8 Haziran 2012 Cuma

YALÇIN KÜÇÜK/ Basın masın & Nokta mokta

YALÇIN KÜÇÜK/ Basın masın & Nokta mokta
Çarşamba, 06 Haziran 2012 AYDINLIK

Genç gazeteci iken sanki sempatizanımızdı, ciddi sayardım, 12 Mart Günleri idi, geçti. Sonra 12 Eylül Zamanı’nda Büyükelçi Strauss-Hupe, pek yaşlı Amerikan büyükelçisi, matbuatta kadrolaşmaya başladı. Hasan Cemal ilktir, Yasemin Çongar, Ufuk Güldemir, Sedat Ergin ilk paket oldular. Zamanla Sedat en öne geçti; artık Washington’ın derin-devlet görüşü olarak okuyordum, Milliyet’in başına gelmişti. Taraf’ın tanıtım ve propagandasını üstlendi, “bakın ne var” deyip, Taraf’tan bir gün sonra Milliyet’te Taraf’ı veriyordu, Washington “öyle istiyor” diyor ve öyle düşünüyordum. Mehmet Ali Birand ile birlikte Ergenekon’un müddei umumii oldular, Ordu’ya ve bize düşmanlık yaydılar.



Milliyet’i öyle kullandı, o kadar öyle ki, çok başarılı gazetecileri bozdu, adliye muhabiri Gökçen, polis muhabiri Tolga, müthiş araştırmaları ile İlhan Selçuk’un o bombaları önce Danıştay’a ve sonra kendi başına attığını ispatladılar; Sedat Ergin’i kestim. Yakın zamanda içime doğdu, baktım, Washington derin-devleti değişiyordu ve Sedat dönüyordu, şimdi okuyorum. Arkadaşlarıma haber verdim, anladım ki bir tek okuyucusu yokmuş ve artık Sedat’ın dağıtımını yapıyorum. Son zamanlarda sürekli bugün Sedat’ta “bakın ne var” diyorum. Sedat artık aslına dönmüş ve yine bir Türkiye İşçi Partisi sempatizanı olmuştur. Sedat’ı ve kendimi kutluyorum.


Bölünen Türkiye ile Erdoğan


Bir, Council of Foreign Relations tarafından yazılan raporu tanıttı; güçlü ve politika çizen Dış İlişkiler Konseyi, Erdoğan’ın iyi başlamakla birlikte çok kötü götürdüğünü tespit ediyordu, Sedat bunu netlikle aktardı. Washington’da, modern sözcükle, derin-devlet, Erdoğan’ın önünün kapandığını duyuyordu, Sedat duyurdu. Dünya dönüyordu.


İki, Erdoğan’ın, sanatçı ve “yarım porsiyon aydın” kelamı nedeniyle başına bela olurlar yazısını döşüyordu, güzel. Üç, 1 Mayıs ve 19 Mayıs yığınsal hareketlerinden etkilenmişe benziyor ve “büyüyerek devam edecektir”, haber ediyor, ağırdır. Dört “bayram açılımı” ile “Türkiye’yi ikiye bölüyorsun”, bunu yazmaktan geri kalmıyor. Sedat, akepe ve Erdoğan’ın ülkeyi bölmekte olduğu inancındadır. Bunları düşünecek çapı var, ama bunları yazması yenidir.


Sular ısınırken


Aydınlık’ta Deniz Hakan’ın “CFR” üzerine denemeleri, “essay”, tam bir uyum içindedir. Bir tesadüf, aynı gündedir; Washington şu anda Ordu’nun tabanının çok hareketli olduğunu görüyor ve bir ısınmadan çekiniyor. Erdoğan’ın yolu, Time kapağı ile “Erdoğan’s Way” daha da ısındırmaya mahkumdur. Amerikan derin-devleti buradadır. Sedat da bunları uçurmaktan çekinmemektedir.


Satılmış gazetenin gazetecisi


Bir yeni kavram önerebilir miyim, alış-veriş à la Aydın Doğan, kızı veriyor ancak evde tutuyor; Sözcü’yü Erdoğan’ın bir filial’i olarak görüyorum. Holding’in kızlarından birisidir.


Bir, Hürriyet’in satılmış olduğuna hiçbir kuşkum yok, şu anda en çok akepe yanlısı gazetedir. Enis’e acıyorum, Washington’da Ahu’ya, “bundan sonra gazetecilik yapmam” demiş ve hâlâ neden duruyor, anlamıyorum. Hürriyet mi, satılmıştır, ancak Aydın Doğan’ın bağı sürmektedir. Berberoğlu göbek bağını kesmemekle kendi kendini kötülemektedir.


Gül’lü reklam ajansı


İki, Milliyet ve Vatan, Aydın Doğan’ın filial’ıdırlar, her iki gazetede de kapıcılar dahi değiştirilmedi, böyle satış bilmiyoruz. Sedat ve Ertuğrul yönetimlerinde manşetler ortak planla “atılırdı”, çeşitleme yaparlardı. Şimdi de Milliyet ve Hürriyet haberleri merkezi planla veriliyor; çeşitlemeleri var. Okuyoruz. Hayır, yanlış oldu, okumuyoruz.


Üç, Amerikan derin-devleti, henüz akepe’den vazgeçmiyor, ancak Gülcü’dür. Milliyet de şehevi Gülcü’dür. 23 Mayıs tarihli birinci sayfayı tavsiye ediyorum, artık sürmanşet magazine ayrılmıştır. Gül’ü güllemişler, saçları simini, gümüşi, yüzü Gül’e çok az benziyor, maşallahı var, “Gül yeni dünya liderleriyle”, müthiş pi-ar diyebiliriz. Twitter’ı, facebook’u, vesair yerleri görecekmiş, Silikon Vadisi’ne gidermiş; çok üzücüdür. Eskiden Walt Disney’e götürüyorlardı. Şimdi Silikon Vadisi’ne götürüyorlar, binaları ve güzel sekreter kızları var. Yazan çocuk da Milliyet’te müdürmüş, Türkçe yazmıyor, telgraf çekiyor.


Ciner, Mübariz, Kalkavan, Gülen


Hürriyet de Gülcü, ancak Erdoğan’dan çok çekiniyor; bir İslamcı-akepe holdinge satılmış olduğunu tekrarlıyorum. Hürriyet hâlâ iddianameleri tefrika ediyor, gizli tanıkları “yiyoruz”, cevapların zerresini bile yazamıyor. Yaptıkları bize düşmanlıktır, kayıt düşüyorum.


a- Güzel, şimdiki zamanda Türk matbuatı yeni bir devrim yapmıştır. Sürmanşet, “başlık üstü” daha doğrudur, magazin oldu, artık başlarının üstünde dedikodu satıyorlar. 23 Mayıs’ta Hürriyet’in dedikodusu Haber-Türk’ün sahibi Ciner’in Kasımpaşa’yı satın aldığıdır. “Beşiktaş” yapacakmış, İhsan Kalkavan ile Mübariz Mansimov yönetime girmişler. Güzel, bundan sonra iş bana düşüyor.


b- Benim “Haberci” kitabımda, sürpriz değil, Mübariz de yer alıyor; Mübariz, Deniz Akkaya için kavga edince, polisten kurtarmaya gelenlerin başında İhsan Kalkavan vardı. “Bir yerde İhsan Kalkavan varsa, Fethullah Gülen de vardır” ifadesi işte burada geçmektedir. Mübariz de Gülen’i sevenler arasındadır ve Ciner, Gülen’e kulüp olmaktadır. Başkanı “yeni bir taraftar kitlesi” yaratmak istediklerini açıklıyor. Fenerbahçe’de bozguna uğradılar.


c - Mübariz, Rusya’da büyük Yahudi sermayesinin adamıdır, İbrani asıllı olmasını yüksek ihtimal sayabiliriz. Bir süre önce, 50 milyon koyup Beşiktaş’ı almak istedi, arkadaşı Aziz Yıldırım tavsiye etmedi, Süleyman Seba ve Yıldırım Demirören karşı çıktılar. Gülen’i Beşiktaş’ta da püskürtmüşlerdi; Kasımpaşa ikinci hamle olmalıdır.


d- Haber-Türk, en Fethullahi televizyondur. Samanyolu geride kalıyor. Ciner, Efendisi’ne kulüp alıyor, kayda geçiriyorum.


Tarikatlar ile magazin el ele


Marx, din için yığınların afyonu demişti, istemeyi kaldırması ve iradeyi yok etmesi anlamındadır. Yalnız, kitabi dinlerde mantık vardır ve tarikatlar, know-nothing getirmektedir, beterdir. O halde ve tabii, oligarşi-tüsiad, tarikat istemektedir. Ama gelir dengesizliğine, işsizliğe, köleliğe artık yetmiyor, kütleler ısınıyor; magazin, hazzı, sevişen zenginleri seyretmeye bağlamaktadır. Röntgenci sürüleri üretiyorlar; geniş yığınlar, aşklarını, “bir gecelik birlikte” olanlarda yaşıyorlar. Az geldi, dozajı yükseltiyorlar, başlarının üstüne aldılar. Şöyle de söyleyebilirim, artık magazin orji’dir; OECD, magazin olmazsa Türkiye patlar, demişti. Raporu var ve şimdi tarikatlar ile magazin el eledir ve yoksul yığınlar asıl afyonu buldular.


Yok hükmünde gazeteler


Efendim, Sovyetler’den kalma milli bayram törenlerini kaldırdık, çok güzel. Peki, Türkiye’de bir tek “köşeci” yok mu; törenler Roma’dan, Bizans’tan, Katolisizm’den ve Fransa’dan gelmedir ve artık Türkiye’de bir tek gazeteci yaşamamaktadır. Fransız milli bayramı 14 Temmuz’da, Champs-Elysées Bulvarı’ndaki geçitler, uçaklar, eski muharipler; neler yok ki, hepsi var. Biz, bayramları Avrupa’dan alırız; yazık yazık, bunları yazacak bir gazeteci, bir köşeci çıkmamaktadır. Ya bilgisiz ya yüreksizdirler, bana göre hem bilgisiz ve hem yüreksizdirler. Ve bittiler.


**
Bana göre nokta mokta ve boktadırlar.


Parazit de diyebiliriz. Çünkü artık okuyanları da yoktur; ama para alıyorlar. Bunu, hak edilmemiş gelir tarif ediyorum.


Kıyam kokusu


Amerikan derin-devleti ise, Türkiye’den bir kıyam kokusu almış görünüyor ve Sedat Ergin bize de koklatıyor. Yalnız kıyam, bir, kalkışma anlamındadır ve bir de ölümden sonra dirilişi ifade ediyor; bu daha çok kıyamet’tedir. Güzel, ben de bu bilgileri Sedat için veriyorum; ne de olsa eski sempatizanlarımız arasındadır. Kitabımıza göre kıyamette dirilirler.