Rusya darbe sırasında Ankara’ya koşulsuz destek
sunduğunda, NATO’nun askeri üssü İncirlik hava üssü yakınında muazzam bir
patlama meydana geldi. Bu üs’de, İzmir’deki üsle birlikte, herhangi bir ülkede
var olandan çok daha fazla, 90’dan fazla
nükleer taktik silah konuşlandırılmış durumdadır! Türk yetkililer, bunun Amerika karşıtı bir sabotaj olduğundan
şüphelendiler. Bununla birlikte, Erdoğan’ın genel olarak Batı ile ve özellikle Amerika
ile olan anlaşmazlık konuları, temel olarak, Kürtlerin desteklenmesinden, Alman Ordusu’nun İncirlik’ten çekilmesi ve akabinde Rusya’dan S400
füzelerinin satın alınmasına kadar uzanıyor. Bu satın alma olayına karşı,
Amerikalılar, NATO’nun hava savunmasında sadık bir müttefik olarak ( ve tabii
bir müşteri olarak da) kalması için Türkiye’ye adeta yalvardılar. Bu satın alma
işlemi 3 milyar dolar civarında. Rus silahları, “teknoloji transferi”
anlaşmasının bir parçası olarak da, Türkiye’de üretilecek.
Bu
biçimde bir askeri eksen kayması, Türkiye’nin 65 yıllık NATO üyeliğinde ilk kez
oluyor. Bu süreçte, NATO’nun güncel sisteminin bir zayıflığı ortaya çıktı: Bu
sistem çok yavaş ve Türk makamları bunu Amerikalılara karşı bir argüman olarak
kullanıyorlar. Amerikalılar, Türklerin
Rus sistemini (S400) satın alma olasılığına karşı ve Birleşik Devletler
üreticilerinden 100 adet F35A savaş uçaklarını satın almaları konusunda bir
mutabakat sağlanması için hemen lobi faaliyetine başladılar. Sonuç olarak,
Türkiye S400’leri satın aldı ve Amerikalılara kulak asmadı. Erdoğan’ın halen bir ayağı NATO’da, diğeri de
Rusya’da iken…kısa bir süre, hemen hemen bir hafta sonra ve Almanlarla olan
ihtilaflarından sonra Almanya Türkiye ile olan başlıca silahlanma projelerini
askıya aldı.
Buna
paralel, Türkiye, onları Halep’e göndermek ve 2015’de Kürt askeri unsurları
tarafından alınan Arap şehir ve köylerinin kontrolünü tekrar ele almak için
Suriyeli milislerle operasyonlar düzenledi. Aynı zamanda, Irak Kürtleri bağımsızlık
için referandum tarihini ilan ettiler (25 Eylül 2017). Eğer bu referandum
gerçekleşir ve Kürt halkı bağımsızlık
yönünde seçimini yaparsa, Türkiye’deki Kürtler de aynı referandumu talep
edebileceklerdir. Ancak, Erdoğan Türkiye’si böyle bir talebi kabul etmeyeceğinden
Kürtlerin gerilla savaşı da devam edecektir. Özellikle de, Erdoğan NATO’yu terk
etme ve ülkesini daha da Avrasya’ya entegre etme doğrultusunda ilerlerse bu
savaş sürecektir. Zira böyle bir hedefin, genel olarak uluslararası elit (G7)
ve özel olarak da NATO tarafından kabul görmesi mümkün değildir.
Bu
nedenle Erdoğan, “büyükler” için “pazar alanı” olan ülkesini, bu jeopolitikal
kaymanın tüm safhalarına hazırlamak yerine, iki kapıya oynuyor. Hatta, birlikte
demiryollarını, gaz boru hatlarını ve tabii Ermenistan’ı (Rusya’nın askeri
yatırımlarının olduğu ve müşterek bir ordu yarattığı ülke) izole etmek üzere askeri işbirliğini
geliştirmek istediği ülkelerle (Gürcistan ve Azerbeycan ile) üçüncü bir kapıya
oynamaktadır. Gerçekte, tüm bu ülkelerin askeri donanımı, esas olarak Rusya
tarafından karşılanmaktadır ve bu nedenle Rusya’ya bağımlı durumdadırlar.
Erdoğan’ın çaba sarfettiği dördüncü bir kapı da, İsrail ve Katar ile birlikte,
Azerbeycan-Türkiye üzerinden boru hatlarıyla Avrupa’ya doğal gaz akışını
sağlayacak (TANAP- TransAnadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi) diğer bir enerji
kaynağını yaratmak. Bu proje, Avrupa’da Rusya’ya rakip olmayı hedeflemektedir
ve Amerikan çıkarlarıyla ilişkili değildir.
Gelgelelim,
bu koşullarda, Türkiye’nin NATO’dan ayrılması Türkiye ve Kürt halkı arasındaki vekalet
savaşının yoğunlaşarak uzamasına neden olacaktır. Bu savaşta, uluslararası elit
Kürt halkını destekleyerek dolaylı yoldan katkıda bulunacaktır ve Rusya bu yeni
savaş “tiyatrosu”nu Moskova’dan izlemekle yetinecektir. Kürt halkı, özel olarak
Amerika tarafından, genel olarak batılı ülkeler tarafından kullanılmakta
olduğunu çok iyi bilmektedir. Ancak, bu süreçte tüm bunların üstesinden
geleceklerini ummaktadırlar. Bu sürece paralel olarak, batı Türkiye ile bir
ekonomik savaşı tetikleyecek ve onu hızla yola getirmek isteyecektir.
Öte
yandan, eğer Erdoğan ülkesini Avrasya Birliği’ne entegre etme hedefinden
vazgeçer ve Euro-Atlantik bloğunda kalmaya devam ederse, çok yakında yerinin herhangi bir “Gülenist” tarafından
doldurulacağı ve “yeni” hakimler tarafından yargılanacağı kesindir. Erdoğan
bunu çok iyi bilmektedir ve bu nedenle bugünkü yöneliminde ısrar edecektir: Avrasya’ya
entegre olmak ya da Batılı güçler ve
Rusya arasında “kol boyu mesafesi” ilkesini korumaya çalışmak. Fakat böyle bir
amacın gerçekleşmesi, Kürtler kendi ajandalarını dayatacağından, mümkün olmayacaktır.
Kürtlerin dayatması, Erdoğan’ın tepki olarak bölgesel entegrasyonda daha da
ileri gitmesi Türkiye ve Batı arasındaki ayrışmanın daha da büyümesine neden
olacaktır. Uluslararası elitin amacına yönelik vereceği hüküm sonucunda
(Türkiye’yi kontrolü altında tutmak amacıyla), Türkiye’de (bu süreç bir
ekonomik savaşı da içerecektir) uzun süreli vekalet savaşı kaçınılmaz hale
gelebilir!
Ylli Përmeti
31.07.02017
ÇEVİRİ: IŞIK