Hüseyin ZERAY
Tual Üzerine Yağlıboya
KİMLİK SİYASETİ: YURTTAŞLIKTAN KAÇIŞ 3
Türkiye’de etnik kimlik siyaseti yürütenlerin
yakın dönem Cumhuriyet tarihini ele alış tarzları idealist bir karakter
taşımaktadır. Cumhuriyeti kuranların tasarladıkları vatandaşlık modelini de, o
modelin inkarına karşı yürütülen demokratik mücadeleyi de görmezden gelen,
düzleyici bir tarih okuması yapmaktadırlar. Bunun nedeni, gerçeğe sadakatin
gerektirdiği bilimsel titizliğe ihtiyaç duyulmamasıdır. Bunun yerine bir Kürt
ulusu tarihi yaratmaya çalışmaktadırlar. Söz konusu çaba kaçınılmaz olarak
“onlar” kategorisi içindeki her kesimin ve her olayın Kürt karşıtı olarak
nitelendirildiği romantik bir tarih okumasına yol açmaktadır.
Eğer Kürt etnik partilerinin programlarında
iddia edildiği gibi, bütün mesele bütün kimliklerin eşit koşullarda varlığı ise
siyasal alanda rekabet etmek anlamsızlaşmaktadır. Bir etnik kimliğin siyasal
alana çıkmasının ideolojik dili sadece milliyetçilik olabilir. Nitekim Kürt
partileri diye tanınan partiler ulusal karakter taşıdıkları iddiasını
güçlendirebilmek için “Türk” vasfıyla tanımladıkları sol partiler ile ittifak
etmeye özen göstermektedirler. Bu durumda Kürt partileri açıkça Kürt etnisitesi
temelinde siyasi yapılar kurmaya yönelmiş milliyetçi partiler olmaktadır.
Almanya’daki Türklerin durumu söz konusu
olduğunda, Alman toplumu açısından asimilasyon veya entegrasyon ihtiyacından
söz edilebilir. Kürtler ve Türkler söz konusu olduğunda ise ikisi de geçerli
değildir. Bunlar zaten uluslaşma adına önemli mesafe katetmiş gruplardır.
Ortada birbirlerine yabancı iki unsur olmadığından, bütünleştirme diye bir
ihtiyaç da yoktur. Sorun, Kürtlerin sosyo-kültürel varlıklarının tanınması,
geliştirilme kanallarının açılması ve bu kazanımların hukukileşmesi olayıdır.
Yani bir demokratikleşme meselesidir. Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizme karşı
verilen Kurtuluş Savaşı ile kuruldu. İşgalci güçlere karşı bütün kolektif
kimliklerin dayanışma içinde hareket etmesi, imparatorluk kültürünün yarattığı
tarihsel arka plan, Anadolu’nun tarih boyunca kavimler kapısı olması ve
devletin kuruluşuna önderlik eden Türklerin heterojen bir topluluk olması gibi
faktörlerin sonucu Türk ulusu devrimci ulus anlayışı doğrultusunda inşa edildi.
Atatürk’ün söylemlerinde, devletin kurucu belgelerinde ve dönemin
uygulamalarında Cumhuriyet’in Fransız modeli bir uluslaşma yoluna girdiği
görülmektedir. Ne mutlu Türküm diyene sözünde yansıyan veya Türk Dil Kurumu
genel sekreterliğine Agop Dilaçar (Martayan)’ın atanmasında gözlenen tutum
sözleşmeye dayalı devrimci ulusun inşa edilme iradesidir.
Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi
ve Kamu Yönetimi
BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251