Hüseyin ZERAY
Paspartu Üzerine Yağlıboya
KİMLİK SİYASETİ: YURTTAŞLIKTAN KAÇIŞ 4
Türk ulusunun etnik fay hatlarının
derinleşmesine yol açan neden, iktisadi bütünleşmenin sürdürülememesi oldu.
Planlı ekonomi ve devletçilik, bölgeler arasında dengeli kalkınmayı
sağlayabilirdi. Bunun olmaması Kürtlerin kimlik siyasetinin etkisine girmesini
kolaylaştırdı. 12 Eylül’ün solu tasfiye ederek mezhepçiliği ikame etme
politikası da kimlik siyasetini teşvik eden bir uygulama oldu. Kürtlerin
varlığını inkar eden politikalar, ulus-devlet prensibinin kendisine teşmil
edilemez. Ulus-devletleri zayıflatmaya çalışan esas gücün küresel mali sermaye
olduğu koşullarda, etnik ve dini özgürlükler adına cephesini ulus-devlete dönen
bir akımın doğal müttefiki emperyalizm olacaktır. PKK’nın tarihi ve Körfez
Savaşı sonrası eylemleri bu açıdan yeterince öğreticidir.
Türkiye’de etnik kimlik siyaseti
neoliberalizme karşı bazı muhalif göndermeler yapmakla birlikte, hem siyasal
konumlanış hem de programatik ilkeler düzleminde neoliberalizmin “sol”
muhalefet talebini karşılamaya yönelmiş görünümdedir. Etnik kimlik siyaseti,
özgürlük ve demokrasi talebini kimlikler zeminine indirgemek suretiyle yeni toplumsal hareketlerin özelliklerini
bire bir yansıtır. Devletçiliğe ve kamu ekonomisine karşıdır. Özelleştirmeyi
savunur. Uluslararası emperyalist sistemden çıkmayı öngören bir devrim programı
yoktur. Aksine bölge ülkelerini “emperyalist” olarak tanımlamak suretiyle batı
emperyalizmini müteffik olarak algılar. İktidarı yapısal olarak kötü bir olgu olarak
niteler. Bu nedenle iktidarı azaltmak, yaymak, toplumsal ilişkileri
iktidarsızlaştırmak adına partilerinde eşbaşkanlık uygulaması yapar. Bu
vasfıyla neoliberalizmin güdümlü muhalefet ihtiyacına cevap verir. Ancak bu
esnada, siyasi parti disiplininden ve silahlı bir örgütten meşruiyet kalıpları
içinde bahsetmeyi sürdürür. Bu durum, hareketin, gerçekte kendisine kimlikler
düzleminde tanımlanmış bir ulus-devlet kurmaya yöneldiğini fakat ideolojik
bunalımını batı liberal sol literatüründen kotarılmış anarşist kurumlarla
aşmaya çalıştığını gösterir.
Etnik kimlik siyaseti, küreselleşme-ulus
devlet çelişmesinde açıkça dünyayı küreselleştiren güçlerden yana
konumlanmıştır. HADEP’ten HDP’ye uzanan süreçte insan haklarının
uluslararasılaşması vurgularından başlayarak Kürt sorununun çözümüne batı
devletlerini çağıran çizgi izlenmiştir. Ulus-devletin kimliklerin inkarına
dayanan gayrimeşru bir yapı olduğunun kuramsal savunusu üzerinden,
emperyalizmin dünyayı küreselleştirme saldırısına destek verir. Ancak bu durum,
bir ülkenin emperyalizmden bağımsız olması ile o ülkede demokrasinn
kurulabilmesi arasındaki ilişkiyi birbirinden koparmakla sonuçlanır. Emperyalizm
çağında demokrasi, bir ulusal bağımsızlık meselesine dönüşmüştür. Oysa kimlik
siyaseti, hem demokrasi öncesi feodal kimliklere salt kimlik oldukları için
özgürlük istemek ve onların kamusal görünürlüklerini meşrulaştırmak hem de
ulus-devletin erozyonunu ileri bir hareket olarak görmek suretiyle demokrasinin
mümkün zeminini ortadan kaldırır. (BİTTİ)
Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi
ve Kamu Yönetimi
BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251