YENİ DÜNYA DÜZENİ SENARYOLARI ve TÜRKİYE- 1
Henze'nin 1993 yılı sonlarında hazırladığı ‘Türkiye; 21. Yüzyıla
Doğru' isimli raporu, ABD'nin Türkiye ile ilgili yeni politikasının ipuçlarını
vermektedir. Raporunda şeriatçılara ve ırkçılara göz kırpan Henze'ye göre, soğuk savaşın sona ermesiyle ortaya çıkan yeni dünya düzeni
açısından, Atatürk ilkelerinin pek de 'gerekli' olmadığı ortaya çıkmıştır.
SUNUŞ: Yeni
Dünya Düzeni tanımlaması, basınımızda ve kamuoyunda neredeyse her gün
kullanılıyor. Okuyacağınız dizi, konuya daha çok laiklikJköktendincilik, Kürt
sorunu ve Atatürkçülük açısından çizilen bazı senaryolar çerçevesinde
yaklaşmaktadır. RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, 27 Mart yerel seçim
zaferinden sonra ABD 'ye gidiyor ve Amerikalılara, Refah'ın iktidarında İstikrara
kavuşacak bir Türkiye'nin' Batılılar için de tercih edilmesi gerektiğini
söylüyor. ABD'nin ve Almanya'nın, Cezayir'deki köktendinci
teröristlere kimi zaman örtülü bazen de açık destek verdiği göriilüyor.
Almanya, neden köktendincileri Türkiye'ye iade etmezken, birden Bosna’ya yardım
konusunda 'aslan' kesiliyor? Köktendinciliğin baskıcı ve
yakıcı yüzü geniş kesimlerin tepkisini çekerken, Ilımlı yüzü', Fethullah
Gülen 'in ' ' Tesettür teferruattır'' sözleriyle
yeniden gündeme sokuluyor. Dizi, bu gibi gelişmelere başka ülkelerin de penceresinden
bakarak yanıtlar bulmaya yardımcı olmayı hedefliyor. Okuyucunun dikkatini iki
noktaya çekmek isterim. CIA'de eskiden Türkiye ve Ortadoğu bölgesiyle ilgili
önemli görevler almış olan Paul Henze ve Graham Fuller'ın,
RAND firmasında yaptıkları iki önemli rapor, ilk kez kamuoyuna
geniş bir biçimde sunulmaktadır. Raporlarla ilgili birkaç kısa haberin basında
yer almasına ve bazı yorumlar yapılmasına karşın, tamamının yansımadığı
söylenebilir. îkinci bir nokta, özellikle insan hakları konusundaki bölümlerle
ilgilidir. Însan haklarının gelişmesi, yurttaş olarak Türkiye için istediğimiz
bir konudur. Dizi içerisinde bazı bölümlerde Prof. Dr. Cem Eroğlu ve
Prof. Dr. Ergün Aybars 'la yapılan söyleşiler yer alıyor. Söyleşiler,
dizinin işlediği konulara paralel olarak, değiştirilmeden serpiştirilmiştir.
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla başlayan
süreç, yeni dünya düzeni olarak adlandırılıyor. Batı ile Doğu blokları
arasındaki rekabetin, Batı lehine çözülmesiyle ABD Sovyetler Birliği eksenindeki
iki kutuplu uluslararası sistem ortadan kalkıyordu. 1991 Ağustos ayında
Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin yönetimine son verilmesi ve aynı yılın
aralık ayında Bağımsız Devletler Topluluğu'nun oluşturulması, Sovyetler Birliği'nin
dağılmasının resmen onaylanması anlamına geliyordu. Irak'ın Kuveyt'i işgalinden
sonra, ABD'nin liderliğini yaptığı koalisyonun Irak'a karşı 1991 Ocak ayında
gerçekleştirdiği Çöl Fırtınası harekâtına Rusya'nın destek vermek zorunda kalmış
olması, iki kutuplu dünyanın 1991 yılı başlarında sona erdiğini gösteriyordu.
Türkiye'de de yeni
bir süreç başlamıştı. Turgut Özal, Türkiye' nin artık "korkak
bir dış politika" yerine "aktif dış politika' izlemesi gerektiğini
savunarak Türkiye'nin. ABD'nin oluşturmuş olduğu koalisyona katılmasını sağladı.
Özal'a göre, Türkiye. ABD'nin yanında yer alarak 'bir koyup üç
alacaktı". Geçen dört yıl, Türkiye'nin bir koyup beş kere daha
koyduğunu, ancak pek az şey aldığını gösterdi. Kerkük-Yumurtalık ham petrol
boru hattının kapatılması, lrak'a uygulanan ticari ambargo sonucu ticaretimizin
düşmesi gibi nedenlerle, kaybımızın 20 milyar doları bulduğu hükümet tarafından
açıklanmış bulunuyor. Üstelik. Kuzey Irak'taki Kürtleri korumak gerekçesiyle
Türkiye'ye yerleşen Çekiç Güç'ün şemsiyesi altında bir Kürt devletinin oluşması
yolundaki gelişmeler de izlenen politikanın bir başka olumsuz sonucu olarak
ortaya çıktı. Bugün, o dönemde izlenen politikanın yanlışlığı görülebiliyor.
Türkiye'de ilk kez
Özal döneminde dile getirilen 'aktif dış politika". "devletin
küçültülmesi\ 'herkesin inancına göre yaşaması\ 'din işlerinin
cemaatlere bırakılması' gibi söylemlerse, son yıllarda yeni siyasi
hareketler tarafından siyasal projelere dönüştürülüyor. Köktendinciliğin ivme kazandığı
bir ortamda ortaya çıkan hareketlerin ortak noktasını. Atatürk düşmanlığı
oluşturuyor. Acaba oluşmakta olan yeni dünya düzeni ile Türkiye'de sağda ortaya
çıkan bu hareketlenme arasında bir ilişki var mı? Batı, soğuk savaş sırasında
ve 1991’in hemen ertesinde 'laik, çağdaş,
çoğulcu demokrasisi' ile
çevresindeki ülkelere model olarak gösterdiği Türkiye'yi, artık ABD ve Avrupa
parlamentolarında yerden yere vuruyor. Gümrük birliği konusunda Avrupa
Parlamentosu, insan haklan gerekçesiyle engeller çıkarıyor. Neden?
Henze'nin son
raporu
Paul
Henze,
Türkiye'de
bilinen bir isimdir. Cumhuriyet okuyucuları, rahmetli Uğur Mumcu
aracılığıyla tanımış sayılırlar kendisini. Henze, 1950 sonlarında ve 1970 ortalarında Ankara'daki
ABD Büyükelçiliği’nde 'CIA İstasyon Şefi olarak çalıştıktan sonra,
1977-1980 yılları arasında Beyaz Saray'da Ulusal Güvenlik Konseyi'nde çalıştı.
1982 yılından bu yana CIA ve Amerikan hükümetlerine danışmanlık yapan Henze, RAND firmasında Ortadoğu ve Türkiye
uzmanı olarak çalışıyor. RAND
firmasının ABD'nin diplomatik tarihinde önemli bir yeri vardır. ABD'nin resmi
dış politika doktrinlerinin çoğu, önce RAND
bünyesinde yazılan raporlarda ortaya konmuştur. Eisenhower ve Wohistetter doktrinleri
bunlar arasında yer alır.
Henze'nin 1993 yılı sonlarında 'ilgili
yerlere sunulan", 'Türkiye; 21. Yüzyıla Doğru'
isimli Raporu, Türkiye'nin stratejik konumunun ABD'nin çıkarları çerçevesinde
ele alınmasını hedefleyen bir çalışmanın ayaklarından biridir. Türkiye'de
köktendincilik karşısında duyulan kaygılar Henze tarafından raporda şöyle karşılanmaktadır:
"Türk
aydınları, sürekli olarak milliyetçi, dinci
veya bunların karışımı sağ tepkiciliğin
tehdidinden kaygı duyarlar. Bu kaygılar, yabancı gazeteciler için
iyi satan haberlerdir. Aydınların kaygıları eski Sovyet cumhuriyetlerindeki
dinci, Pan-Türkist ve yeni otoritercilik akımlarının Türkiye'ye bulaşması
karşısında da devam edecektir. 20. Yüzyılda Pan-Arapçılık, Pan-Afrikacılık liberal,
'ilerici' kavramlar olarak
görülürken, Pan-Türkçülüğün de neden kötü ve' faşist' olarak tanımlandığı konusu, ayrıntılı çözümlemeler
gerektirmektedir."
Şeriatçılara ve
ırkçılara göz kırpan Henze, "Bazı klasik Atatürkçü uygulamalar,
yaşlı Türk entelektüellerinin pişmanlığına karşın sona ermiş olsa da, Atatürk'ün modern Türkiye'ye temel katkıları ayaktadır ve bu
katkılar genişçe kabul edilmektedir. Hatta, Atatürk modelinin
Lenin'in Üçüncü Dünya için önerdiğinden daha uygun olduğunu bütün
dünyanın kabul etmesi olasılığı bulunmaktadır. Sovyet imparatorluğunun
dağılmasıyla ortaya çıkan devletler, Atatürk'ün Türk deneyiminden
ortaya çıkan örneği izleyerek bağımsızlıklarını kurabilirse,
şanslı sayılmalıdırlar'" yorumunu yapmaktadır.
'Atatürkçülük Öldü’
savı
Atatürkçülüğü, bir
ölçüde Rusya'daki yaşlı komünistlerin Lenin'e bağlılıklarına benzetme çabasının
sezildiği bu satırlarla Henze, aslında Atatürk konusunda tavrını ortaya
koymuştur. Atatürkçülük öldü! Henze'nin 'klasik Atatürkçülük'ten ne
anladığı belli değildir.
Ancak,
yaşayan Atatürkçülüğün, "12 Eylül Atatürkçülüğü” anlamına
geldiği anlaşılmaktadır: "Batı'nın laik toplumunu aşırı ölçüde
basitleştirerek idealleştiren bazı klasik Atatürkçüler ve rasyonalist
reformcular, zaman zaman İslamı reddetme noktasına kadar
yaklaşmışlardı. Bu mentalitedeki aydınlar Türk ekonomik ve siyasi
hayatına dini etkilerin girmesine karşı hâlâ çığlıklar
atmaktadırlar. …Türk siyasetinin ve toplumunun 1950'de çok
partili sisteme geçmiş olması, pek çoklarına İslamın yükselişi
gibi gözüktü. Klasik Atatürkçülerin, o dönemden bu yana
yaşadıkları -ve çözemedikleri- açmaz, bir toplumun nüfusunun önemli
bir bölümünün önemli gördüğü dini, demokratik bir toplumu nasıl bastırabileceği
olmuştur."
Laiklik uygulamasının, dinin baskı altında tutulması
şeklinde anlaşıldığı ve Batı'nın laiklik kavramının Türkiye'de yanlış
yorumlandığı gibi görüşlerin, ABD tarafından da haklı görülebileceği, -en
azından gündeme alınarak değerlendirilmekte olduğu- Henze'nin yorumlarıyla açığa çıkmaktadır.
İmam-hatip
okulları zararsız
Yazarınınn,
Atatürkçülüğü değerlendirdiği temel kıstaslar da ilgi çekicidir.
Raporda. "Atatürk ilkeleri,
Türkiye'ye iyi hizmet etti ve
yeni devletler arasında alışılmadık istikrara sahip
olmasını garanti
altına aldı" diyen Henze. Atatürkçülüğü,
Özellikle NATO'ya katıldıktan sonraki Soğuk Savaş yıllarında, 'mütteflk' Türkiye'nin
'iç istikrarını' sağladığı ölçüde alkışlamaktadır. Soğuk
savaşın sona ermesiyle ortaya çıkan yeni dünya düzeni açısından,
Atatürk ilkelerinin pek de 'gerekli' olmadığı, raporun satır
aralarından anlaşılmaktadır. Yeni dünya düzenine geçilmesiyle
birlikte, 'Atatürk ilkelerinin' adı 'klasik
Atatürkçülük'' olmuştur. O da ölmüştür! ABD
yönetiminin akıl hocası, Türkiye'de köktendinciliğin yükselmesi
konusunda da son derece rahattır, bunların parası Suudi
Arabistan veya İran'dan gelse bıle:
“Aydınlann,
imam- hatiplerin yaygınlaşmasının gençleri gerici yapacağı yolundaki kaygılarının
abartmalı olduğu ortaya çıkmıştır. Ahlak dersleri konusundaki kaygılar da böyledir.
Türk gençlerinin dinsel fanatizme kurban olmaları yolunda kanıt yoktur. Türk
siyasetinde, siyasallaşmış İslam, Arap ve İran parası, Amerikan siyasi
hayatındaki bazı akımlardan daha büyük bir etkide bulunmamaktadır." Daha
düne kadar silahlanmaya ve nükleer silahlara karşı çıkan herkesi,
Sovyetler tarafından finanse edilen kışkırtıcılar olarak
tanımlayan ABD yazarları, Türkiye'ye köktendinciliği desteklemek
için giren, Suudi ve İran paralarını doğrulamakta, ama bunda bir 'kötülük"
görmemektedir Neler değişti?
Haluk GERAY
19 Şubat 1995 Pazar Tarihli Cumhuriyet Gazetesi
(Devam Edecek)