8 Kasım 2015 Pazar

Tarih devam ediyor

Bugün 7 Kasım. Bundan 98 yıl önce bugün, Julien takvime göre 26 Ekim sabahı saat 01.50’de Antonov Ovseyenko önderliğinde bir grup silahlı Bolşevik, Kışlık Saray’a girerek mermer merdivenlerden hızlı adımlarla üst kata çıktı. Saray’ı koruyan Geçici Hükümet muhafızları Aurora Kruvazörü’nün top atışları karşısında dağılmışlardı.

Üstü başı kir pas içinde, gözlükleri ve uzun saçlarıyla bir meczubu andıran, eski satranç şampiyonu Ovseyenko, yaldızlı süslü toplantı salonunun görkemli kapısını açarak arkasındaki saçı sakalına karışmış ter ve barut kokan silahlı Bolşeviklerle içeri daldığında, Başbakan Kerenskiy’nin yardımcısı Konovalov azametli bir tavırla tek kaşını kaldırarak, “Geçici Hükümet şu anda toplantı halinde,” dedi. “Kiminle müşerref olduğumuzu lütfeder misiniz?”

“Devrimci Askeri Komite adına konuşuyorum,” dedi Ovseyenko. “Hepinizi tutukluyorum!” Başında Lev Troçki’nin bulunduğu İşçi Köylü ve Asker Sovyeti böylece siyasi iktidarı ele geçirmiş oldu.

Stalin, Lenin’e haber verdi. “Duydun mu?” dedi, “Kışlık Saray düştü. Bizimkiler içeride.” Birkaç saat sonra Simolni Enstitüsü binasında Lenin, Bolşeviklere şöyle seslendi: “Şimdi sosyalist düzeni inşa ederek yolumuza devam edeceğiz.” Yıllar sonra Vyaceslav Molotov, anılarını yazarken, Lenin’in her zamanki gibi bir ayağının üzerine ağırlığını verip diğerinin ucunu yere değdirerek konuştuğunu, salondaki Bolşevik delegelerin onun ayakkabısının altındaki deliği gördüklerini hatırlayacaktı.

Ekim Devrimi’nin ihtilal evresi böylece tamamlanmış ve 72 yıl sürecek sosyalizme geçiş deneyiminin ilk perdesi açılmıştı.

NE ALAKASI VAR?

“Bu hikâye de nereden çıktı, bizimle ne alakası var?” diye sorabilirsiniz.

Aslında çok alakası var. Sovyetler Birliği’nin İstiklal Harbi sırasında yaptığı silah ve para yardımını, Ali Fuat Cebesoy’un Moskova’da Zinovyev’le neler konuştuğunu, Rusya’nın Asya’yla bağlantısını kesmek için İngiliz emperyalizminin oluşturduğu Kafkas Seddi’ni Kâzım Karabekir’in Kızıl Ordu’yla birlikte nasıl yıktığını, Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda Mustafa Kemal’in hemen arkasında Kızıl Ordu generalleri, Mihail Frunze ile Klementi Voroşilov’un ne alaka olduğunu anlatacak değilim; bunlar çok yazıldı.

Daha temel bir alaka var.

İşçilerin silahlanarak devlete isyan etmeleri 19. asrın ikinci yarısından itibaren dünya burjuvazisinin kâbusu olmuştur. Bu kâbusun kasveti ve şiddeti Ekim Devrimi’nden sonra daha da arttı. Bolşevikler üretim araçlarına el koyarak bir sınıf olarak burjuvaziyi ve emperyal Rus aristokrasisini tasfiye ettiler. II. Savaş’ın ardından aynı şeyi Avrupa’nın yarısında tekrarladılar. Dünya burjuvazisi İspanya’yı, İtalya’yı, hatta Fransa’yı bile silahlı komünist ve anarşist işçilerin elinden zor kurtardı. Çin’de Mao Zedung silahlı köylü hareketiyle kentleri kırlardan kuşattı; Çin’i parçalanmaktan ve emperyalizmin kuli’si olmaktan, “demir pirinç kâsesi” ilkesiyle de işçileri yerli ve yabancı kapitalist şirketlerin ağır sömürüsünden kurtardı.

KOMÜNİZM HAYALETİ

Karl Marx, Komünist Manifesto’da (1848) geleceği görerek şöyle demişti: “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti! Eski Avrupa’nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek için ittifak kurdular.”

25 Aralık 1991’de Kremlin’deki kızıl bayrak indirilene kadar dünya burjuvazisi bu hayaletin nefesini ensesinde hissetti. Elbette bu kovalamacanın dünya halkları için olumlu sonuçları da oldu. Bugüne kadar dünya işçi sınıflarının bütün hakları sosyalizm mücadelesi, daha doğrusu dünya burjuvazisinin komünizm korkusu sayesinde kazanılmıştır. Orta sınıflar bu korku sayesinde var olmuşlardır. Komünizm korkusu dünya burjuvazisinin, özellikle 20. asrın ortalarında sosyal demokrasiyi güçlendirmesini sağladı. II. Enternasyonal’in mirasını sırtlayan sosyal demokrasinin burjuvaziyle izdivacı “refah devleti” anlayışını doğurdu. Kârları artırmak, ekonomiyi sürekli büyütmek tehlikeliydi; “toplumsal kalkınma”, “refahın tabana yayılması”, yanı sıra insanların eğitim, sağlık, güvenlik ihtiyaçlarını kısmen de olsa karşılamak gerekiyordu. Aksi halde “kaos/anarşi” çıkardı; siyasi grevler olur, ipin ucu kaçarsa işçiler silahlanır, maazallah komünizm hayaleti ufukta belirirdi; zira Lenincilik, Maoculuk kapitalist ülkelerde kol geziyor, gençliğin zihnini tutuşturuyordu.

İNSANLIĞIN ZİHNİ

Sosyalizmin varlığı kapitalizmi ehlileştirmiştir.

O beğenmediğiniz “Berlin Duvarı” yıkıldıktan sonra dünya burjuvazisinin korkuları sona erdi. Willy Brandt, François Mitterand gibi adamlar sahneden çekilirken, Tony Blair gibi alçakların “üçüncü yol” numaraları nasıl ortaya çıktı sanıyorsunuz? Her şeyin maddi ve siyasi bir temeli vardır.

Bugünün dünyasında komünizm hayaleti yok. Kapitalizmin vahşi piyasaları milyonları öğütüyor; orta sınıflar yok olmak üzere; meslek sahibi hızla proleterleşiyor; Akademi çürümüş; sosyal hayat sanal alemlere taşınmış, insanlar yüz yüze görüşecek ya da kitap okuyacak yerde internet bağımlısı olmuş. Kapitalizm insanların zihnini ele geçirmiş. Kazanılmış bütün haklar birer birer geri alınıyor. “Sosyal refah, kalkınma” falan hikâye! Şu gelir eşitsizliğine, silahlanma yarışına, paylaşım savaşı iştahına bakın! Güçlü bir uluslararası sosyalist akım olsaydı emperyalizm mazlum milletlere bunca alçaklığı yapabilir miydi?

Paris komünü iki ay, insanlığın Ekim Devrimi’yle başlayan sosyalizm deneyimi ise aşağı yukarı bir asır sürdü. Fakat tarih devam ediyor. Yine korkacaklar!

Ekim Devrimi’nin 98. yıldönümünü, devrimi gerçekleştiren hiç kimseyi ayrı tutmadan, öncesi ve sonrasıyla alkışlıyoruz, kutluyoruz.

Yavuz ALOGAN / Aydınlık- 07.11.2015