8 Ekim 2016 Cumartesi

Türkiye ABD’yi Ne Yapacak?

Allo specchio / Ayna –
GaeTano ve Valentina,
İtalya – Y.boya, sprey boya, kanvas, kağıt



Dikkat ederseniz soruyu “ABD Türkiye’yi ne yapacak” diye sormuyorum. Çünkü ABD yaklaşık yetmiş yıldır Türkiye’ye canı ne isterse onu yapıyor. Şüphesiz Türkiye’nin ABD yörüngesinden uzaklaştığı kimi zamanlar da oldu, ancak Türkiye dış politikasını (hatta bazen iç politikasını bile) asıl itibarı ile ABD ile olan ilişkiler belirledi.

Bize yetmiş yıldır tekrarlanan yalan Türkiye-ABD ilişkilerinin karşılıklı dostluk ve menfaate dayandığıdır. Bu yalanı uyduranlar neden gençlerimizi Kore’de ölüme gönderdiğimizi söylemezler, yardım ayağına bütün bir ülke tarımının nasıl çökertildiğinden, sanayinin nasıl bağımlı hale getirildiğinden bahsetmezler. Ülkedeki her tür darbenin, memleketi geriye götüren her girişimin, her fikri akımın arkasında aslen ABD olduğunu, bağımsızlık ve özgürlüğe düşman ne kadar görüş varsa hepsinin ABD tarafından kollanıp beslendiğini ise zinhar ağızlarına almazlar.

Dünyanın “kirli patronu” ABD

ABD, Dünya’nın büyük oyuncusudur. NATO’nun sahibidir, doların sahibidir. Silah ve para imparatorluğunun zirvesidir. Dünyanın her yerinden, bırakın müttefiklerinden, azılı düşmanlarından bile kendine ajanlar devşirir. İçeriye sızar, dışarıdan yüklenir, kah güvenlik der, küresel denge der, kah demokrasi, insan hakları der, imparatorluğunun menfaati için her yöntemi sonuna kadar kullanır. Amerika’nın Amerikan sermayesinin çıkarları dışında bir ahlaki kriteri yoktur. Bombalar,  yakar, işkence eder, öldürür, her tür örgütle her tür çirkin ilişkiye girer, amacına hizmet edecek denli kirli bir örgüt yoksa onu kendi elleriyle kurar, canı nereye istiyorsa oraya, akla hayale gelmeyecek vahşetle, ikiyüzlülükle, alçaklıkla sürer.

Kan çizmeyi aşmış boğaza gelirken, herkesten önce çıkıp ağlayan, üzülen de yine Amerika’dır. Yakışıklı başkanları, güzel först-leydileri, medyanın her köşesinden kiraladığı artizleri ile insanlığın dozunu da o ayarlar.

Amerika’yla yanyana gelen hiç bir memleket yoktur ki bu işten karlı çıksın. Dünyanın bütün uluslarının, şayet tarihlerinde bir kalkınma-ilerleme dönemi, görece rahat nefes aldıkları bir dönem olmuşsa eğer, bu mutlaka az ya da çok Amerikan’dan uzaklaştıkları bir dönemdir.

Bizim cenah bunları yetmiş yıldır söylüyor. Benim de bir dönem yönetiminde bulunmuş olmaktan gurur duyduğum Barış Derneği’nin çıkışında Mehmetçik’in Kore’de Amerikan çıkarı uğruna kurban edilmesine karşı durmak gayreti vardı. Ülkemizin bağımsızlığı uğruna büyüklerimizin ödediği bedeller saymakla bitmez. NATO’da, ABD’de ısrar edenler her zaman, en önce sağ siyasetçiler oldu. Bizim bu yönelimi durdurmaya gücümüz yetmedi, solun başarılı olabileceği her durumda ABD darbe silahını devreye soktu. Bağımsızlık isteyen yurtseverler kendi orduları tarafından ezdirildiler. Sonunda Türkiye’nin ABD’ye olan bağımlılığı öyle bir noktaya geldi ki neredeyse TSK’nin her kademesi Amerikan uşağı subaylar tarafından işgal edildi. 15 Temmuz darbe girişimi ile gördük, komuta kademesinin yarısından fazlası ABD ajanı bir tarikat tarafından ele geçirilmiş.

Amerikancı FETÖ darbesi

Türkiye tarihini az çok bilen biri bu darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğunu tahmin edebilir. (Günde üç öğün analiz yumurtlayan kimi tivitır hocalarının darbeyi  “iki islamcı cemaatin çatışmasına” indirgeyen tezi ciddiye alınmayacak denli komiktir) Cemaatçi yapılanmanın uzun yıllardır hamiliğini yapan ve hala buna devam eden devlet bellidir, TSK’ye yönelik Ergenekon, Balyoz vb. kumpasların tamamının 1 Mart tezkeresinin intikamı olarak ve Türkiye’nin Asya blokuna yakınlaşması ihtimalinin önünü kesmek için FETÖ tarafından ABD çıkarları doğrultusundan yapıldığı artık herkesçe biliniyor. Bu operasyonların tetikçiliğini yapan Taraf Gazetesi’nin bizzat CIA tarafından organize edilmiş bir proje olduğuna dair çok sağlam emareler var. Ve en önemlisi, terörist cemaatin lideri Fetullah Gülen hala Pensilvanya’da, ABD koruması altında keyifli bir yaşam sürmeye devam ediyor.

ABD ile ilişkimizde elde var bir : FETÖ bir Amerikan projesidir, ulusal ordunun yarısını tasfiye etmekle kalmamış, Meclis’i bombalayacak denli kanlı bir darbe girişimine kalkışmıştır. Özcesi : ABD’nin adamları (ve yani ABD) Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının en önemli sembolü olan TBMM’yi bombalamışlardır.

Amerikancı PKK terörü

Devam edelim. ABD’nin güncel bölgesel çıkarları Suriye’nin bölünmesini ve Kuzey’de bir sünni Kürt devleti (ya da özerk bölgesi) kurulmasını gerektiriyor. ABD bunun için elinden geleni yapıyor, en önemlisi PKK’nin bir uzantısı olan YPG’yi her anlamda destekliyor. Türkiye bugüne kadar “ortak düşman Esed” kafası ile bu Amerikan oyununun kendisine çok pahalıya patlayabileceğini fark etmedi. Ama PKK’nin artan saldırıları, şehir işgalleri, sivillere yönelik bomba eylemleri gösterdi ki bu sessizlik pahalıya patlayacak. PKK ise devlet güvenliğinin zayıflığını fırsata çevirmek için, büyük olasılıkla ABD’nin yönlendirmesi ile eylemlerini bir üst boyuta taşıma gayreti içinde. Her gün bir şehirde bombalı eylem yapılıyor, çoğunluğu Kürt olmak üzere onlarca yurttaş, el kadar çocuklar PKK tarafından öldürülüyor. Bugün Türkiye (sadece devleti ile değil aynı zamanda Türk-Kürt tüm halkıyla) PKK’ye karşı savaş halindedir.

15 Temmuz darbe girişiminden önce bir kaç ay boyunca ABD medyasında sık sık yer bulan görüş şuydu:  “Türkiye’de bir darbe olabilir”. Geçmişte örnekleri çoktur, Amerikan gazeteleri böyle bir şey yazıyorsa bilin ki bu bir olasılıktan çok bir ihtar ya da bir tür örtülü tehdittir. Nitekim dedikleri gibi oldu, 15 Temmuz’da Amerikancı bir darbe girişimi ile karşı karşıya kaldık. Şimdi aynı gazeteler ağız birliği etmişçesine “Türkiye’de bir iş savaş çıkabilir” diye yazıyorlar. Bu mesajdan anlamamız gereken, ABD’nin muradının bu olduğu ve bu yönde çoktan çalışmaya başladığıdır. PKK’nin Kılıçdaroğlu’nu öldürmeye kalkışması, HDP’li belediyelere kayyum atandıktan sonra ABD elçiliğinin “iç savaş çıkacak” minvalinde sözleri hep bu muradın tezahürleri olarak görülebilir.

Şimdi, ABD ile ilişkimizde ikinci maddeyi de yazalım : PKK, ABD tarafından -dolayı ya da doğrudan- desteklenen, ABD’nin bölgesel planları için kullanmaya başladığı bir aparatıdır ve bu aparat Türk/Kürt tüm vatandaşların güvenliği için en büyük tehditlerden biridir.

Amerikancı IŞİD vahşeti

Amerikan güzellikleri bitmedi, daha sırada IŞİD var. ABD tarafından kurdurulduğu artık cümle alemce bilinen, ABD’ce yönlendirildiğine dair çok ciddi emareler bulunan bu örgüt, Rusya’nın defalarca ima ettiği gibi açıkça ABD çıkarları için çalışıyor. Türkiye’nin Suriye politikası ABD ile uyum içinde yürüdüğü zamanlarda Türkiye’ye yönelik hiçbir eylem yapmayan (hatta belki AKP hükümetince desteklenen) IŞİD, Türkiye ile ABD arasında bir ayrım başladığı andan itibaren silahlarını Türkiye’ye çevirdi. Ankara Garı, Atatürk Havalimanı ve en son Gaziantep saldırılarının tamamı Türkiye’nin ABD’nin hoşuna gitmeyen herhangi bir politikasına yanıt niteliği taşıyordu. Özellikle AKP muhalifi kesimleri hedef alan saldırıların bir taşla iki kuş vurma hedefine hizmet ettiğini görülüyor. HDP’li bir ailenin düğününü hedef alan Antep’teki saldırıdan hemen sonra Demirtaş’ın “böyle giderse Türkiye’de iç savaş çıkabilir” sözü ibretliktir. Bu cümlenin tek başına neye hizmet ettiğini anlamak için dahi olmaya gerek yok. PKK ortayı yapıyor FETÖ gol atıyor, IŞİD ortayı yapıyor PKK gol atıyor, hiç biri tutmazsa bizzat ABD tarafından beslenen, şöhretli yazar ve hatta yayın yönetmeni yapılan liberal kalemşorlar, köşe başı kabadayıları falan devreye giriyor.

ABD- Türkiye ilişkilerinde üçüncü maddeyi de yazalım : IŞİD, ABD’nin Ortadoğu’yu şekillendirmek için yarattığı araçlarından biridir ve bu araç halkımızın canına kast eden bir cinayet şebekesidir.

Peki Türkiye ABD’yi ne yapacak?

Bu sorunun akla yatkın yanıtı bellidir, ancak tuhaf bir biçimde Türkiye kendisine bunca kötülüğü dokunan ABD’ye hala “stratejik müttefik” ya da dost demekte, öyle davranmaktadır. Devlet adamlarımızın, siyasetçilerimizin sembolik şovlarına aldanmayın, ABD-Türkiye ilişkileri hala aynı nitelikte devam etmektedir.

Eskiden Amerikancı sağcılara ABD’nin fenalıklarını anlatmak için NATO’dan, Marshall Yardımı’ndan, Dünya Ticaret Örgütü’nden, finans kapitalden falan bahsetmemiz, bunların arkasındaki mekanizmaları izah etmemiz gerekirdi. Şimdi ise Amerika’nın fenalıkları çırılçıplak orta yerde duruyor. Ne FETÖ, ne PKK, ne de IŞİD’in özel bir izaha ihtiyacı yok, zaten kendi yaptıkları kötülüklerle kendilerini gösteriyorlar, dolayısı ile ABD’nin çirkin yüzü de apaçık görülebiliyor.

Bugünkü sorunumuz ise bambaşka bir yerden kaynaklanıyor. Eskiden Amerikancılık sadece sağcılarda rastlanan bir durumken şimdi solcularda da görülebiliyor. Özellikle Kürtçü hareketin çekim alanına kapılan siyasi çevreler ABD’ye tek söz etmiyor, edenlerle alay etmeye kalkıyor. AKP karşısında duyulan güçsüzlük hissi de bu Amerikancılık hastalığını körüklüyor.

Meclisteki partilerin en büyüğü AKP zaten en başından ABD icazeti ile kurulmuş bir partidir ve hala ciddi bir FETÖ operasyonuna uğramadığına göre hala Amerikancılığın Türkiye’deki en önemli mevzisi sayılabilir. CHP yönetiminde adı CIA belgelerinde “haber alma elemanı” olarak geçen kişiler mevcuttur. MHP, tarihsel kökleri itibarı ile bir NATO partisidir, kadroları, vekilleri arasında Amerikancılara rastlamak hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. HDP ise (silahlı kanadı PKK’nin de etkisiyle) neredeyse tüm gövdesiyle ABD siyasetinin aracı durumundadır.

İşte Amerikan uçakları tarafından bombalanan ve sözde bizim “ulusal irademizi” temsil eden meclisin durumu budur. Bu durum değişmediği sürece “Türkiye ABD’yi ne yapacak” sorusunun yanıtı da değişmeyecek, bundan önceki 70 yıl boyunca ne yaptıysa bundan sonra da onu yapacak demektir.

Peki bir başka yolu yok mu? Doğrusunu isterseniz var. Çünkü benim yukarıda uzun uzun yazdıklarımı artık Burdur’un Tefenni ilçesinde kahvede oturup çayını içen Mehmet Ali amca bile biliyor. Halkta ABD’ye karşı büyük bir öfke birikmiş durumda. Bu Amerikan karşıtlığını siyasi bir tepkiye dönüştürebilen örgütlü güç, hem kendisi kazanır hem de Türkiye’ye kazandırır. Her kesimden devrimciler, bağımsız ve adil bir Türkiye hayali kuran insanlar mevcut koşullardan şikayet etmek yerine ivedilikle bu öfkeyi örgütlemeye girişmelidir.

Deli Gaffar
13.09.2016