28 Ağustos 2016 Pazar

Fethullah Gülen’i Örgütleyen İki İsim


Konu: Fethullah Gülen’in keşfedilmesi ve Gladyo’da örgütlenmesi.

Yine bir parantezle başlayalım.

Kıdemli bir Cemaatçiyi aradım. Aylar önce yurt dışına çıkan ekipten. Hâlâ bağlı.

“Darbe”yi ve “Cemaat”in yapısını konuştuk.

Bir tespitimi söyledim. Dün de yazdım: “Hiçbir illegal örgüte benzemiyor... Bir İSTİHBARAT örgütü var sanki karşımızda.”

***
Muhatabım güldü.Teyiden bir anısını anlattı.

Bir İranlı diplomatla sohbet etmişler.

Konu: Fethullah Gülen’in kişilik özellikleri.

İranlı soruyor: “Yahu, bu ardamın hiç mi zaafı yok?”

Belli ki İran tarafı Gülen’i çözmek istiyor.

Kıdemli Cemaatçi karşılıksız bırakmıyor bu soruyu.

Amacı yermek değil, övmek. Cevap iki kelime: “Var. İstihbarat.”

***
Bir tasavvuf hareketi düşünün.

Ama “istihbarat”, temel faaliyetleri arasında.

15 Temmuz’la birlikte öğrendik. FETÖ, TSK’nın nefes alışını bile izlemiş.

Falan ya da filan askeri birimle sınırlı kalmamış.

Genelkurmay Başkanlarının öksürüğünü bile kaydetmişler. Doğrudan ve her gün.

Şifreli, şifresiz bütün yazışmalar ellerinden geçmiş.

Mahalle bakkalının veresiye defteri bile bizim askeri sırlardan daha korunaklıymış.

***
Bu faaliyetin adı bellidir: Casusluk.

Kural açık: Kullanmayacaksan, toplamazsın.

Satmayacaksan, almazsın.

FETÖ dinleme kayıtlarını hangi devlete aktarıyordu acaba?

Bu ayıp bir “sır”dır! Ama “tiyatro” masallarına inanan safdiller için.

***
Fethullahçılığın istihbaratçılığı yeni değil.

Aslında “istihbaratçı” olarak imal edildiler.

“Nasıl”ını anlatayım.

Şimdi izninizle 1960’ların başına gidelim. 27 Mayıs’ın (1960) hemen sonrasına.

Türkiye, fikri bir silkinme sürecine girer. “Sol” bir rüzgar esmeye başlar.

Özellikle üniversitelerde. Sadece akademisyenler değil, öğrenciler de sola yönelir.

Sonuç: İdeolojik hegemonya sola geçmektedir.

***
İşte bu günlerde (1962), bir kitap sürülür piyasaya.

Adı: İslamda Sosyal Adalet.

Yazarı: Seyid Kutup.

Müslüman Kardeşler’in en radikal liderlerinden biri.

El Kaide türü hareketlerin fikir babası.

Çeviren: Yaşar Tunagür.

Onu daha çok Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olarak biliriz.

İsmet İnönü’nün rahatsız olduğu bir isim.

***
Bu kitap, 15 Temmuz’a giden yolda kilometre taşlarından biridir.

Çünkü: Kitabı MİT Müsteşarı General Fuat Doğu çevirtmiştir.

Niçin: “O dönem yükselmekte olan Marksizme karşı.”

Bu söylediklerim “iddia” değildir.

Bütün İslamcı camia bilir. Televizyonlarda, sempozyumlarda, hatıratlarda sıkça anlatıldı.

(Bak: Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi ve Hareketi, sayfa 371. AKP’li Zeytinburnu Belediyesi’nin yayını-2013)

***
Yaşar Tunagür, anlaşılacağı gibi istihbaratla bağlantılı bir isim.

1960’ların başında Edirne’de görevlidir.

Henüz yolun başındaki vaiz Fethullah Gülen’le aynı günlerde.

Tunagür, Gülen’i keşfetmekte gecikmez.

Himayesine ve “kadro”suna alır. Önünü açar.

***
Tunagür’ün himayesi sonuçlarını verir.

Bir: Gülen, Diyanet’in Hac kafilesinde yönetici olarak görevlendirilir.

Sadece kıdemli müftülerin yaptığı görevdir bu.

Oysa: Gülen henüz düz bir vaizdir.

İki: Bir süre sonra İzmir’e tayin edilir. Kestane Pazarı’na.

Burası Gülen’in kendi örgütünün temellerini attığı yerdir.

Üçüncüsü: Tunagür, Gülen’i MİT Müsteşarı Fuat Doğu ile tanıştırır.

***
Tanışma tarihini tam bilmiyorum. Ancak, 1964’ten sonra değil.

Niçin böyle diyorum.

Çünkü: Üst düzey bir isimden yeni öğrendim. Bilebilecek birisi.

1964 tarihinde bir toplantıdan söz etti.

Üç kişi katılmış: Fuat Doğu, Fethullah Gülen ve bir işadamı.

Şimdilik üçüncü ismi yazmıyorum. Fazla büyük, fazla ünlü.

***
Bu yıllardan itibaren ne oldu?

Fethullah Gülen hep en ziyade müsaadeye mazhar oldu.

Korundu, desteklendi, büyütüldü, dışa açıldı.

En önemlisi: Adım adım, bilerek, isteyerek devlete yerleştirildi.

***
Bugünün özeti.

Bir: Türkiye’de İslamizasyon 70 yıldır bir “devlet” politikası oldu.

Türkiye’nin 1947’de Truman Doktrini kapsamına alınmasından beri.

Doktrin NATO stratejisine dönüştü.

Buna göre: Baş düşman komünizmdi.

Din, en etkili ideolojik silah olarak kullanıldı, desteklendi.

***
İki: Şimdi görüyoruz. Gülen hareketi hep “özel” olmuş.

Diğer cemaat ve tarikatlarla farklılaşmış.

Sadece “iç” değil, “dış” koruma altında tutulmuş.

***
Üç: Cemaat 1980’lerin sonundan beri hep tartışıldı.

Devlete sızmaya çalıştıkları hep konuşuldu.

En bilinen alanlar: Harp okulları, polis, mülki idare görevleriydi.

Kimler biliyordu bunu? Bütün hükümetler. Bütün partiler. MİT. Genelkurmay. Medya. Üniversiteler.

Fakat: Cemaat’in gücü katlanarak arttı.

***
Stratejik soru şudur: Türkiye niçin Cemaat’i bugüne kadar durduramadı?

Bilemediği, tanıyamadığı için mi?

Cevap: Tam tersine tanıdığı, bildiği için önleyemedi.

Olan ve olamayan şudur: Türkiye’nin “devlet aklı” için Fethullahçı Gladyo, ABD demekti.

Türkiye biliyordu ki, Fethullahçı Gladyo’ya vurmak, Amerika’ya vurmaktı. Onu tasfiye etmek, ABD’ye başkaldırmaktı.

***
Hiçbir hükümet son döneme kadar bunu göze alamadı.

17-25 Aralık’ta (2013) Tayyip Erdoğan hamle etti. Fakat “devlet” de, AKP de geri durdu.

CHP’nin durumu da öyle. Parti yönetimi niye Gülen hareketiyle bitişik nizam durdu?

Sebep: Gülen’in kişisel hatırı değil elbette. Arkasındaki güç biliniyordu.

***
Sonuç: Şimdi Türkiye, Atlantik sürecindeki makus talihini kırmakta.

ABD ile bir büyük hesaplaşmaya girdik.

Bu, milletin topyekün davasıdır. 


Rafet BALLI
Aydınlık / 23.07.2016