24 Ekim 2016 Pazartesi

Sola Yutturulmaya Çalışılan Zoka: Kimlik Siyaseti- 11

Hüseyin ZERAY
"Elmalı"
Tual Üzerine Yağlıboya

HDP’nin İDEALİ: KİMLİKLERİN KONFEDERASYONU 1

Halkların Demokratik Partisi (HDP) programı incelendiğinde, Kürt etnik kareketinin, batı merkezli kimlik siyasetinin ideolojik envanteri ile kurduğu ilişkinin ilginç kombinasyonlar yarattığı görülmektedir. Bilindiği gibi HDP, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin ülkenin batısından oy alabilmek amacıyla daha “sol” bir görüntü verme arayışının sonucunda kurulmuştu. Kürt etnik partisi ile bazı sol grupların ittifakı biçiminde inşa edilen HDP, bileşiminin dengelerini korumaya çalışan dikkatli bir dil oluşturmaya çalışmış görünmektedir. Örneğin programın giriş bölümünde bir ezen-ezilen vurgusu yapılmıştır. Ancak geleneksel sosyalist partilerin temel kabullerinden farklı olarak, insanlık tarihinin sınıflar mücadelesi olduğu şeklindeki gerçek, kimlik siyasetini ve etnisizmi perdeleyecek biçimde eşitlik, özgürlük ve adalet arayışı için mücadeleler tarihi olarak tanımlanmıştır. Kimin kime karşı yürüttüğü bir hak, özgürlük ve adalet mücadelesinden bahsedildiği belirsiz bırakıldığından, hem sosyalistlerin hem de etnisistlerin kendilerine göre yorumlayabilmelerine imkan tanımıştır.

HDP’ye göre, temel mesele ırkçı, milliyetçi, militer, cinsiyetçi, muhafazakar ve piyasacı güçlere karşı geniş bir toplumsal cephe yaratmaktır. Tüm insanlığın dil, din, renk, ırk, cinsiyet farkı olmaksızın yaşadığı bir toplum ütopyasına duyulan özlemin varlığını sürdürdüğü belirtilmektedir. Ancak bu hedefe varmak için ne gibi bir programın öngörüldüğüne bakıldığında işler değişmektedir. Örneğin dünyada kapitalist emperyalist sistemin hakim olduğu söyleniyor. Egemenlerin her türlü örgütlülüğü etkisizleştirmesine karşı durmak gerektiği belirtiliyor. Fakat ilk cümle ile ardından gelen cümle arasında mantıksal bir bütünlük olmadığı göze çarpmaktadır. Emperyalist sistemin temel amacı her türlü örgütlülüğü dağıtmaktan ibaretmiş ve bütün mesele bir biçimde örgütlü olmakmış gibi bir anlam çıkıyor. İktidarlara ve sisteme karşı direnişin en önemli adımı ortak mücadele ve dayanışma ruhunu yeniden kurmak olarak konuluyor.

HDP programında insanlığın evrensel mücadeleleri ifadesi olarak anlatılan ve akla emperyalizme karşı mücadeleyi getiren (ama böyle ifade edilmiyor) yerlerde hemen yerel mücadele kavramı da belirtiliyor. Evrensel ve yerel mücadele ifadesi, aydınlanma çağı değerleri doğrultusunda yürütülen adil, özgür, eşit vs. bir dünya arayışı ile yerel, kimliklere dayalı mücadeleyi aynı platforma çıkarıyor. Bu ikisinin bileşimi, emek mücadelesinin önündeki engelin inkarcılık, asimilasyon ve baskı olarak tanımlanmasıyla yapılıyor. Dolayısıyla aslında sosyalist amaçlar için yürütülecek mücadele öncelikle yerel kimliklerin tanınmasını sağlayacaktır. Türkiye’ye sosyalizmi getirecek olan kimlikleri inkar edilen etnik gruplar olmaktadır. Sınıf kimliği üzerinden etnik grupların eşitleşmesi ve özgürleşmesi değil, belli etnisitelere özgürlük sağlanması ve bu engelin ortadan kalkması sayesinde emek mücadelesi verilmesi öneriliyor. Böylece açıkça bir esas ve tali ayrımı yapılmaktadır. Önce tüm kimlikler (halklar, mezhepler, cinsler) özgürleşecek, sonra bunların birliği sayesinde egemenlere karşı emek mücadelesi yürütülecektir. Bu nokta etnik milliyetçiliğin postmodernizme yelken açtığı yerdir.

HDP programının ruhu, cinsel ya da etnik kimlik sahibi olmanın aynı toplum projesine sahip olmakla eşit olduğunun varsayılması üzerine kuruludur. Kimlik siyasetlerinin, insanları bireysel ya da kolektif kimliklerine hapsetme potansiyeli taşıdığı ve bu açıdan özcü bir nitelik sahibi olduğu eleştirilerine yukarıda değinilmişti. Bütün LGBT’ler, etnik, dinsel veya kültürel grupları ezenlere, sömürücülere karşı bir araya getirme iradesini açıklayan HDP, bu kimliklere sahip olmanın otomatik olarak sınıfsız sömürüsüz bir dünya istemeyi gerektirdiğini düşünmektedir. Buna göre hiçbir gay liberal olmayacaktır ya da Kürt olmak sosyalist olmaya eşit olacaktır !

Hiç kimse farklılığından dolayı dışlanamaz, ezilemez gibi son derece haklı görünen bir dizi ifadeden, sosyal bütünleşmeye karşı hiçbir kaygısı olmayan bir etnisist siyasetin meşrulaştırımına sıçramaktadır. Bir başka deyişle, mesele, Kürtlerin veya diğer etnik grupların kamusal tanınırlıklarını sağlamaktan öte, etnisiteye ait bir iktidar alanı yaratmaktır. HDP programı barış, adalet, özgürlük, eşitlik, ezilenler gibi kavramların mütemadiyen tekrarlandığı bir kavramlar geçidi izlenimi vermektedir. Bu koşullarda bir demecinde “kimlik siyasetini artık bıraktık” diyen Selahattin Demirtaş’ın HDP programını okumadığını varsaymak zorundayız.

HDP programı, partinin farklı uluslardan tüm halkların birlikte ezenlere karşı mücadelesini savunmaktadır. Ancak ulus kavramına yüklenen anlamın etnik indirgemecilik taşıdığı görülüyor. Yani HDP’ye göre Türk ulusu, etnik olarak Orta Asya kökenli Oğuz boylarının adından başka bir şey değildir. Bu nedenle Türk olmayı bir etnik dayatma olarak gördüğünü bildirmektedir. O halde Türkiye sınırları içinde çok sayıda “ulus” bir “uluslar konfederasyonu” olarak yaşayacaklardır. Bu etnisist, indirgemeci ve giderek ırkçı bakış açısının hem Türkiye adını hem de bu coğrafyada yaşayan “ulusların” ortak bir adı olması gereğini sorun etmemesi mümkün değildir.


Emperyalizme karşı olduğunu bildiren pari, tüm dünya halklarının üzerindeki emperyalist baskıya vurgu yapmaktadır. Programda devletler düzeyinde değil Ortadoğu, Kafkasya, Balkan ve tüm dünya halkları üzerindeki emperyalist baskıdan sözediliyor. Burada emperyalizmden kastedilenin ilk anda anlaşılan şey olmayabileceği görülmektedir. Sömürge Kürdistan tezine uygun olarak Türkiye gibi bölge ülkelerinin “emperyalist” niteliğine gönderme yapıldığı anlaşılmaktadır. Program, HDP’nin emperyalist askeri üslere ve kurumlara karşı da mücadele edeceğini bildiriyor. Ancak Kürt etnik partilerinin geleneğinde İncirlik üssü türünden Amerikan üslerine karşı bir eylem hatırlanmıyor. Emperyalizm bahsinde okun ucu ısrarla Türkiye’ye ve ulus devlet politikalarına yöneltilmektedir. Bir başka örnek olarak, Kıbrıs’tan Türk ordusunun çekilmesi istenmekte, fakat AB ve Yunan devletinin politikaları için özel bir söz söylenmemektedir. HDP, bu tür durumları program boyunca “her türlü baskıya” karşı olmak deyiminin içine saklamaktadır.

Yrd.Doç. Atakan HATİPOĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
BİLİM ve ÜTOPYA / Mayıs 2015 / Sayı:251