26 Şubat 2016 Cuma

Sur yeniden doğuyor

Çanakkale’yi, Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyet’in nimetlerini unutmamış aydın Diyarbakırlılarla kucaklaştık. Polisimizin hangi şartlarda görev yaptığına tanık olduk. Şehitlerimizi Kürtçe ağıtlarla uğurlayan acılı ana babalarla, kardeşlerimizle bu yaraları nasıl saracağımız üzerine konuştuk.



Füsun İkikardeş - İlyas Gümrükçü

Adını sık sık şehit haberleri ve operasyonlarla duyduğumuz, fotoğraflara yıkık evler ve duvarlarıyla yansıyan Sur’da hayatı yerinde gözlemledik. O yıkık evlerde kim, nerede, nasıl yaşıyor, ne düşünüyor, ne bekliyor sorularına yanıt bulmaya çalıştık. Ancak şehit olduklarında yüzlerini görebildiğimiz gencecik asker ve polislerimizin hangi koşullarda görev yaptığına tanık olduk. Şehitlerimizi Kürtçe ağıtlarla uğurlayan Kürt ana babalarla, kardeşlerimizle tanıştık. PKK tarafından okulları yakılan çocuklarımızla, evleri yıkılan işsiz gençlerimizle kucaklaştık. 

Devlete güvenini yitirmiş, ama devletsiz olamayacağını bilen, Çanakkale’yi Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyet’in nimetlerini unutmamış güzel, aydın, konuksever Diyarbakırlılarla bu yarayı nasıl saracağımızı konuştuk. Sur bunları yaşarken “Bodrum’da aşk başkadır” pankartlarına gönül koymuşlar. Konya’da Kürtlerin dükkanlarını yakılmasına çok içerlemişler, her Diyarbakırlıya, her Kürt vatandaşa “terörist” damgası vurulmasına öfkelenmişler... Sitemlerini dinledik, isimlerini, yüzlerini saklamalarından korku sahibi olduklarını gördük. Barış adına açılımla nasıl kandırıldıklarını, “ya bu operasyonlar bitince yine PKK ile başbaşa kalırsak” korkusu yaşadıklarını anladık. 

Bizde izleri çok derin oldu, sizlere anlatacak çok şey birikti, ancak özetleyebildiğimiz kadarını özetledik... 

Halil Dayı, Ulu Cami önünde ağır aheste çayını yudumluyor, eşe dosta selam veriyor. 100 metre ileriden gelen patlama sesleri onu hiç etkilemiyor. Hepsine alışkın. Bugün (20 Şubat), tam 74 gün sonra onun evden çıktığı ilk gün. Evinin olduğu yerde pek hendek yokmuş, ama çatışma bölgesinin dibinde olduğundan güvenle sokağa çıkamamış. Mahallesinde elektrik yok, su yok... İlk kez gün yüzüne çıkmış, ilk kez su yüzü görmüş 74 gün sonra. Sur’da esnaflık yaparmış, “Peynir, tereyağ, yoğurt, zeytin getirirdim” diye anlatıyor. Bu sürede evine sadece bir kez bir koli yiyecek yardımı yapılmış...

PAZARCI AMERİKA’YI GÖRDÜ

Olayların başlayacağını anlayınca, büyük bölümünü boşaltmış, ama şimdi dükkan ne haldedir, gidip bakmamış henüz. “Nereden baksan 40-50 bin lira zarar vardır” diye tahmin ediyor. Operasyonlar bitince memlekette kardeşliğin, çarşılarda bereketin olacağı günleri umut ediyor. 

Tarihi kenti, Sur içi ve Sur dışı diye de bölebilirsiniz. Sur içinde çatışma sesleri susmuyor. Sur dışı’na çıkınca hayat bir anda normale dönüyor. 

Kime merhaba desek, “Biz bu hallere düşecek millet miyiz?” diye soruyor. Hepsi de “Biz buna alışık değiliz, kim bizi birbirimize düşürdü?” diye yakınıyor. Sohbet biraz ilerleyince hemen “Amerika” diyorlar. 

Yanına İsrail ekleniyor. “Bunlar değil mi Suriye’yi, Irak’ı, Libya’yı paralayan?” soruları birbirini kovalıyor. Ya tutunacak bir dal? Akıllara şimdilik AKP ya da HDP dışında bir seçenek gelmiyor, ama onlar da güvenilmez. Bütün umutları, şu hendekler bir an önce kapansın, bir an önce fitne fesatçılığa son verelim.

SOKAK SOKAK OĞLUNU ARAYAN ANNE

Yolda yürürken selamlaşıyoruz, “Biz gazeteciyiz, Sur’u yazmaya, halka göstermeye geldik...” der demez, ellerimiz sımsıkı kenetleniveriyor. Gencecik bir anne, eteğinde biri 3-4 diğeri 7-8 yaşlarında zeytin gözlü iki oğul dolanıyor. “Oğlumu arıyorum” diyor. Hüzünlü sesiyle bir çırpıda anlatıveriyor: “2,5 aydır yok. Her gün bu sokakları dolaşırım. Belki içerdedir, belki kaçırdılar, belki rastlarız diye...” Kim? PKK mı? Ürkek ürkek gözlerini kaçırıyor, ne mümkün örgütün adını anmak! “Polise resmini verdik, ya içerdeyse diye, ama bulamıyorlar. 

Sonra kayıp çocuk Muhammed’in babasıyla tanışıyoruz. “Daha 13 yaşında, dersleri çok iyi. “ İlk sokağa çıkma yasağı konduğunda, evine gelmemiş. Muhammed kayıp. Ya içerdeyse?

OKUL İÇİN SMS BEKLİYOR

Muhammed Emin ilkokul 4. sınıf öğrencisi. Ailesi Sur’da yaşıyor. Okula dönmek istiyor, dersleri gayet iyiymiş. Ne zaman gidecek? Telefona, mesaj gelecek, hangi okula gideceğini öğrenecek. Muhammed boş durmamış, almış eline bir tartı, birkaç liracık cebine atar diye Sur’da dolanıyor.

FELSEFECİ POLİS GÖREV BAŞINDA

Sur’da ateş hattındaki polis vatandaşa ve basına karşı son derece anlayışlı. Oysa naylonla sarılmış, etrafı kum torbalarıyla çevrili derme çatma kulübelerde görev yapıyorlar.

Aralarında 3, 5, 7 yıl görev yapanlar da var, geçici görevle gelenler de. Belediye’den “çöp topluyoruz” diye gelip bomba koyanlar mı? “Evimden birkaç parça eşya alıp geleceğim” diye giriş izni alıp kuryelik yapanlar mı? 

İçlerinde felsefe, edebiyat mezunları, lisansüstü diploma sahipleri, atanamayan öğretmenler, mühendisler bile var. Felsefeci bir polis, aslen Bingöllü, 7-8 yıldır görev yapıyor. Ailesi 90’lı yıllarda boşaltılan bir köyden Diyarbakır’a göçmüş. “O zamanki devletle bugünkü çok farklı” diyor. “O tarihte zulüm vardı, şimdi esamesi yok. Başka türlü bu iş 3-5 bin lira maaş için asla yapılmaz” diye hüküm vermiş.
DBP’Lİ BELEDİYENİN DERDİ BAŞKA!

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Sur, “özyönetimci” DBP’nin elinde. Her ikisi de kapılarına Kürtçe isimler asmış. Sur’un girişindeki iki kolonu malum PKK renkleriyle donatmış. Büyükşehir deseniz, kapısında her gün bir HDP’li vekilin lüks arabası... Ancak çöplere gelince, ortalık birikmiş çöp yığınlarından geçilmiyor. Halk, yokluk içinde PKK hendekleriyle, bombalarıyla cebelleşirken başlıca propaganda “Türk devleti Kürt düşmanıdır, bize anadili yasaklıyor” söylemi...

Bu amaçla 21 Şubat’ı keşfediyorlar ve BM’ye dayanarak “Dünya anadil günü” kutlamaya girişiyorlar. Diyarbakır caddelerindeki panolar, belediye tarafından “büyük kutlamanın” duyuru afişleriyle donatılıyor.

Aydınlık- 22.02.2016