1 Kasım 2015 Pazar

MUSTAFA KEMAL, "CUMHURİYET"İN İLAN SÜRECİ VE SONRASINI ANLATIYOR (Birinci Bölüm)


“Cumhuriyet”in İlanı

   28 Ekim günü geç saatte, toplantı halinde bulunan Parti Yönetim Kurulu tarafından davet olundum. Parti Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey’di. Fethi Bey, Parti adına yönetim kurulu tarafından bir aday listesi düzenlendiğinden ve bu konuda Parti genel başkanı olduğum için benim de görüşümün alınması uygun görüldüğünden toplantılara davet ettiklerini bildirdi. Düzenlenen listeye göz gezdirdim. Bence uygun olduğunu ve fakat bu listede adları bulunan kişilerin de düşünce ve onayını almak gerektiğini söyledim. Bu önerim uygun görüldü. Örneğin, Dışişleri Bakanlığı için adı söz konusu edilen Yusuf Kemal Bey’i davet ettik. Yusuf Kemal  Bey bu listeye giremeyeceğini bildirdi. Bundan ve buna benzer bazı durumlardan anladım ki, Parti Yönetim Kurulu da kabule değer ve kesin bir aday listesi düzenleyememektedir. Yönetim Kurulu üyelerine, gerekli kişilerle daha fazla fikir alışverişinde bulunarak kesin bir liste düzenlemelerini tavsiyeden sonra yanlarından ayrıldım. Gece olmuştu. Çankaya’ya gitmek üzere Meclis binasını terk ederken koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Paşa’lara rastladım. Ali Fuat Paşa, Ankara’dan hareket ederken bunların Ankara’ya vardıklarını o günkü gazetede “bir uğurlama ve bir karşılama” başlığı altında okumuştum. Henüz kendileriyle görüşmemiştim. Benimle görüşmek için geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca akşam yemeğine gelmelerini Milli Savunma Bakanı Kazım Karabekir Paşa aracılığıyla bildirdim. İsmet Paşa ile Kazım Paşa’ya ve Fethi Bey’e de Çankaya’ya benimle beraber gelmelerini söyledim. Çankaya’ya gittiğim zaman, orada beni görmek üzere gelmiş Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref Beylere rastladım. Onları da yemeğe alıkoydum.

  Yemek sırasında, “Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz !” dedim. Hazır bulunan arkadaşlar derhal düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan başlayarak, hareket şekli hakkında kısa bir program belirledim ve arkadaşları görevlendirdim.

   Belirlediğim program ve verdiğim talimatın uygulanışını göreceksiniz !

 Efendiler, görüyorsunuz ki, cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ve onlarla görüşmeye ve tartışmaya asla gerek ve gereksinim duymadım. Çünkü, onların zaten ve doğal olarak benimle bu konuda aynı düşüncede olduklarından kuşku duymuyordum. Oysa o sırada Ankara’da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve onayları alınmadan cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını, gücenme ve ayrılma nedeni saydılar.

 O gece birlikte bulunduğumuz arkadaşlar erkenden yanımdan ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya’da konuktu. Onunla yalnız kaldıktan sonra bir kanun tasarısı taslağı hazırladık. Bu taslakta, 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat_ı Esasiye Kanunu’nun devlet şeklini belirleyen maddelerini şu şekilde değiştirmiştim:

“ Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir. Meclis, hükümetin bölündüğü yönetim dallarını bakanlar aracılığıyla yönetir.”

   Bundan başka Tekilat-ı Esasiye Kanunu’nun esas maddelerinden sekizinci ve dokuzuncu maddleri de değiştirilip açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı:

“ Madde: Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Başkanlık görevi, yeni cumhurbaşkanının seçilmesine kadar devam eder. Tekrar seçilmek olabilir.”
“ Madde: Türkiye Cumhurbaşkanı, devletin başkanıdır. Bu sıfatla gerek gördükçe Meclis’e ve Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder.”
“ Madde: Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar Başbakan tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra tümü Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’in onayına sunulur. Meclis toplantı halinde değilse, onay işi Meclis’in toplantısına bırakılır.”

   Bu maddelere, komisyonda ve Meclis’te, din ve dille ilgili, bildiğiniz bir madde de eklenmiştir.

   Saygıdeğer efendiler, şimdi isterseniz yüksek heyetinize, 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Ankara’da cereyan etmiş olayı özetle anlatmaya çalışacağım.

   Pazartesi günü öğleden önce saat onda, Halk Partisi Grubu, Grup Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. Bakanlar Kurulu seçimi görüşmesine başlandı.

(Mustafa Kemal, burada, Bakanlar Kurulu’nda yapılan görüşmeleri aktarıyor)
……

  Başkan, bundan sonra görüşmenin yeterliliğini oya koymuş. Görüşme yeterli görüldükten sonra birtakım önergeler okunmuş. Bu önergelerden Kemalettin Sami Paşa’nın önergesi kabul olunmuş. Bu önerge içeriğine göre, ben, genel başkan sıfatıyla sorunun çözümü için genel kurul tarafından görevlendiriliyorum.

  Görüşmeler sırasında Çankaya’da evimde bulunuyordum. Kemalettin Sami Paşa’nın önergesinin kabul edilmesi üzerine, toplantıya davet edildim. Toplantı salonuna girer girmez doğru kürsüye çıktım ve şu kısa görüş ve öneriyi ileri sürdüm.

“Efendiler!” dedim, “Bakanlar Kurulu üyelerinin seçiminde fikir ayrılığı ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar izin verin. Bulacağım çözüm yolunu bilginize sunarım.”

   Başkan Fethi Bey öneriyi oya koydu. Kabul olundu.

  Efendiler, bu bir saat içinde gerekli kişileri Meclis’teki odama davet ederek, onlara 28/29 Ekim gecesi hazırladığım kanun önerisi taslağını gösterdim ve fikir alışverişinde bulundum.

   Öğleden sonra saat bir buçukta Parti Genel Kurulu tekrar Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. İlk söz bendeydi. Kürsüye çıktım ve şu konuşmayı yaptım:

“Saygıdeğer arkadaşlar, çözümünde güçlüklerle karşılaştığınız sorunun sebebi, bütün arkadaşlarca anlaşılmıştır sanırım. Eksiklik ve yanlışlık izlemekte olduğumuz yöntem ve şekildedir. Gerçekten de, yürürlükteki Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuza göre bir Bakanlar Kurulu kurmaya giriştiğimiz zaman, bütün arkadaşların her biri bakanları ve Bakanlar Kurulu’nu seçmek zorunda bulunuyor. Hepinizin birden Bakanlar Kurulu’nu seçmek zorunda olmanızda görülen güçlüklerin ortadan kaldırılmasının zamanı gelmiştir. Geçen dönemde de, aynı şekilde güçlüklerle karşılaşılıyordu. Görülüyor ki, bu yöntem bazen birçok karışıklıklara sebep oluyor. Yüksek heyetiniz bu güçlüğün çözümü için beni görevlendirdiniz. Ben de bilginize sunduğum görüşten esinlenerek düşündüğüm şekli belirledim. Onu önereceğim. Önerim kabul olunursa kuvvetli ve dayanışma içinde bir hükümet kurmak mümkün olacaktır. Devletimizin şekil ve niteliğini belirleyen ve hepimiz için bir amaç olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzun bazı noktalarını açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Öneri şudur,”

dedikten sonra bildiğiniz taslağı okutmak üzere katip beylerden birine uzatarak kürsüden ayrıldım.

   Önerimin niteliği anlaşıldıktan sonra tartışmalar başladı.

(Mustafa Kemal, burada, yapılan tartışmaları aktarıyor)
….

Abdullah Azmi Efendi’nin “İşin önemi ortadadır. Görüşme devam etsin” diye yükselen karşı çıkışına rağmen, görüşmenin yeterliliği kabul olundu. Ondan sonra önerimin tümü ve ardından maddeleri birer birer okunarak görüşüldü ve kabul edildi.

 Efendiler, Parti Grubu toplantısına son verildi ve hemen Meclis toplantısı açıldı. Saat, öğleden sonra altı idi. Kanun önerisi, Anayasa Komisyonu tarafından usul yönünden incelenerek, tutanağı hazırlanırken, Meclis diğer bazı sorunlarla ilgilendi. Sonunda, başkanlık makamında bulunan Başkan Vekili İsmet (Eker) Bey Meclis’e şu bilgiyi verdi: “Anayasa Komisyonu, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun değiştirilmesine ilişkin tasarının acil olarak ve hemen görüşülmesini öneriyor.” “Kabul” sesleri üzerine tutanak okundu. Önerildiği üzere görüşüldü. Sonunda kanun, birçok konuşmacının “Yaşasın Cumhuriyet !” sesleriyle alkışlanan konuşmalarıyla kabul edildi.

   Ondan sonra, Cumhurbaşkanı seçimi için Meclis’in oyuna başvuruldu. Toplanan oyların sonucunu, başkanlık makamında bulunan İsmet Bey, genel kurula şu şekilde bildirdi:

“Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı için yapılan seçim oylamasına yüz elli sekiz kişi katılmış ve Cumhuriyet Başkanlığı’na yüz elli sekiz üye oybirliğiyle Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ni seçmişlerdir.”

  Efendiler, bunun ardından Meclis’te yapmış olduğum konuşmam Meclis tutanaklarında okunmuştur. Ancak tarihi bir anının canlandırılması için, izin verirseniz, o konuşmamı burada da olduğu gibi tekrar edeyim:

“Saygıdeğer arkadaşlar, dünya çapında önemli ve olağanüstü olaylar karşısında saygıdeğer ulusumuzun gerçek uyanıklığına ve uyanışına değerli bir belge olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzun bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için kurulan özel komisyon tarafından yüksek heyetinize önerilen kanun tasarısının kabulü dolayısıyla Türkiye Devleti’nin zaten dünyaca bilinen, bilinmesi gereken niteliği, uluslararası bilinen adıyla adlandırıldı. Bunun doğal gereği olmak üzere, bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis Başkanlığı’nda bulundurduğunuz arkadaşınıza yaptırdığınız bu görevi, Cumhurbaşkanı unvanıyla yine aynı arkadaşınıza, bu aciz arkadaşınıza veriyorsunuz. Bu münasebetle, şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, içtenlik ve güveni bir defa daha göstermekle yüksek değerbilirliğinizi kanıtlamış oluyorsunuz. Bundan dolayı yüksek heyetinize ruhumun bütün içtenliğiyle teşekkürler sunarım.

Efendiler, yüzyıllardan beri Doğu’da haksızlığa ve zulme uğramış olan ulusumuz, Türk ulusu, gerçekte yaratılıştan sahip olduğu özelliklerden yoksun kabul ediliyordu.

Son yıllarda ulusumuzun fiili olarak gösterdiği yetenek, eğilim ve kavrayış, kendi hakkında kötü düşüncede bulunanların ne kadar aymaz ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel kanıtladı. Ulusumuz sahip olduğu niteliklerini ve yeterliliğini, devletinin yeni adıyla uygarlık dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeyi başaracaktır. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada elde ettiği makama yaraşır olduğunu yaptıklarıyla kanıtlayacaktır.

Arkadaşlar, bu yüce kurumu var eden Türk ulusunun son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç katı olmak üzere belirecektir. Bendeniz eriştiğim bu güven ve itimada yaraşır olmak için pek önemli gördüğüm bir noktada gereksinimi bildirmek zorundayım. O gereksinim, yüksek heyetinizin bana gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Allah’ın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri iyi yapmayı başabileceğimi ümit ederim.

Her zaman, saygıdeğer arkadaşlarımın ellerine çok içten ve sıkı bir şekilde yapışarak kendimi onlardan bir an bile ayrı görmeyerek çalışacağım. Ulusun sevgisini her zaman dayanak noktası kabul ederek, hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır.”

   Efendiler, Meclis tarafından Cumhuriyet kararı 29/30 Ekim 1923 gecesi saat 20.30’da verildi. On beş dakika sonra, yani 20.45’te Cumhurbaşkanı seçildi. Durum aynı gece bütün ülkeye bildirildi ve her tarafta gece yarısından sonra, yüz bir defa top atılarak ilan olundu.


   İlk hükümetin, İsmet Paşa tarafından kurulduğunu ve Meclis Başkanlığı’na Fethi Bey’in seçildiğini biliyorsunuz.

NUTUK