25 Kasım 2016 Cuma

Sola Yutturulmaya Çalışılan Zoka: Kimlik Siyaseti- 17

Hüseyin ZERAY
Paspartu Üzerine Yağlıboya


KİMLİK SİYASETİ: YURTTAŞLIKTAN KAÇIŞ 4

Türk ulusunun etnik fay hatlarının derinleşmesine yol açan neden, iktisadi bütünleşmenin sürdürülememesi oldu. Planlı ekonomi ve devletçilik, bölgeler arasında dengeli kalkınmayı sağlayabilirdi. Bunun olmaması Kürtlerin kimlik siyasetinin etkisine girmesini kolaylaştırdı. 12 Eylül’ün solu tasfiye ederek mezhepçiliği ikame etme politikası da kimlik siyasetini teşvik eden bir uygulama oldu. Kürtlerin varlığını inkar eden politikalar, ulus-devlet prensibinin kendisine teşmil edilemez. Ulus-devletleri zayıflatmaya çalışan esas gücün küresel mali sermaye olduğu koşullarda, etnik ve dini özgürlükler adına cephesini ulus-devlete dönen bir akımın doğal müttefiki emperyalizm olacaktır. PKK’nın tarihi ve Körfez Savaşı sonrası eylemleri bu açıdan yeterince öğreticidir.

Türkiye’de etnik kimlik siyaseti neoliberalizme karşı bazı muhalif göndermeler yapmakla birlikte, hem siyasal konumlanış hem de programatik ilkeler düzleminde neoliberalizmin “sol” muhalefet talebini karşılamaya yönelmiş görünümdedir. Etnik kimlik siyaseti, özgürlük ve demokrasi talebini kimlikler zeminine indirgemek suretiyle  yeni toplumsal hareketlerin özelliklerini bire bir yansıtır. Devletçiliğe ve kamu ekonomisine karşıdır. Özelleştirmeyi savunur. Uluslararası emperyalist sistemden çıkmayı öngören bir devrim programı yoktur. Aksine bölge ülkelerini “emperyalist” olarak tanımlamak suretiyle batı emperyalizmini müteffik olarak algılar. İktidarı yapısal olarak kötü bir olgu olarak niteler. Bu nedenle iktidarı azaltmak, yaymak, toplumsal ilişkileri iktidarsızlaştırmak adına partilerinde eşbaşkanlık uygulaması yapar. Bu vasfıyla neoliberalizmin güdümlü muhalefet ihtiyacına cevap verir. Ancak bu esnada, siyasi parti disiplininden ve silahlı bir örgütten meşruiyet kalıpları içinde bahsetmeyi sürdürür. Bu durum, hareketin, gerçekte kendisine kimlikler düzleminde tanımlanmış bir ulus-devlet kurmaya yöneldiğini fakat ideolojik bunalımını batı liberal sol literatüründen kotarılmış anarşist kurumlarla aşmaya çalıştığını gösterir.

Etnik kimlik siyaseti, küreselleşme-ulus devlet çelişmesinde açıkça dünyayı küreselleştiren güçlerden yana konumlanmıştır. HADEP’ten HDP’ye uzanan süreçte insan haklarının uluslararasılaşması vurgularından başlayarak Kürt sorununun çözümüne batı devletlerini çağıran çizgi izlenmiştir. Ulus-devletin kimliklerin inkarına dayanan gayrimeşru bir yapı olduğunun kuramsal savunusu üzerinden, emperyalizmin dünyayı küreselleştirme saldırısına destek verir. Ancak bu durum, bir ülkenin emperyalizmden bağımsız olması ile o ülkede demokrasinn kurulabilmesi arasındaki ilişkiyi birbirinden koparmakla sonuçlanır. Emperyalizm çağında demokrasi, bir ulusal bağımsızlık meselesine dönüşmüştür. Oysa kimlik siyaseti, hem demokrasi öncesi feodal kimliklere salt kimlik oldukları için özgürlük istemek ve onların kamusal görünürlüklerini meşrulaştırmak hem de ulus-devletin erozyonunu ileri bir hareket olarak görmek suretiyle demokrasinin mümkün zeminini ortadan kaldırır. (BİTTİ)

Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251