Güney sınırlarımızın güvenliğini sağlamak için başlatılan savaşın meşru ve haklı olması siyasî iktidarı eleştirmekten vazgeçmemizi gerektirmez. Vekâlet savaşlarının yarattığı en büyük tehlike, devletlerin olağan karar mekanizmalarının devre dışı kalması ve ulusal orduların çetelerle birleşmesidir.
Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında Saray’da yapılan Güvenlik Değerlendirme Toplantısı’nda SADAT kurucusu Emekli Tuğgeneral Tanrıverdi’nin Genelkurmay Başkanı’yla aynı hizada oturması devlet geleneği açısından bir trajedidir. Bilal Erdoğan’ın İHA’ların komuta kontrol merkezine girip basına görüntü vermesi ve bir milletvekilinin Reis’e “gâzi” unvanı verme teşebbüsü tam bir komedidir.
KÖRLEŞME YARATMAK
Evlatlarını savaşa gönderen halkın devlet tarafından bilgilendirilmesi gerekir. Cumhurbaşkanı’nın muhtar toplantıları ve cami avlusu hamaseti, “strateji uzmanı” şahsiyetlerin tamamen tahmine dayalı yorumları, dışarıdan ve içeriden gelen düşmanca psikolojik savaş etkisiyle birleşerek tam bir kargaşa yaratmaktadır. Genelkurmay Basın-Yayın Halkla İlişkiler ve Tanıtım Daire Başkanlığı diye bir kurum vardı. Eğer sivilleştirilmediyse bu kurumun her gün TV ekranlarından savaşın seyri hakkında halkı bilgilendirmesi gerekir. Sadece şehit haberleri vermek yetmez. Siyasî iktidar sadece kendisinin göründüğü bir körleşme yaratmaya çalışıyor.
ÖSO NEDİR?
ÖSO’nun işlevi, Sayın Reis’in daha önce Misak-ı millî ve Lozan hakkında yaptığı yorumlarla birlikte ele alınmalı ve evet, belki kulağa çok tuhaf geliyor ama Davutoğlu’nun ABD’nin taşeronu olarak güney istikametinde bir Sünni nüfuz alanı oluşturmayı öngören “stratejik derinlik” anlayışı kapsamında değerlendirilmelidir.
Aralık 2017’de Anadolu Ajansı, Suriye Geçici Hükümeti’nin ÖSO’ya bağlı 30 alt grubu “Millî Ordu” adı altında birleştirdiğini (3 Kolordu, 22 bin silahlı adam) açıkladı. Bu ordunun Genelkurmay Başkanı Albay Efeysi, “Birinci hedefimiz rejim güçlerinin baştan gitmesi” diyerek ÖSO’nun varlık nedenini ortaya koydu.
Biz bunlara ÖSO diyoruz; askerlerimizle birlikte savaşan önemsiz bir güç, bir izci grubu gibi görüyoruz. Herkes vekâlet savaşı yapıyor, biz niye yapmayalım? Öyle mi? Silah arkadaşı olan askerler arasında ideolojik etkileşim çok güçlüdür. Bu türden çetelerle etkileşimlerin orduların disiplini açısından uzun vadeli sonuçları olur. Nizami ordu başıbozuk gayrinizami unsurları kendi içine sokmaz, ayrı tutar.
BELİRSİZLİK
Aklı başında herkes Suriye’yle işbirliği yapması için Reis’e neredeyse yalvardı. “Esad” dedi, umutlandık. Suriye’yle müzakere konusunda, “Bu konuda bir şey olmaz türünden peşinen kestirip atma türünden bir anlayışın içinde olmamız çok da doğru olmaz” diyerek sözcüklere takla attırdığında ne kadar sevindik! Yazıktır! Böyle bir şey yok!
Rusya’nın federasyon anayasası hazırladığı, ABD’nin ve özellikle İsrail’in Suriye’yi bölmek istediği bir ortamda Saray’ın Esad yönetimiyle stratejik ortaklık kurmasını beklemek iyimserlik olur. Siyasî iktidarın şu andaki dış politikası, Rusya’nın Türkiye’yi NATO’dan koparma arzusuyla oynayarak ABD’ye “PKK’yi bırak, beni al” demekten ibarettir. ABD ise bölgede “Pers yayılmacılığı”nı durduracak ve Rusya’yı çevreleyecek bir askeri güç aramaktadır. Bir sonraki anda ne olacağı ise maalesef belli değildir. Her şey olabilir.
DIŞ VE İÇ CEPHE
Potansiyel cephe genişliği Ukrayna’dan Basra Körfezi’ne, oradan Kore Yarımadası’na ve Güney Çin Denizi’ne kadar uzanan ve sınırlarımızı koruma mecburiyetiyle çok küçük bir bölümüne dahil olduğumuz bu savaş çok uzun sürecektir. Bu yüzden, “Barış hemen şimdi!” gibi sloganlar atmanın anlamı yoktur. Bakış açısını değiştirmek gerekir. Uzun süre savaş ve kriz koşullarında yaşayacağız. HDP kuyrukçusu fikirsiz sosyalistlerin ve imzacı liberal entellerin faaliyeti Avrupa kamuoyuna dönüktür; burada hiçbir etki yaratmaz. Devrimci olduğunu söyleyenler ise Dev-Genç ayarlarına dönecekler ve “Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı, bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece mücadeleyi öngören bir mesleği takip” edeceklerdir.
İç cepheye gelince; siyasî iktidarın savaş ortamında tam bir hegemonya kurmak için elinden geleni yaptığı, on beş yıldır gerçekleştirmek için kıvrandığı karşıdevrimi tamamlamak için her yola başvurduğu açıktır. Toplumu ideolojik olarak yapılandırmak, milleti ümmete dönüştürmek gibi kaygıları olan bir iktidarın savaş gibi bir fırsatı ıskalaması düşünülemez. Bu nedenle askerlerimiz ABD’nin kara kuvvetleriyle savaşıyor diye siyasî iktidarı eleştirmekten, laikliği ve Cumhuriyet Devrimlerini, kuruluş ilkelerini savunmaktan asla vazgeçmeyiz.
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/27.01.2018