AYDINLIK-Pazartesi, 18 Haziran 2012
Amiral Kolçak hakkında uzun bir yazı yazdım, “Özgür Edebiyat” dergisinin Temmuz-Ağustos sayısında yayınlanacak. Bu dergide benim edebî yazı ve incelemelerim “Ne Var Ne Yok” başlığı altında yayınlanır. Yazınsal kimliğime ilgi duyanlara adını verdiğim dergiyi tavsiye ederim.
Damarlarında Türk kanı dolaşan Kolçak
Amiral Aleksandr Vasiliyeviç Kolçak (1874-1920) ilginç bir insan: Deniz subayı, kutup araştırmacısı, coğrafyacı… 1917 devriminden sonra Rusya iç savaşında Bolşevik karşıtı Beyaz Ordu komutanı. Kızıl Ordu’ya esir düştü. Moskova’dan gelen emrin aksine 7 Şubat 1920’de idam edildi. İç savaştaki rolü dışında her bakımdan bir kahraman.
Sovyet iktidarı döneminde vatan haini konumuna düşen Kolçak, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeniden keşfedildi. Kendisini, vatanını kurtarmaya çalışan bir lider olarak gören çevreler Kolçak’ın itibarının iade edilmesi için dava açtı. Açılan davalar 1999 yılında Bölge Askeri Mahkemesi ve 2001 yılında da Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesi tarafından reddedildi. Buna karşın Kolçak’ı anmak için yapılan heykeller, Sovyet gazileri ve komünistlerin muhalefetine karşın 2002 yılında Saint Petersbourg’a ve 2004 yılında da Irkutsk’a dikildi. Ayrıca adı bir adaya verildi.
Kolçak’ın heykelini dikmek, adını bir adaya vermek yasa dışı ve suç. Çünkü itibarı mahkeme tarafından iade edilmemiş, ama ne yaparsın ki artık karşı-devrim iktidarda…
İskilipli Atıf Hoca
Bizim tarihimizde de bunun bir benzeri var. İskilipli Atıf Hoca, İstiklal Mahkemesi'nde vatana ihanet suçuyla yargılandı ve 4 Şubat 1926 tarihinde idam edildi. Ancak Atıf Hoca’nın “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı kitabı yüzünden ve Şapka Kanunu’na muhalefetten idam edildiği iddia edilir. Ki gerçek dışıdır! Kim iddia eder? Karşı-devdimci İslamcılar, Milli Görüşçüler, muhafazakarlar, AKP’liler ve… ve huzurlarınızda solu psikiyatri kliniği sananlar! Bu adamlar insanın gözünün içine baka baka yalan söylerler.
Şubat ayında Çorum’un İskilip ilçesinde yapılan törende, İskilip Devlet Hastanesi’nin tabelası indirilip yerine “İskilip Atıf Hoca Devlet Hastanesi” tabelası kondu.
Törende konuşan Sağlık Bakanı Yardımcısı Agah Kafkas, Atıf Hoca’nın İskilip’in medar-ı iftiharı olduğunu söylemiş. İskiliplilerden gelen yoğun istek(?) üzerine hastanenin adını değiştirildiğini söyleyen Kafkas, din âliminin hukuksuzluğun kurbanı olduğunu ileri sürmüş ve yaptıkları yasa dışı densizlik için, “Bu bir iade-i itibardır, hakkın teslimidir!” demiş.
AKP’nin hukuk tanımazlığı
İskilipli Atıf Hoca, İstiklal Mahkemesi’nin kararı gereğince (ve aksine bir hukuki karar bulunmadığı için) hâlâ bir vatan hainidir. Bir vatan haininin adı Sağlık Bakanı Yardımcısı tarafından bir hastaneye verilemez. Böyle bir hükümet kararı mı var? Bakan Yardımcısı bu işi kendi kafasına göre mi yaptı? Bunu öğrenmek ve gerekeni yapmak ilçenin Cumhuriyet Savcısı’nın işi. O işini yapmıyorsa, Çorum Cumhuriyet Savcılığı’nın işi.
Ancak hükümetin, emniyetin ve adalet mekanizmasının görevini yapmaması, karşı-devrimin artık ülkeye fiilen egemen olduğu ve ülkeyi yönettiği anlamına gelir.
İşte idamın kanıtı beyanname
İskilipli Atıf Hoca’nın başkanı olduğu Teali-i İslam Cemiyeti’nin, “Anadolu’nun Muhterem ve Masum Ahalisine” başlıklı beyannamesi, Eskişehir-Kütahya köylerine ve cephedeki asker üzerine Yunan uçakları tarafından atıldı. O sırada, işgal altındaki köylerde düşmanın binlerce kadının ırzına geçtiği, yüzlerce kadının gayrı meşru çocuk doğurduğu, yüzlercesinin de intihar ettiği biliniyordu. Ama bu köylerin üzerine söz konusu beyanname utanmazcasına atıldı:
[Ey Anadolu’nun Masum ve Mazlum Ahalisi!
Şimdi sulh imzalandı Kuvay-ı Milliye belasının tevlit ettiği (doğurduğu) mecburiyetle galip devletlere karşı yeniden taahhüt (yükümlülük) altına girdik. Devletler şimdi bize: “Eğer Anadolu’da Kuvay-ı Milliye isyanını devam ettirir ve bastırmazsanız İstanbul’u da elinizden alacağız” diyorlar. Kuvay-ı Milliye eşkıyası ise İstanbul’u da elimizden çıkarmak ve memlekete son hizmet şeklinde son ihanetlerini de yapmak için çalışıyorlar…
İyi biliniz ve emin olunuz ki; bu hal böyle devam edemez. Ve memleketin her sancağına ve her bucağına sarmış olan bu ateş-i vahşet ve şekâvet (haydutluk) böyle sürüp gidemez. Vaktimiz pek daraldı; ve bu asilerin, bâğîlerin (isyankarların- hainlerin), şekâvetlerinden (haydutluklarından), cinayetlerinden halk bunaldı kaldı. Eğer bu ateşi kendi kendimize söndüremeyecek ve Anadolu’da asayişi temin ile biçare vatandaşlarımıza refah ve huzur veremiyecek isek galip devletler tarafından bildirildiği vechile (gibi) payitahtımızdan sevgili İstanbul’umuzdan mahrum olunacağı şüphesizdir (...) İstanbul ahalisi ve hükümet-i Merkeziye nasıl vahim ve elim dakikalar yaşamakta olduğumuzu dikkate alarak kemal-i azmü ciddiyetle (son derece kararlı bir şekilde) lazım gelen tedabire (tedbirlere) tevessül etmiş (yönelmiş) olduğunu size bildiririz; ve haber aldığımıza göre Halife-i Zîşanımız (şanlı halifemiz) ve sevgili hakanımız Efendimiz Hazretlerinin de âsileri tedip etmek ve sizin rahatınızı temin eylemek için cem edilecek (toplanacak) kuvvetin başında olarak bizzat geleceklerini sizlere tebşir ederiz (müjdeleriz). Hazır olunuz! Ve bu hainlerden, bu canilerden vatanı kurtarmak için size düşen vazifeyi ifada kusur etmeyiniz.]
Bildiri elbette bu kadar değil. Tamamını internette ve bir bölümünü Osman Selim Kocahanoğlu’nun “Atatürk’ün Üç Muhalifi” (Temel Yayınları) adlı kitabının 290-293 sayfaları arasında bulabilirsiniz.