13 Ağustos 2017 Pazar

PRAVDA'DA BİR MAKALE: 'Uluslararası Elit için, “Uzun Süreli Bir Vekalet Savaşı” nın Yapılacağı Sonraki Ülke Türkiye mi ?'


Rusya  darbe sırasında Ankara’ya koşulsuz destek sunduğunda, NATO’nun askeri üssü İncirlik hava üssü yakınında muazzam bir patlama meydana geldi. Bu üs’de, İzmir’deki üsle birlikte, herhangi bir ülkede var olandan çok daha fazla, 90’dan fazla  nükleer taktik silah konuşlandırılmış durumdadır! Türk yetkililer, bunun  Amerika karşıtı bir sabotaj olduğundan şüphelendiler. Bununla birlikte, Erdoğan’ın genel olarak Batı ile ve özellikle Amerika ile olan anlaşmazlık konuları, temel olarak, Kürtlerin desteklenmesinden,  Alman Ordusu’nun İncirlik’ten  çekilmesi ve akabinde Rusya’dan S400 füzelerinin satın alınmasına kadar uzanıyor. Bu satın alma olayına karşı, Amerikalılar, NATO’nun hava savunmasında sadık bir müttefik olarak ( ve tabii bir müşteri olarak da) kalması için Türkiye’ye adeta yalvardılar. Bu satın alma işlemi 3 milyar dolar civarında. Rus silahları, “teknoloji transferi” anlaşmasının bir parçası olarak da, Türkiye’de üretilecek.
Bu biçimde bir askeri eksen kayması, Türkiye’nin 65 yıllık NATO üyeliğinde ilk kez oluyor. Bu süreçte, NATO’nun güncel sisteminin bir zayıflığı ortaya çıktı: Bu sistem çok yavaş ve Türk makamları bunu Amerikalılara karşı bir argüman olarak kullanıyorlar. Amerikalılar,  Türklerin Rus sistemini (S400) satın alma olasılığına karşı ve Birleşik Devletler üreticilerinden 100 adet F35A savaş uçaklarını satın almaları konusunda bir mutabakat sağlanması için hemen lobi faaliyetine başladılar. Sonuç olarak, Türkiye S400’leri satın aldı ve Amerikalılara kulak asmadı.  Erdoğan’ın halen bir ayağı NATO’da, diğeri de Rusya’da iken…kısa bir süre, hemen hemen bir hafta sonra ve Almanlarla olan ihtilaflarından sonra Almanya Türkiye ile olan başlıca silahlanma projelerini askıya aldı.
Buna paralel, Türkiye, onları Halep’e göndermek ve 2015’de Kürt askeri unsurları tarafından alınan Arap şehir ve köylerinin kontrolünü tekrar ele almak için Suriyeli milislerle operasyonlar düzenledi. Aynı zamanda, Irak Kürtleri bağımsızlık için referandum tarihini ilan ettiler (25 Eylül 2017). Eğer bu referandum gerçekleşir  ve Kürt halkı bağımsızlık yönünde seçimini yaparsa, Türkiye’deki Kürtler de aynı referandumu talep edebileceklerdir. Ancak, Erdoğan Türkiye’si böyle bir talebi kabul etmeyeceğinden Kürtlerin gerilla savaşı da devam edecektir. Özellikle de, Erdoğan NATO’yu terk etme ve ülkesini daha da Avrasya’ya entegre etme doğrultusunda ilerlerse bu savaş sürecektir. Zira böyle bir hedefin, genel olarak uluslararası elit (G7) ve özel olarak da NATO tarafından kabul görmesi mümkün değildir.
Bu nedenle Erdoğan, “büyükler” için “pazar alanı” olan ülkesini, bu jeopolitikal kaymanın tüm safhalarına hazırlamak yerine, iki kapıya oynuyor. Hatta, birlikte demiryollarını, gaz boru hatlarını ve tabii Ermenistan’ı (Rusya’nın askeri yatırımlarının olduğu ve müşterek bir ordu yarattığı ülke)  izole etmek üzere askeri işbirliğini geliştirmek istediği ülkelerle (Gürcistan ve Azerbeycan ile) üçüncü bir kapıya oynamaktadır. Gerçekte, tüm bu ülkelerin askeri donanımı, esas olarak Rusya tarafından karşılanmaktadır ve bu nedenle Rusya’ya bağımlı durumdadırlar. Erdoğan’ın çaba sarfettiği dördüncü bir kapı da, İsrail ve Katar ile birlikte, Azerbeycan-Türkiye üzerinden boru hatlarıyla Avrupa’ya doğal gaz akışını sağlayacak (TANAP- TransAnadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi) diğer bir enerji kaynağını yaratmak. Bu proje, Avrupa’da Rusya’ya rakip olmayı hedeflemektedir ve Amerikan çıkarlarıyla ilişkili değildir.  
Gelgelelim, bu koşullarda, Türkiye’nin NATO’dan ayrılması Türkiye ve Kürt halkı arasındaki vekalet savaşının yoğunlaşarak uzamasına neden olacaktır. Bu savaşta, uluslararası elit Kürt halkını destekleyerek dolaylı yoldan katkıda bulunacaktır ve Rusya bu yeni savaş “tiyatrosu”nu Moskova’dan izlemekle yetinecektir. Kürt halkı, özel olarak Amerika tarafından, genel olarak batılı ülkeler tarafından kullanılmakta olduğunu çok iyi bilmektedir. Ancak, bu süreçte tüm bunların üstesinden geleceklerini ummaktadırlar. Bu sürece paralel olarak, batı Türkiye ile bir ekonomik savaşı tetikleyecek ve onu hızla yola getirmek isteyecektir.
Öte yandan, eğer Erdoğan ülkesini Avrasya Birliği’ne entegre etme hedefinden vazgeçer ve Euro-Atlantik bloğunda kalmaya devam ederse, çok yakında  yerinin herhangi bir “Gülenist” tarafından doldurulacağı ve “yeni” hakimler tarafından yargılanacağı kesindir. Erdoğan bunu çok iyi bilmektedir ve bu nedenle bugünkü yöneliminde ısrar edecektir: Avrasya’ya entegre olmak ya da  Batılı güçler ve Rusya arasında “kol boyu mesafesi” ilkesini korumaya çalışmak. Fakat böyle bir amacın gerçekleşmesi, Kürtler kendi ajandalarını dayatacağından, mümkün olmayacaktır. Kürtlerin dayatması, Erdoğan’ın tepki olarak bölgesel entegrasyonda daha da ileri gitmesi Türkiye ve Batı arasındaki ayrışmanın daha da büyümesine neden olacaktır. Uluslararası elitin amacına yönelik vereceği hüküm sonucunda (Türkiye’yi kontrolü altında tutmak amacıyla), Türkiye’de (bu süreç bir ekonomik savaşı da içerecektir) uzun süreli vekalet savaşı kaçınılmaz hale gelebilir!
Ylli Përmeti

31.07.02017


ÇEVİRİ: IŞIK