4 Haziran 2012 Pazartesi

YALÇIN KÜÇÜK/ Likidasyon: Baykal & Gülen & Kılıçdaroğlu

YALÇIN KÜÇÜK/ Likidasyon: Baykal & Gülen & Kılıçdaroğlu
AYDINLIK- Çarşamba, 16 Mayıs 2012

Politika’nın iki dili var, Fransızca ve Rusça’dır; sosyalizm, parti, devrim kavramlarını buradan alıyoruz. “İhtilal-i Kebir” diyorduk, “Büyük Devrim”, Fransız siyasetine ve en çok Robespierre’e bağlanıyor. Yalnız “Robespierre” bir insan değil, daha fazlasıdır, bir kavramdır, bir Jakoben, Jacobin, ve “ben Jakoben’im” dediğimizde, hem Robespierre’i ve hem Jakobenizm’i anlıyoruz. Peki, Jacobin mi, l’oeil de la révolution, l’oeil pour surveiller, la voix pour accuser, le bras pour frapper, Devrim’in gözetleyen gözü, suçlayan dili ve vuran koludur; küçük burjuvazinin alt tabakalarından çıkıyorlar. Sonra, sonra mı, bazen düşüyorlar, düştükleri de oluyor; düşürmeyi “likidasyon” tabir ediyorlar, tasfiyeciler varlar. En çok “parti” için kullanıyoruz; Ruslar bunlara “likidatör” dediler, ancak Zinovyev’in Rusçası’na “otzovizm” dediğini Barış Zeren’in mükemmel çevirisinden öğreniyoruz, Barış “tasfiyeciler” karşılığını seçmiş; güzel, dili öğrendik, geçiyoruz. Şimdi, Cumhuriyet’in kurucu partisi, cehepe, tasfiye halindedir. Baykal, Gülen ve Kılıçdaroğlu’nu önümüzde likidatörler veya üç tasfiye memuru olarak buluyoruz. Başlıyorum.

Cehepe’ye ihanetin girişi
Likidasyon, tabii bir süreçtir, tarihi var, ancak bunlara girmiyorum, 2002 sonu veya 2003 başı olabilir, seçim kazanmış ancak milletvekili dahi olamayan Tayyip Erdoğan ile Baykal’ın Beylerbeyi’nde, bir balıkçıda buluşması başlangıçtır. Cehepe’ye ihanetin girişi diyebiliriz. Erdoğan’ı kuyudan çıkardı ve kasetlerle mükafatını aldı. Anayasa’yı değiştirdi, seçim sistemini bozdu, Siirt’i peşkeş çekti -aslı “pişkeş”, öne çekmek- önerdi, “seçim kazanmış insana kıyamam” diyordu, Ekmekçi yaşasaydı “yok yav” derdi, ayrıca yüzde 34 idi. Peki, 2006 yılına ait, Haslet’in karikatürü var, Tayyip Bey’in kolundadır ve ben, 2007 yılında seçimlere girmediğini, cehepe’de başkandı, Sky-Tv’de her hafta bağırıyordum. Bu kadar açık ve sürdürüyorum.

Washington’ın marifetleri
Deniz’i tanırım, en kibar sözcüğü seçiyorum, bir büyük güçten işaret ve vaat almadan böyle çok riskli ve çocuklarına kalacak büyük sorumluluğu olan bir işe girmez ve girmiştir. Diğer yandan, Gülen ve akepe, Washington’ın marifetidir; ikisinin de bir Washington senaryosu olduğunu biliyoruz. İlaveten, Erdoğan’a gelince, bir model değil, pek çok uygulamadan birisidir. Araplar’a “model” olma işi ise sadece bir metafordur, Araplar’ı Amerikan islamına çekmek istediler. İşe yaramadı ve model çökmüştür. Tersine tepiyor. Buradayız.

Bozulmuş bir Said-i Nursi
Fethullah Gülen’i nasıl tarif edebiliriz, bir tarikat sahibi diyebilir miyiz; çok zor, Said-i Nursi’nin çok bozulmuş ve çok basite indirilmiş halidir. Ecevit’in Gülen’le buluştuğu zamanlarda “felsefe yapıyorduk” demesini ciddiye alabiliriz; Ecevit pek çok bahiste pek dilitant idi, başı sonu olmayan sohbetlerdir. İlkokul çocuklarının doktorculuk oynamasına benzetebiliriz, çok sığdır ve kaldı ki, Fethullahi partisinin tarikatına inançla bağlı bir tek kimseyi göremeyiz. Evleri var, doktrinleri yoktur.

Tekstil-İnşaat-Turizm
Peki, parti mi, “partimsi” tarifini tercih ediyorum; bir “TİT”, bu isabetlidir; tekstil-inşaat-turizm, bu işi yapıp zengin olmak isteyenlerin kulübüdür, öyle görebiliriz. İç Asya ve Afrika menzil oldu; yayıldıkları zamanlar, Türkiye’de hem sola, sosyalistlere, komünistlere büyük düşmanlık vardı ve hem de dünyada petrol krizi çıkmıştı. Petro-dolarların biriktiği yıllardır, yetmişli yılların ikinci yarısından başlatıyoruz. Turgut Özal’ın yirmi birinci yüzyılı “Türk yüzyılı” ve Süleyman Demirel’in de “Adriyatik’ten Çin’e kadar Türkler var” dedikleri demlere denk düşüyor. “Emperyalizme” oynuyorduk, Fethullahi tarikat pek desteklidir.

Ordu’nun hediyeleri
Yüksek Komutanlar memnundular. Sadece Fethullahi astsubay görmek istemiyorlardı ve bunlara likidasyon uygulayarak “Kemalist” oluyorlardı. Genelkurmay’ın kalbura dönmesinden bir rahatsızlıkları yoktu; 12 Eylül’de, başka yerler de var, mit’e daha çok hakimdiler, güvenlik kağıdı alamayanları asistan yapamıyorduk, bir tek Kemalist’i üniversitelere almamıza izin vermediler. Bugün, çatalları alınlarında yök başkanları, Fethullahi profesörler, Ordumuz’un hediyesidir. Tekraren yazıyorum.

Turizmci parti: Mehepe
Devlet Bahçeli’nin durumu zordur, hem dost ve hem “düşman”, aynı TİT’e bağlıdırlar ven en turizmci parti mehepe’dir. Fransa’da Le Pen en çok Nice’te, Bahçeli en çok Antalya’da güçlüdür, görüyoruz. Sefahat ile mafya yan yana ve günah ile papaz el eledir; biliyorum, Bahçeli, Gülen’den korkusundan, Ankara Emniyet Müdür Cevdet Saral’ın adaylık başvurusu için, “gözümün önünden çekin” demek zorunluluğunu duymuştu. Birbirine yakın, dost ve düşmandırlar. TİT’ten, pkk karşıtlığı ile körüklenen islamizasyondan beslendiler ve besleniyorlar.

Trinite: Baykal, Kılıçdaroğlu, Tekin
Olcay’ı da bilirim, dört yıl Mekteb-i Mülkiye’de aynı ve tek sınıfta okuduk, pek sevdiğimiz, pek hanım arkadaşımızdır. Deniz, Olcay’ı Taraf’a mülakat verdirtti ve saçmaladı, Fethullah Gülen’e bağlılığını gösterdi; Gürsel Tekin’i il başkanı yapan da Baykal’dır. Birlikte Kuran Kursu ve Çarşaf Açılımı başlattılar; işte o tarihte “çarşafa karşı çıkmam arkadaş” hitabesi Deniz’e aittir. Ecevit’in artığı Kılıçdaroğlu’nu alıp önce parti’de ve sonra İstanbul’da show’lara çıkarmıştı, Gürsel Tekin-Kılıçdaroğlu-Baykal üçlü oldular. Trinite de diyebilirim.

Oligarşinin tasfiye memuru
Hangi sözüne güvenebiliriz, İstanbul’da belediye başkan adayı olunca, kenar mahallelerde ev tutmuştu, televizyonlarda görmüştük, basit bir katta oturacaktı; hiç uğramamış sadece film çevirmiş, böyle bir adamdır. Referandum’da oy vermedi, vermemek için Gülen’e söz vermişti; “yanlışlıkla olmuş”, olmaz, kaydı yoktu, bir telefonluk iştir. Bedelli askerlik için, “oğlum yararlanmayacak” buyurdu, oğlunun böyle bir hakkı yokmuş; Erdoğan dahil hiçbir politikacı matbuat tarafından bu kadar desteklenmemiş ve övülmemiştir. Çünkü bir likidatör’dür; oligarşi, cehepe’nin cesedinden dahi rahatsızdır ve şimdi burada bir tasfiye memuru var. Destekliyoruz.

Hem cahil, hem güvenilmez
Hangi sözüne güveneceğiz, Fethullahiler’in polisi ve tabii yargıyı ele geçirdikleri konusunda belge yok, diyor ve ben “olamaz” diyorum. Bir, Cevdet Saral’ın Ankara Emniyet Müdür olduğu sırada hazırlamış olduğu, 1999, dört başı bayındır rapor var, pek resmidir. Cevdet Bey mütedeyyin’dir, bana sohbete geldiğinde, belli saatlerde namazını ihmal etmezdi, bir seccade isterdi, kılar ve devam ederdik. İki, Adil Serdar Saçan’ın mahkemelerde açıklamaları var, müdürdü, belgelidir, tarikatlaşmanın Ramazan Akyürek ile başladığını açıklıyor ve ispat ediyor. Üç, İstanbul Valisi Erol Çakır, “cemaatten” diyerek siciline yazmış, ortadadır. Dört, 2006 yılında da bir resmi rapora sahibiz. Beş, demek bu Mılıçdar, gazete de okumuyor, yargıtay’daki seçimde, hsyk tarafından gönderilenlerin “cemaatçi” ve “akepeci” olarak ayrıldıklarını hep okuyoruz. Bir de Erdoğan’a cahil diyor, İsmet Paşa’nın bu durumlarda repliği, “beni güldürmeyin” olmuştur. Tekrarlıyorum.

Mılıçdar köy kahvesinde
Bu tür Mılıçdar köylerde oluyor, sözü anlıktır ve söylüyor, yüzü yüzdür; söylemiş oluyor. Sonra yeni söz söylüyor; Mılıçdar’ın işi budur. Yalnız, merhale var, son zamanlarda yüzü “azıcık” kızarmaktadır.
***
Saral’ın raporunda Fethullah Gülen’in kardeşinin adı “Mehdi” değil ve Mesih’tir. Resmi belge budur, bunu doğru kabul ediyoruz. Mılıçdar’a ders veriyoruz.
***
Geldiler, Cevdet Saral’ı “bankamatik” müdür yaptılar, maaşını button’a basıp alıyordu. Şimdi ne yapıyor bilemiyorum ve sevgilerimi not ediyorum.

Tasfiyeciler partisi
Bosna’nın islami zaptına Fethullahi tertiple gitmişti, Gürsel Tekin’i almamıştı, halbuki sadece tuvalete giderken ayrılıyorlardı. Gürsel Tekin Fethullahi’dir, yerine gelen Erdoğan Toprak da öyledir, bir değişiklik görmüyoruz. Ancak çok yıpranmış, cehepe’de hiç kimse sevmiyor ve Toprak tazedir. Üstelik, cehepe’nin milliciler ile bağını kesip kalan cehepelileri tasfiye işinde daha hevesli görünüyor. Tasfiyeciler partisi kuvvetlenmektedir. Buna kısmi ve Marx’a göre “negasyonun negasyonu” diyoruz. Şimdi sırada biz varız; süpürürüz, demek istiyorum.
***
Türkiye ve Cumhuriyet, Tayyip Erdoğan için bir dar-ül harp’tir.

Cumhuriyet ve cehepe, Kılıçdaroğlu için bir dar-ül harp’tir.
***
Likidatörün tasfiyesi
Gürsel Tekin içinden “bu adamı lider yaptım” diyor ve yanıyordur; dışında, “Parti’yi yabanlara verdi Kemal Bey” cümlesini telaffuz etmekle yetindiğini öğreniyoruz. Kılıçdaroğlu basının “arkadaşımız çok hassas” şarkısını söylüyor, müthiş lider, üç ayda bir kendisini yukarı çıkaranları yemekle meşguldür. Biz de, Gürsel Tekin’in başladığı yere döndüğünü büyük üzüntülerle görüyoruz. Üzüntüm, bir likidatörün likide edilmesinden kaynaklanmıyor; bunda rolüm var. Bir likvidatsiya işinde rolüm olmasından hoşlanmıyorum; bu nedenle üzülüyorum. Ve böylece bitiriyorum.
***
Cumartesi, 5 Mayıs, 6 Mayıs, bir sabah, Yalçın Cerit ile altı saat hiç durmadan yürümüştük. O sabah Deniz, Yusuf ve İnan’ı astılar. Kalanlar adlarını “Üç Fidan” koydular. Ve bir Mayıs’ta çok yükseldiler.

Onomastique dersleri
Cumartesi ve Pazar mapusta çok sessizdir. Bu sessizlikte Millyet’in Ek’ini gördüm, Ek’te, Brüksel’de selah adlı bir şarkıcı kızın resmine rastladım. Heyecanlandım, İbrani asıllıdır. Bilirim, bir dil’dir.
***
Bir Barzani muhibbi idi, Washington’a çok bağlıdır, Kılıçdaroğlu birden milletvekili tayin etmişti; dedesi, son Osmanlı’da mebus Selah Cimcoz’dur. Kızı Fahri Korutürk ile evlenmişti, Osman Korutürk’ün dedesidir; kardeşinin adı da Selah olmakla Zergun Hanım le evlidir. İbrani asıllı, diyebiliyoruz.
***
Kayası Kırım’da selah-ı cıfıt mevkii var, “Yahudi Kayası” diyebiliriz, Kale de uygundur; bize göç ediyorlar. Selah’ı İngilizler “sıla” okurlar, biz ayrıca “Sıla” adını uydurduk, hızla üretiyoruz. Yeni İsimlerdir, daha çok Kırım’dan gelen aileler kızlarına koyuyorlar.

Arabi, İrani ve İbrani’de sadece konsonlara ilgi duyuyoruz, benim geliştirdiğim disipline göre, “Sıla” ile “Aslı”, “sl” benim açımdan aynıdırlar. “Aslı” isimlerini de “Sıla” okuyorum.

Aslı veya Sıla’nın kızının adı ise “Duru”, Kemal Bey’in torunudur, yalnız biz Türkler’de “duru” isim olmuyor, güzel sabunlarımız var. Şimdi çıkmaya başladı, Duru’nun ilk “u” sesini ı’ya yakın okuyabiliriz; Rusya’da ve Polonya’da var. özel sözlüklerimde buluyorum. İbrani kökünden bu adı “dost” olarak çevirebiliriz.

İsim isim tarih
Hazret-i Peygamber Medine’ye hicret edince, karşısına çok güçlü Yahudi aşireti “Nadir” çıktı ve tabii Yahudiler yenildiler, bir kısmı yok oldular. Kalanlarını Peygamber, Yemen’e ve Filistin’e sürdü; “bizden” oldular, Türkiye’ye gelenler de var, biliyoruz. “Nadir” soyadını seviyorlar; bebek Duru’nun soyadı Nadir’dir. Çok güzel bir takım yapıyorum.
***
Soner ile Kemal bey çok dostturlar. Çok sağlam, Kemal Bey, bir sene sonra Soner Yalçın’ı tekrar hatırladı, “kaya gibidir” dedi, “sıla” demedi ve çok sevindim. Soner de, Dostu Kemal Bey’in asıl soyadının “Karabulut” olduğunu açıklayarak beni çok sevindirmişti. Sevincim sürüyor ve “sevinç sevince karşı”, kaleden kaleye uçuruyorum.

İsimlerin izini sürmek
Kırım’da bir Karaylar var, İbrani “Karaim” diyoruz. Çok mühim bir tarikat ve hatta dindir. Kurucusu “Annan Bin Davut” idi, “Davutoğlu Annan” diyoruz, Davutoğlu’ndan hatırlıyoruz, ben, “Karay” olduğunu mütalaa ve telif etmiştim. Karaylar, “Kara”, İbrani’de “okumak” demektir, Eminönü’nde mukimdiler, oraya Yeni Cami yapılırken, Haliç’in bu yanına aldık, çoktular ve oturdukları yere “Karaköy” dedik. Kara’dan ve Karay’dan geliyor, ben de buraya gelmiş oluyorum.

Bir nokta kaldı, tarikat veya dinin kurucusunun “Annan Bin Davut” olduğunu söylemiştim, Kofi Annan’ı hatırlıyoruz, ancak Kofi Yahudi değil, babası Yahudiler’in yanında çalışıyormuş, bizim bu disiplinde iz sürmek çok önemlidir, sürmüştüm. Güzel, tabii, artık çok merak var, “Annan” kelimesi islami olup tamı tamına “bulut” demektir. Hepsi bu kadar, böylece “Karabulut” soyadına ulaşmış oluyorum. Kırım’a bir yol tuttum; yoksa Cemil Çiçek’e mi rastlıyorum, bilmiyorum. Bakarım.

Likidatörlere dersler
Soner işte bunu yapmayacaktın, diyorum. “Kaya” bizde biseksüel ve ekliyorum.
***
Böylece, Fransızca ve Rusça’dan gayrı bir üçüncü dili de ben bulmuş oluyorum. Pek hoş ve Kemal Bey’den ricamdır, Tayyip Bey’in, Bay Dinçer’in yakınıdırlar, isterse kırmazlar, benimkinin de ilkokullarda seçmeli ders olmasını istiyorum. Hoş değil mi, hoştur.
***
Likidatörlere derstir, seçme seçme ilkokullara veririm. Ve bitiriyorum.