28 Haziran 2012 Perşembe

ÖZDEMİR İNCE/ Necip Fazıl ve talebeleri

ÖZDEMİR İNCE/ Necip Fazıl ve talebeleri
AYDINLIK-Çarşamba, 13 Haziran 2012

Değerli okur! Biraz daha iyi tanışalım: Ben, gölgesi olmadan uçsuz bucaksız gölgesi varmış gibi davrananlardan; şeyh ve meyhlerden, mürşitlerden hiç mi hiç hoşlanmam. Terso giderim, balonu patlatmak için hemen bir iğne ararım.

Yılını tam hatırlamıyorum ama yetmişlerin ortası olmalı. Ya da 12 Eylül’den sonra, eski bir kayıt. Görevde olduğum sırada kayıt yapılmış olsaydı hatırlardım: TRT Televizyonu’nda Necip Fazıl Kısakürek. Söyleşiyi yapan kişi yeni Türk şiirinin durumunu soruyor. Necip Fazıl soruya soruyla cevap veriyor:

“Benden sonra şiir mi yazıldı ki? Benden sonra şair geldi mi?

“Seni gidi manzumeci, seni gidi!” diye söyleniyorum.

Kısakürek’in söylediklerini bir gerçek şair ancak kendi kendisiyle alay etmek için söylerdi, söyler. Ama o çok ciddiydi!

İntihar şekilleri

Bazı durumlarda “İsteyen istediği iple intihar edebilir!” dediğimi dünkü yazımda da yazmıştım. “İp” geleneği, üstadları ve şeyhleri simgelemektedir. Bir geleneğe, üstada, şeyh ve benzerlerine bağlanmayı, demek ki, bir intihar olarak görüyormuşum, görüyorum.

Ancak, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Taner Yıldız örneklerinde de görüldüğü gibi, bir meczubu mürşit sanıp biat ederek intihar etmekle kalmamışlar, bir de üstüne üstlük Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan olmuşlar. İlginç bir durum! İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de bir Necip Fazıl müridi mi(ydi) acaba?

Açalım kutuyu söyleyelim kötüyü

Cafer Yıldırım kardeşimiz, Necip Fazıl Kısakürek’in gençlik dönemi (1924-1934) kötü alışkanlığı kumardan söz ediyordu (Aydınlık Kitap, 25.05.12). Necip Fazıl da “Bâbıâli” adlı kitabının (Büyük Doğu Yayınları, 1975) “Uçurum” bölümünde (S.25) anlatır kumar çilesini. İçtenlikle mi anlatıyor? Bunun hiçbir önemi yok! Bir insan hırsızlık yapar, kumar oynar, kumar oynamak için pezevenklik yapar, rüşvet alır, çalıştığı yerde zimmetine para geçirir ve kumar oynar, aile servetini kumara yatırır, dostlarını dolandırır ve kumar oynar. Bunların hepsini anlarım ve bunların anlatısından büyük sanat yapıtları da çıkar. Örnekleri var. Ama, “Genç Şair, “1924 ve 1925 yıllarında çilelerin en can yakıcısıyla hayat sürdüğü Paris”i utanmadan anlatıyor: Genç Cumhuriyet’in okuyup adam olsun diye 1924 yılında burs verdiği parayla kumar oynuyor herif. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu rezaletten haberi oluyor ve Berlin’deki talebe müfettişini Paris’e yolluyor. Genç Şair, Zeki Mesut adlı talebe müfettişini “alelâde” buluyor. “Hârikülâde” bulsa ne yazar! Ama o utanmadan anlatıyor (s.29):

“Müfettiş Bey, ona, kısaca:

-Vekâlet, sürdüğünüz hayat bakımından tahsisatınızı kesiyor, dedi; işte son aylığınız ve memlekete dönüş paranız!...”

Necip Fazıl, talebe müfettişinden aldığı parayı cebine koyup, hepsini o akşam kumar masasında kaybediyor.

Ben, her şeyi bağışlarım ama 1924 yılında Cumhuriyet’in parasıyla kumar oynayan adamı, hoş göremem. Rezil bir adamdır! Kanını satıp kumar oynasa, anlattıklarını ilgi ve saygı ile okurdum. Kumar masasında savaştan yeni çıkmış bir halkın parasını kaybediyor ve bundan utanmıyor. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanı olan kişilerin “mürşit” kabul ettiği işte böyle bir adam!

Bir cumhuriyet ve devrim düşmanı

“Peyami’ye sorarsanız yeni harfleri beğenen ahmaktır; bu da söz mü?... Yeni harfler bu memleket kültürünü, zekâ inkişafını sıfıra indiren bir uyuşturucu zehirdir, temel kültürümüzle aramızı açmaktan başka bir şeye yaramayacak, eski Yunan ve Latin kültürüne de yol açamayacak , milli tefekkür istidatını karartacak...” (S.131)

Genç şairin bu dahice sözlerini duyan Yahya Kemal, ağzının iki yanından pastanın çukulatası sızarken “Altunla yazılacak bu sözler” diyesiymiş.

Genç Şair, bu pisboğaz şaire söyle cevap vermiş:

“Ama yeni harflerle değil!” (S.132)

Cumhuriyet edebiyatımız, bu iki kaltabana bol keseden verdiği avansları geri çekip, bu türden şair ve yazarlarla mutlaka hesaplaşmalıdır! Ben kaç zamandır bunu yapıyorum zaten: Yahya Kemal şiirlerinin biçim ve içeriğiyle çağ dışı yerel bir şairdir! N. F. Kısakürek’in yerel bir manzumeci olduğunu yazdım zaten. Bu işler böyledir, yüz verirsen astarını da isterler.

Sözcü’deki müjde

Saygı Öztürk kardeşimizin 4 Haziran 2012 tarihli Sözcü’de yayınlanan haberine göre, Milli Eğitim Bakanlığı, Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiirinin bir bölümü, Bakan’ının dediğine göre, “öğrencileri iyiye, güzele, doğruya” yöneltmediği için çıkarttırmış. Buna karşın, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta övgüyle şiirlerini okuduğu N. F. Kısakürek’in ders kitaplarındaki şiirleri çoğaltılacakmış. Haberin devamı şöyle: “Erdoğan’ın, Necip Fazıl Kısakürek’in ders kitaplarında bulunan 3 şiirine ek olarak değişecek ders kitaplarına yeni şiirlerinin eklenmesini istediği öğrenildi. Bakanlık yetkilileri, ‘Bu durumda Başbakan’ın okuduğu şiirlere kitaplarda öncelik verilmesi gerekeceğini’ söylediler.”

Her alanda “tek seçici” olmaya heveslenen Başvekil bu gidişle edebiyat alanında da “tek seçici” olmaya kalkışacağa benzer. Kendisi için çok tehlikeli olacak bir heves!

Başbakan’a, N. F. Kısakürek’in 1924/1925 yıllarında, yoksul halkın verdiği bursla Paris’te nasıl kumar oynadığını anlattığı (“Bâbıâli” adlı kitabının “Uçurum” bölümü) metni de öğrencilere örnek olması için ders kitaplarına aldırmasını tavsiye edeceğim. Ayrıca, mürşidi, aynı kitapta (s.326) Adnan Menderes’in örtülü ödeneğinden para aldığını itiraf etmektedir. 1951-1959 yılları arasında aldığı 147 bin liralık avantanın öyküsü Yassıada davası tutanaklarında yer almaktadır. O tarihlerde 5 tonluk bir Austin kamyonun fiatı 5 bin lira idi ki bu para ile 30 kamyon satın alınırdı. Kendisi, “Bâbıâli” adlı kitabında (s.300) 1950’lerin 110 bin lirasının 1970’lerde 10 milyon lira ettiğini yazıyor.

NOTA BENE: Şimdilik bu kadar! Ama Abdullah Gül ile R.T.Erdoğan’ın ortak mürşitlerinin hayat öyküsüne bu yakınlarda geri döneceğim! Kendilerini özel tarihleriyle yüzleştirmek için bu fırsat kaçırılmaz!