İtiraf etmeliyiz ki Türkiye gibi ülkelerde iktisadi sistemi değiştirmeden siyasi iktidarı değiştirmek emperyalizm için daima ekmek arası köfte gibi kolay olmuştur. Bu kolaylığı sağlayan, işçi sınıfını denetim altında tutan güçlü, zengin ve sistemden yana sendikaların varlığı; neo-liberalizmin şahane hayat yanılsamasına kapılıp bir umuttan diğerine sürüklenen orta sınıfların zihinsel uyuşukluğu; ve elbette, sadece sistemi savunan partilere yol veren, diğerlerinin önünü kesen siyasi partiler kanunudur.
Böyle bir ülkede mevcut siyasi partileri ele geçirerek yönlendirmek ya da yepyeni umutlarla yeni bir parti imal etmek emperyalizm için çocuk oyuncağıdır. İstenmeyen bir liderin itibarı bir iki ayak oyunuyla yerle bir edilirken itinayla seçilip namluya sürülmüş yeni lider bir kurtarıcı gibi parlatılarak ateşlenip ekibiyle birlikte partinin başına geçirilir ya da bütün siyasi döküntülerin ve heveskârların, sadakati sınanmış bir lider adayının etrafında toplanmalarıyla yepyeni bir parti kurularak seçmenin “umudu yeşertilir.”
KAPSAYICI KUCAKLAYICI RENGÂRENK
Ve siyaset sahnesinde bazen öyle bir laf edilir ki binlerce sayfalık açıklamalı parti programından daha etkili olur. Kuruluş aşamasındaki merkez partinin sözcülerinden Prof. Ümit Özdağ’ın “Batı bloğundan kopmayacağız ve herkesin yaşam tarzını güvence altına alacağız” sözlerinin mesaj değeri çok büyük.
Yani diyor ki; neo-liberal iktisat politikalarını aynen sürdüreceğiz, Kuzey Atlantik İttifakı’nda kalarak Rusya’ya ve Çin’e karşı emperyalist koalisyonun parçası olacağız, şeyhlere, dervişlere, tarikatlara ve cemaatlere dokunmayacağız. Ve tabiî “bomba” isimler; milletvekili olmak isteyen artistler, emeklilik dönemini “siyasete atılarak” geçirmeye niyetli generaller, unutulmaya katlanamayan eski politikacılar, para kazanmaktan sıkılmış işadamları....
Her ne zaman çatı kubbe çardak tonoz kiriş gibi mimari terimlerle “kadınlara, çocuklara, çevreye duyarlı, herkesi kapsayıp kucaklayan” bir parti girişimi işitsem, ÖDP kurucusu olmanın gecikmiş sendromlardan mıdır nedir, bir tür “post-travmatik stres bozukluğu” yaşıyorum. Bu nasıl da yaygın ve klişeleşmiş bir söylemdir. İnsan araya biraz farklı bir renk, bir motif katar da monotonluğu bozar. Aynı söylemlerle hem solcu, hem sağcı, hem merkezci, hem mukaddesatçı, hem muhafazakâr parti nasıl kurulabiliyor, hayret ediyorum!
Şu CHP’nin çeşitliliğine bakın mesela.... Adalet çanağı doldu, neredeyse taşmak üzere, herkesi kapsıyor, kucaklıyor: Kürtlerin bile asabını bozmaya başlayan mağdur ve mahzun HDP’liler, FETÖ mağdurları, gökkuşağı gibi rengârenk neşeli sosyalistler, Dersimli Kemal’in laf kalabalığı içinde telaşla altı ok ve Kemalizm arayan ve bulamadığında bozulan ama gidecek başka yeri de olmayan iyi niyetli CHP’liler... Öylesine gevşek ve ilkesiz bir çanak ki savaş ağası Cemil Bayık bile “asgari programda cephe kuralım” diyebiliyor.
SEYİRLİK DEMOKRASİ
Demek ki emperyalizm AKP sonrası siyaseti şekillendiriyor. Tam ortada milliyetçi muhafazakâr fakat aynı zamanda Atlantik sistemine bağlı anaç bir merkez parti; onun solunda dini ve etnik bölünmeye sıcak bakan, Atlantik sistemine bağlı olmanın yanı sıra Avrupa değerlerini de özümsemiş “çağdaş” bir parti; ve nihayet kenarlarda garnitür olarak çeşitli sağcı, solcu, ırkçı, şeriatçı partiler.
İktidar için hazırlanan partilerin hiçbirinden, laik ve bilimsel eğitim, tarikatların ve cemaatlerin kapatılması, Cumhuriyet’in Devrim Kanunları’nın uygulanması, özelleştirilen iktisadi değerlerin kamulaştırılması, planlı ekonomi, iktisadi ve toplumsal kalkınma, tam bağımsızlık gibi talepler işitiyor musunuz? İşitemezsiniz, çünkü emperyal efendiler böyle şeylere çok kızarlar; gâvur gazeteleri, “Dişi Kurt” ve “Gandhi” benzetmelerini bırakıp, sizi darbecilikle, faşistlikle suçlarlar.
Denetleyemeyecekleri kitle hareketlerinden, devrim benzeri ayaklanmalardan korkuyorlar. Mevcut potansiyeli, kendi çıkarlarına göre “dizayn ettikleri” ve denetim altında tuttukları ya da yeni icat ettikleri siyasi partilerin arkasında toplayarak sisteme geri dönüştürmeye çalışıyorlar: siyasi atıkları geri dönüştürme süreci!
Korkarım sonunda demokrasinin “seyirlik” olduğunu, siyasi partilerin sıradan yurttaşın hayatına temas etmediğini, seçmenin ihtiyaç duyulduğunda oy vermekten başka bir işe yaramadığını, üstelik halkın ideolojik ve etnik olarak bölündüğünü, altta kalanın perişan olduğunu üste çıkanın zengin olduğunu, herkes için güvenlik ve refah ihtimalinin tamamen ortadan kalktığını gören kitleler bu oyundan bıkıp kendi başlarının çaresine bakacaklar. Ve nihayet birileri çıkıp işbirlikçilerin siyaset tiyatrosunu, temel sorunların üstünden atlayıp rol kapmak için itişen siyasetçilerin ve metal yorgunu gerici partilerin kafasında parçalayacak.
Seyirlik gösterilerle, esrarengiz olaylarla, FETÖ’nün derin muammasıyla oyalanıyor musunuz? Umutlarınız yeşeriyor mu? Sahi n’olacak acaba, Sayın Kılıçdaroğlu’nu tutuklayacaklar mı, yoksa kazığa mı oturtacaklar? Ne dersiniz?
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/19.08.2017