2 Ağustos 2016 Salı

DÜNDEN BUGÜNE NASIL GELİNDİ:Yalçın Küçük'ün Tezleri I

   



  Birinci Tez, Başkan Obama, 12 mart 1947 tarihli Truman Doktrini’ni yenileme kararı almış ve ilan etmiştir. Obama’nın, sağlık harcamalarını sosyal sigorta kapsamına almasından sonra, ki bu Amerikan halkına karşı en uzun ve en haksız ihmallerden birisiydi ve kısmen giderilmiştir. “Obama Doktrini” de, Amerika ölçüsünde tarihseldir.

   Truman Doktrini, Yunanistan ve Türkiye’yi, “Demir Perde” içine almış ve daha önce ilan edilmiş olan Soğuk Savaş’ı teyid etmiştir. Tarihin Yönünü değiştirici bir role sahip olduğunu biliyoruz.

a) Tarif edilen komünizm tehlikesine karşıdır,
b) Türk askerleri ile Türkiye’de kurulacak Amerikan askeri üslerine dayanıyordu,
c) Böylece ABD, Sovyetler Birliği ile hemsınır olmuştur. Gözetleme ve casusluk imkanları elde etmiş olup, bu imkanı hep kullanmaktan geri kalmamıştır.

 İkinci Tez, Obama Doktrini 11 Eylül 2014 tarihlidir ve sınırları pek belli olmayan Orta Doğu için, ilk planda, bir perde ilan etmektedir. Bununla bir Amerikan Orta Doğu’su yaratma hedefi aşikardır. Bunu yaratmadan ve Orta Doğu’yu önemli ölçüde laisize etmeden, anlaşılabilir hedeflerine ulaşması imkansızdır. İlk adımları uygundur.

a) Radikal islam olarak tarif edilse de, pratikte ayrılması çok zor olduğu için bütün islama karşıdır. Yavaş yavaş bu noktaya gelmesi kaçınılmazdır.

b) Yeni savaşın merkez üssü Irak’tır.

c) Silahlı güç olarak Barzani peşmergeleri ile PKK gerillalarını kullanmak durumundadır. Böylece esker-i kürdi tabii mevzilerini bulmuş olmaktadırlar. Amerikan komutası altındadır.

d) Hızla talim edilmeleri ve hızla modern silahlarla donatılmaları normaldir.

 Üçüncü Tez, TİT sektörü ile, Tekstil-İnşaat-Turizm, dengelerini yitiren ve kendini bilmez hale gelen Türk drijanlarının, Özal’ın “21.yüzyıl Türk yüzyılı” ya da Demirel’in “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” türünden böbürlenmeleri ham çıkmıştır.

a) Türkiye küçülmüştür;

b) Başından beri bir phantom-köprü’ye dayandırılan stratejik konum yıkılmıştır ve yıkımın süreceği anlaşılmaktadır;

c) Kuzey’de güçlü Rusya, Doğu’da güçlü İran ve Güney’de güçlenmeleri muhtemel Kürtler ile sünni Araplar arasında sıkışık durumdadır;

d) Batı’da, Batı’nın artık bir nightmare/kabus saydığı “radikal islam” ile sıradan islamın birbirinden ayrılmalarının imkansızlığı netleştiği için, mevcut iktidardan kurtulma peşindedirler ve duacıdırlar. O halde, bu “Medine Müslümanı” akepe artık gidici görünmektedir ve öyle gördüklerini görebiliyoruz.

 Dördüncü Tez, Türkler İstanbul’un Fethi/1453 ve Büyük Ermeni Felaketi/1915 tarihlerinden bu yana ve bunlar dahil, dünyanın en çok sevilmeyen kavmi haline gelmiş aşamadadırlar. İçinde olduğumuz için tabii “nefret edilen” nitelemesini kullanamıyoruz ve yalnız, bu acıklı halin, uzun süren bir yobaz ve aynı ölçüde cahillerden mürekkep bir iktidar zamanında ortaya çıkması, her açıdan normaldir. “Medine İslamı”, med-cezir hareketlidirler ve her yerde, korku ve nefret yaratıyorlar.

 Medine’de zevat-ı kiram için, hırsızlık, zina, ırza geçme, yalan ve katliam mübahtır. İspatlıdırlar.

 Beşinci Tez, IŞİD, 2003 yılında, sultan/halife ilanını programına alan ve bunu saklamayan Erdoğan’ın pilot-projesi idi ve buna mahkum görünmektedir. Türk Devleti’nin kuruluş konvansiyonlarını parça parça eden ve ülkeyi şimdiden primitif ve yobaz bir Medine/Şehir haline getiren aynı Erdoğan’dır ve bu Erdoğan, IŞİD’in çıkışını hazırlayanlar arasında görülüyor; IŞİD’i çok desteklediği ve başarısı için çalıştığının artık aşikar olduğu içeride ve dışarıda kabul ediliyor.

 IŞİD şimdi sınır tanımayan “tehdit” olmuştur.

Sabık Başkan Bush ile Erdoğan’ın, bu tehdit’in genesis’inde payları büyüktür. Büyük Proje’de başkan ve başkan yardımcısı oldular.

11 Eylül 2014 Obama Doktrini’nin ilanından hemen sonra, Amerikan basını, aşikar olanı en sert ve en anlaşılabilir bir şekilde açıklamaya başlamıştır. Açıklananlar, Erdoğan’ı istifaya zorlayıcı mahiyettedir. Matbuat, şaşırtan bir refleks ile, uyum eğiliminde görünüyor.

 Altıncı Tez, yobazizm, Turgut Özal’ı ceddi saymaktadır. Haklıdırlar, Özal’ın da mühim bir cumhuriyet yıkıcısı olduğundan şüphe edemeyiz; kabiliyetsiz ve cüretkar birisi olarak tanıyoruz. Ve pek biliyoruz, hiç ummadığı yerlere gelen yeteneksizler cüretkar oluyorlar ve örnekleri çoktur.

  Demirel ise, büyük özenle doğurduğu ve büyüttüğü bu canavarlar’dan, hem kabiliyetsiz ve hem de cahildirler, bu nedenle imkanlarını bilmemekte mazurdurlar, ahir ömründe ürkmüş ve frenlemeye çalışmıştır; canavarların atalarını reddetmelerinin en önemli nedenini burada görüyoruz. Demirel, eninde-sonunda, bir cumhuriyet teknisyeni olarak yoğrulmuş ve ancak gidebileceği kadar gitmiştir; redde haklıdırlar.

 Yedinci Tez, ancak, bu yobazları kucağında yetiştiren ve koruyan, henüz ortaya çıkmadıkları zamanda benzer bir programı uygulayan ve proto-akepe oynayan, eylülist diktatörlerdir; başta Kenan Evren ve ordunun kendisini sürdüren komutanlarıdırlar, demek istiyorum. Tekrarlıyorum, 2002 sonunda oyların üçte biriyle hükümeti aldıkları veya aynı anlama gelmek üzere, hükümet verildiği zaman, ezcümle, “yüksek komutanların otuz beş yıldır aradıkları ekip budur” şeklindeki açıklamam işte budur. Neden mi, 1966 ve 1967 yılını, oligarşi ile ordunun diktatoryal tertipler arayışının başlangıcı sayıyorum.

 Ve 9 mart 1971 tarihinde, Baas benzeri bir program ile çıkan devrimci aydınlar ile yüksek komutanlar birleştiler; sonra komutanlar kaldılar. Ceza tertibi yoluna gidilmemesi, dönenlerin yüksek komutan olmalarından kaynaklanıyor.

 Ve 12 eylül 1980 sabahı başlayan diktatoryanın ilk zamanlarında olduğu kadar, Türkiye, hiçbir zamanda ve buna akepe yılları da dahildir, islamın karanlığına batmamıştı. Ramazan günlerinde henüz resmi iftar sofraları icat edilmemişti, ancak iftar zamanı yaklaştığında sokaklar boşaltılıyordu. Subayların sofulaştırıldığı ve hepsinin “Türk-müslüman” sözünü ezberledikleri bir tarihtir. 28 şubat son reflekstir.

 Kenan Evren’in dışarıya açılan hoparlörü en çok örgütünde duyulmuş, dinlenmiş ve hıfz edilmiştir. Hafız doğalarına uygun düşmüştür.

 Ve nihayet, kemalizme ihanet eden bir ordumuz var.

 Özel kuvvetler, modeldir ve yobazizme yakındırlar. Ahlaken, Medine’ye ve politik olarak MHP’ye benziyorlar. O kadar öyle ki, emekliliğe erişen albayları, bazı partiler, “ülkücü albaylar bizi seçiyorlar” ilanları ve övünçleriyle duyuruyorlar.

 Sekizinci Tez, Washington,

a) orduyu laisizme çekmek;

b) ordulaştırmak;

c) daha müdahaleci davranabilmeleri için eğitmek durumundadır.

Çünkü şu anda hiçbir işe yaramamaktadırlar. Bundan kurtulmak için, tahrik etmeyi planladıklarını duyabiliyoruz.

 Dokuzuncu Tez, Ordunun çökertilmesi “28 şubat eylemi”, 1997, ile başlamıştır. Bu eylem ile ordu, laik ve cumhuriyetçi resonance/titreşimler vermiştir ve son’u bulmuştur.

a) Ordunun kendisi, saldığı titreşimlerden hemen korkmuş ve derhal tasfiyeci olmuştur.

b) Bu yol, intihara teşebbüs ve müdahaleyi davet demektir.

c) “28 şubat davası”, budur. 12 eylül Darbesi ise, bir hacivat-karagöz oyunudur. Bir cilvedir ve Medine’den bu yana, “Türk-İslam Tezi” tarihimiz cilvelerle doludur.

 Onuncu Tez,

1) Hiç yapmamış ve hep yapılmıştır.

2) İllegal Devlet’in, ki bu, kısaca, “ordu+tüsiad/oligarşi+Washington” anlamındadır, marifeti olup, CHP ve MHP yamak’tırlar.

3) Turgut Sunalp’e kurdurulan partinin başarısız olması ve Erbakan’ın, anti-İsrael, anti-Avrupa Birliği hassasiyetlerinden vazgeçmemesi ve bütün tutarsızlıklarıyla birlikte, Müslüman bir cumhuriyet öğretmeni kalması ve bundan ayrılmaması, sanayileşme ile emekçilere iş sağlamayı önemli sayması, muhalefetini yaratmıştır.

Akepe, bir İsrael mamulatıdır.


Tel-Aviv, Orta Doğu proje ve komplolarında Washington’ın danışmanlığını Londra’dan almış durumdadır. Londra, danışmanlıkta eskimiş ve devrini tamamlamıştır. Washington için Orta Doğu artık İsrael’den sorulmaktadır. İsrael Türkiye’de çok güçlüdür ve Türkiye, bazen önceden, fakat eninde-sonunda arkadan gelmektedir.

Yalçın KÜÇÜK
ÇIKIŞ
6.Basım Şubat 2015
(S.85-88)