Ahmet Altan vermiş veriştirmiş, Cumhuriyet'te.
Balyoz, darbe planıymış.
Yargılananlar darbeciymiş.
Tüm belgeler gerçek, sanıklar suçluymuş.
Mehmet Baransu, "çoluk çocukmuş".
Balyoz'u, Taraf Gazetesinde yayınlayan kendisiymiş.
Savcıların bir derdi varsa onunla konuşmalıymış.
Ama önce bazı soruları varmış, bu sorulara cevap istiyormuş.
Yazdıklarını ciddiye alıp cevap mı versek yoksa aklını körelten düşmanlığı boş bir seda olarak yankılansa mı bilemedim.
Sonrasında bunda "kamu faydası" olduğunu düşündüm ve yazmaya başladım.
BALYOZ DOKÜMANI GİZLİ BELGE Mİ?
Ahmet Altan, "Balyoz Planları devletin gizli kalması gereken bilgisi mi?" diye sormuş.
Sorunun mantığı "Darbe Planı nasıl gizli olur?"
Cevabı basit: Hayır gizli değil.
Çünkü sahte bir doküman gizli olmaz.
Mehmet Baransu'nun suçlandığı gizli belgelerin, Balyoz Davası ile bir ilgisi yok.
Balyoz dokümanlarının hepsi imzasız sahte dijital dokümanlar iken, gizli belgeler imzalı ve gerçek.
Bunlardan en önemlisi "Egemen Harekat Planı".
Bu plan Yunanistan'la karşılıklı yaşanacak bir askeri hareketlilik durumunda ordunun harekat tarzını konu alıyor.
Ancak bu bilgilerin Yunanistan Genelkurmayının eline geçtiği ve kendi planlarını bu bilgiler ışığında güncelledikleri basına yansımış bir konu.
Şimdi biz soralım Ahmet Altan'a...
Gerçek belgeleri gördünüz mü? Okudunuz mu? Savcılığa teslim ettiniz mi? Bu bilgiler nasıl açık kaynaklarda dahi tartışılır duruma geldi?
SAHTE BELGELER DONANMA İSTİHBARAT MERKEZİNDE NE ARIYORDU?
Ahmet Altan sormuş biz de cevaplandıralım.
Donanma Komutanlığı İstihbarat Şubesi'nde yapılan aramada Balyoz dokümanları çıkmış.
Madem belgeler sahteymiş neden Genelkurmay Başkanlığı açıklama yapmamış.
Bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir yorum daha...
Açıklayalım:
Sahte Balyoz Dokümanları, Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü'nün zeminindeki bir Hard Diskte kayıtlı olarak bulundu.
Kısacası yine imzasızdı.
Askeri Bilirkişiler, TÜBİTAK Uzmanları ve son olarak İTÜ Öğretim Üyeleri bu dokümanların hepsinin, Hard Disk kullanımdan kalktıktan sonra başka bir bilgisayardan yüklendiği tespitini yaptı.
Bu konuda Donanma Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma var.
Genelkurmay Başkanlığı'nın Balyoz, Oraj ve Suga'nın askeri evrak olmadığı yönünde açıklamaları da mevcut.
Şimdi biz soralım Ahmet Altan'a...
Askeri Savcılığın soruşturmasından haberiniz var mı? Genelkurmay açıklamalarını duymadınız mı? Askeri Bilirkişiler, TÜBİTAK Uzmanları ve İTÜ Öğretim Üyelerinin Bilirkişi Raporlarını okumadınız mı?
ENGİN ALAN'IN SEMİNERDEKİ KONUŞMASINI NE YAPACAĞIZ?
Ahmet Altan, 1. Ordu Komutanlığı Seminerinde yapılan bir konuşmayı gündeme getirmiş ve darbe planının kanıtı saymış.
Öncelikle düzeltelim o konuşma Engin Alan'ın değil, başka birinin.
Üç güne yayılan seminerde tartışılan ana konu dış tehdit.
Ancak senaryoda, dış tehditle mücadele ederken cephe gerisinde yaşanan bir ayaklanma, kısacası iç tehdit de konuşuluyor.
Kullanılan ifadeleri eleştirebilirsiniz. Bu eleştirilerinize ben de katılırım ama bunu dokümanların sahteliğinin karşısına koyacağınız bir argüman olarak lanse edemezseniz.
Ederseniz, sahte dokümanları gerçek olarak kabul ediyorsunuz demektir ki bu da akla ve bilime ters düşmek pahasına bilinç altınızdaki askerlere olan önyargının kağıda dökülmesi sonucu olarak yorumlanır.
Şimdi biz soralım Ahmet Altan'a...
Açıklamanızda değindiğiniz konuşmayı Engin Alan'ın yapmadığını bilmiyor musunuz? Onlarca Bilimsel Mütalaa ve Bilirkişi Raporuna karşın Balyoz Harekat Planı'nın gerçek olduğunu mu düşünüyorsunuz?
SAHTE BELGELERLE İLGİLİ SORUŞTURMA DEVAM EDİYOR.
Savcılığın sahte belgelere ilişkin soruşturmasını sürdürdüğü anlaşılıyor.
Mehmet Baransu'ya "sahte belgeleri kimden aldığı" konusundaki soru da bunu gösteriyor.
Ahmet Altan'ın cevaplandırması gereken asıl sorular şunlar:
Yüzlerce kişinin tutuklanması sonucunu doğuran, gerçek gizli belgelerinin etrafa saçıldığı bir faaliyet gazetecilikle açıklanabilir mi?
Sahtecilikler Mahkeme tarafından yapılan incelemelerle ortaya konulmuşken, "kaynağımı açıklayamam" gerekçesinin arkasına saklanabilinir mi?
Eğer sahte belgeleri teslim eden şahsın ismi açıklanmıyorsa bu suçluyu kayırmak değil midir?
Bu dakikadan itibaren gazeteci - haber kaynağı ilişkisi kalmış mıdır?
Ahmet Altan bu soruşturma kapsamında Savcı tarafından dinlenir ya da dinlenmez bu beni ilgilendirmiyor.
Beni ilgilendiren bir gazetecinin doğruluğunu araştırmadan ve teyit etmeden sahte dokümanları gerçek kabul edip yayınlaması.
Bunun da ötesinde, her sahtecilik tespitine bir kılıf bulma telaşına düşmesi.
Bunun adı gazetecilikse eğer Basın Etik İlkelerini tamamen kaldıralım olsun bitsin.
GAZETECİLİĞİ YENİDEN Mİ TANIMLAYACAĞIZ?
Gazetecinin herkesten bilgi ve belge alması kadar doğal bir şey olmaz.
Haber kaynağının kim olduğu önemli değildir. Bazen bir kamu görevlisi bazen de yasadışı örgüt üyesi olabilir bu kişi.
Haberde asıl olan, bilginin doğrulanabilirliği ve kamu yararıdır.
Bu yüzden Basın Özgürlüğü, kaynağını açıklamama hakkını da kapsar.
Ancak, haber kaynağı, başka kişilerin telafisi mümkün olmayacak şekilde mağduriyetine neden olmuşsa artık kamu yararından bahsetmek mümkün değildir.
Bireylerin uğradığı zarar, kamu yararının önüne geçmiştir.
Balyoz Davası'nda yaşanan tam olarak budur.
Artık Basın Özgürlüğünün sağladığı güvencelerden yararlanmanız mümkün olmaz.
Gazetecinin işi suçluyu kayırmak değildir.
Hukuk Devletlerinde hiç kimseye böyle bir güvence tanınmaz, tanınamaz.
Av. Hüseyin Ersöz
Odatv.com
Odatv.com
03.03.2015