16 Kasım 2016 Çarşamba

Sola Yutturulmaya Çalışılan Zoka: Kimlik Siyaseti- 15

Hüseyin ZERAY
"Antalya"
Tual Üzerine Yağlıboya


KİMLİK SİYASETİ: YURTTAŞLIKTAN KAÇIŞ 2

Kimlik siyasetinin yükselişi genellikle ulus-devletlere mal edilmiştir. Buna göre, ulus devletler uyruklarını ortak bir kimlik içinde toplar ve onların milletleşme öncesi kolektif kimliklerini unutmalarını ister. Bu mümkün olmadığı için, yani bir toplumu tek bir milletin kimlik şemsiyesi altında toplamak mümkün olmadığından, kimlik siyasetleri ortaya çıkar. Bu açıklama tarzı, neden ulus-devletin ortaya çıktığı tarihle, kimlik siyasetinin ortaya çıkmasının koşut olmadığı sorusunu cevaplamaz. Eğer, kimlik siyaseti, milli kimlikler etrafında toplanma projesinin başarısızlığının sonucuysa, neden ortaya çıkmak için 1960’ların sonlarını beklemiştir? Etnik kimlik ve mezhepçilik siyaseti, son tahlilde küreselleşme-ulus devlet çelişmesine oturur. Ulus-devlet düşmanlığı üzerinden küresel mali sermayenin yedeğine giren kimlik siyasetlerinin özellikle solculuk iddiası ile yan yana gelmesi imkansızdır.

Siyasal bir kuruluş olarak ulus, modernitenin bir ürünüdür. 16.yy.’dan başlayarak kapitalizm ve onun egemen sınıfı olan burjuvazi siyasal meşruiyet çerçevesini ulusal egemenlik kuramına bağlı olarak ulus düşüncesinde ve ulus-devlet formunda kurmuştur. Ulus-devlet Fransız Devrimi ile yayılan tarihsel-sosyolojik bir kategoridir. 16.yüzyılda Batı’nın egemen üretim biçimi haline gelmeye başlayan kapitalizm, 18.yüzyıldaki siyasal kurumlaşma sürecinde ulus’u devlet iktidarının meşruiyet temeli yapmış ve ulus-devlet formunu icat etmiştir. Ulus-devlet ve demokrasi kavramlarının insanlığın kalıcı gündemine büyük burjuva devrimleri yoluyla ve kapitalizm, serbest rekabet, ulus, milliyetçilik, milli egemenlik, birey, insan hakları, parlamento vb. kavramlarla bir organik bütünlük içerisinde girdiği görülür. Bu kavramların ideolojik ve kuramsal temelini Aydınlanma düşüncesi oluşturur. Aydınlanmanın hedefi cemaatlere, yörelere, kimliklere ya da bireylere göre ayrı ayrı uygulanan hukuk yerine, bütün ülke sathında keyfilikten, kısmilikten ve kişisellikten uzak biçimde herkese eşit uygulanacak bir hukuk birliği kurmaktır. İşte kanunlar önünde eşit muamele gören insanlara yurttaş, yurttaşlardan oluşan birliği de ulus denilmiştir. Yurttaşlık ve ulus arasındaki bağ, kimlik siyaseti tarafından kopartılmaktadır. Çok kültürlü konfederatif bir toplumun çok hukuklu olması kaçınılmazdır ki, bunun, yurttaşlar toplumu olarak adlandırılması artık mümkün değildir.

Kimlik siyasetinin yükselişine yol açan etmenlerden bir diğeri, hiç şüphesiz, batı uygarlığının bir süredir yaşamakta olduğu krizdir. Yükselen her sistem insanları toparlar, umudu ve yaratıcı enerjiyi teşvik eder. Çöken her sistem çöker dağılır ve yozlaşırken yozlaştırır. Batıda kimlik siyasetine kaçış, bir yozlaşmanın dışa vurumudur. Ne olduğunun ve ne anlama geldiğinin anlaşılabilmesi için batıda tüm diğer yozlaşma faktörleri ile birlikte düşünülmesi gerekir. Batıda toplumsal yozlaşmanın diğer görünümleri arasında yaratıcılık kapasitesini ortadan kaldıran uyuşturucu, psikolojik sorunlar, adi suçlar, yabancılaşma, atomizasyon, sosyal ilişkilerin süreksizleşmesi ve ailenin çözülmesi gibi etmenler sayılabilir. Toplam olarak bakıldığında kamusal insanın çöküşüne yol açan bu kriz faktörlerinin, yurttaşlıktan kimliklere kaçışı teşvik eden toplumsal zemin olduğu söylenebilir. Bu sonuncusunun anlamı kimliklere kaçışla birlikte düşünülmelidir.

Kimlik siyaseti kendi taleplerini demokratiklik kılıfında sunmaktadır. Ancak kimlik siyasetinin damga vurduğu yerlerde demokrasinin zemini olan müzakere imkanı ortadan kalkmaktadır. Çünkü kimlikler müzakere edilemezler. Bir Kürt partisi ancak Kürtlerin varlığı kadar büyüyebilir. Kürdün Kürt partisine, Alevi’nin Alevi partisine oy vermeye başladığı bir “demokraside” kimlikler esnemeyeceği için siyaset tıkanır, müzakere zemini ortadan kalkar. İkinci olarak, kimlik siyaseti, siyasi partileri kamusal sorunların esasına yabancılaştırmaktadır. Örneğin HDP’nin dünyasında toplumsal bütünleşmeyi sağlamak veya ülkenin bilim politikası üzerine düşünmek esası oluşturmaz.

Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251