NEŞE DÜZEL AVNİ ÖZGÜREL RÖPORTAJI
Siz, Abdullah Öcalan'ı MİT'e
bağlı bir şirkette çalışırken görmüşsünüz okuduğuma göre. Doğrumu bu, gördünüz mü
gerçekten?
Benim
gençliğim milliyetçi derneklerde geçti. 1965'te üniversite öğrencisiyken Türk
Ocakları'ndan ayrılıp İkinci Kuvayı Milliye diye kendi derneğimizi kurduk.
Biraz MHP'ye, biraz Adalet Partisi'ndeki sağ milliyetçi kanada yakın bir
öğrenci hareketiydi bu. Ayrıldığımız Türk Ocakları ise daha entelektüeldi,
sokak kavgasını onunla sürdüremezdik. O dönemde Türkiye'de, özellikle gençlik
arasında sol hareket gelişiyordu. Devlet de sağda, 'milliyetçi' diye
isimlendirdiği gençlerin örgütlenmesini yüreklendiriyordu. Komünizme karşı bazı
materyeller geliyordu ve biz de bunları dağıtıyorduk.
Bu yayınların size devletten geldiğini
biliyor muydunuz?
Tabii.
Bu yayınları veren kuruluşlardan biri de Refik Korkut'un Fikir Ajansı'ydı. Bu
tür neşriyatı dağıtmak için kurulmuştu. Ankara'da İzmir Caddesi'nde bir binanın
bodrum katındaydı.
Siz oraya niye gidiyordunuz
?
Hem
dağıtacağımız neşriyatı almaya gidiyorduk, hem de bildirilerimizin çoğaltma
işini orada yapıyorduk. Bizim yaşlarda bir genç vardı. Ajansa gittiğimde onu
orada görüyordum. 1966, 1967 yıllarında ajansta gördüğüm o genç, hayal meyal
hafızamda kalmış. Yıllar içinde Abdullah Öcalan'ın resimlerini medyada gördüm
ama insanlar yaşla birlikte değişiyor tabii. Ancak 1993'te Öcalan'la yüz yüze
geldiğimizde bende birtakım çağrışımlar oldu.
Bu yerin MİT'e ait bir yer
olduğunu nereden biliyorsunuz?
Biliyoruz.
O dönem sadece bu ajanstan değil, başka kurumlardan da bu nevi yayınları
alıyorduk. Milliyetçi gençliğe her biri farklı amaçla el atmış başka kuruluşlar
da oldu o dönemde. Mesela Türkiye Çiftçi Teşekkülleri Federasyonu gibi birtakım
kuruluşlar kuruluyor ve bunlar komünizme karşı özel yayınlar çıkarıyordu.
Daha
sonra Öcalan'la, o PKK'nın başındayken karşılaştınız mı?
1993'e
kadar hiç karşılaşmadım. 1993'te gazetecileri Bekaa'ya basın toplantısına davet
etti. Panaroma'nın genel yayın yönetmeni olarak ben de gittim. Bizimki haftalık
dergi olduğundan, basın toplantısından sonra Öcalan'la dergi için özel söyleşi
de yaptım. O özel görüşme sırasında kendisine sordum. 'Ankara'da İzmir
Caddesi'nde Fikir Ajansı diye bir yer vardı. Yanlış hatırlıyor olabilirim ama
birden bir şey çağrıştırdı. Bende seni orada gördüm gibi bir his uyandı' dedim.
Bana, 'Yoo, doğru hatırlıyorsun. Ama ben bunları bir müddet sonra
açıklayacağım' dedi.
Peki o ajansta bulunan biri
mutlaka MİT elemanı mıdır?
En
azından MİT'le irtibatlıdır. Türkiye'de güvenlik birimlerinin kurduğu bir
organizasyonun içine, bir insan, hangi amaçla olursa olsun gelip gidiyorsa ve
onun orada oturup kalkmasına kimse ses çıkarmıyorsa, o insan ya güvenilir
biridir ya da görevli biridir. Başka ne olabilir ki? Başka şey olamaz.
Öcalan, eski eşi Kesire'nin
babasının MİT'le ilişkisi olduğunu söylemişti. Öcalan'ı siz MİT'le irtibatlı
bir büroda gördüğünüzü söylüyorsunuz. PKK'nın kuruluşunda rol alan pilot
Necati'nin MİT ilişkisinden gene Öcalan söz etmişti. PKK'nın kuruluş aşamasında
bu kadar çok MİT bağlantısından söz edilmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Abdullah
Öcalan ideolojik formasyonu zayıf biri. Ama Türkiye'de o dönemde İbrahim
Kaypakkaya diye ideolojik formasyonu çok güçlü biri de vardı. Eğer Kürt
hareketi düşünce planında onun gibi radikal bir kadronun kontrolünde olsaydı,
Türkiye'de çok ciddi sıkıntı yaşanırdı. Onunla mücadele etmek zorlaşırdı. Oysa
Öcalan her türlü işbirliğine gelen pragmatik biri. Onun, Kürt hareketinin
başında olması bizim devletin de işine geldi.
Sizce devletin bazı
birimleri, PKK'nın kuruluş aşamasındaki her gelişmeyi biliyor muydu?
Hiç
şüphesiz, biliyorlardı. Öcalan'ın en yakınındaki insanlar üzerinden
biliyorlardı. Ama PKK Suriye'ye geçtikten sonra üzerlerinde bir devlet kontrolü
olduğunu sanmıyorum.
Eğer devlet PKK'nın
kuruluşunun her aşamasından haberdar idiyse, niye devlet bu örgütü kontrol edemedi ve bütün bu süreçte 40 bin insanımız
öldü?
Bence
kontrol etmek istemediler. Çünkü Güneydoğu bir sektör olmuştu. Eğer PKK
hareketi, sana sınırsız örtülü ödenek kullanma ve para dağıtma imkânını
veriyorsa... Bazı insanlara da, dehşet estirme gücünü sağlıyorsa... Ki bazı
Jitem mensupları ne asker, ne de polisti. Bazıları Yeşil gibi hüdanabit
adamlardı. Bu timlerin içinde, 'Yolda bizi sollayıp geçen arabaları durdurup
içindekileri öldürdük' diyen adamlar bile vardı. Bir de tabii Güneydoğu'da
uyuşturucu işi de çok ciddi bir gelir kapısı haline geldiyse... Sonuçta bütün
bu kirli paranın ayakta tuttuğu bazı dengeler var demektir. Güneydoğu'daki bu
tablo, Türkiye'de birçok yapıyı besledi. PKK'dan ele geçirilen silahlar tekrar
PKK'ya satılıyordu. Hatta son dönemde PKK, Makina Kimya'nın mermilerini
kullanıyordu. Bu kanalları kestiğin anda, peş peşe çok şey devriliyor tabii.
Uğur Mumcu da cinayete
kurban gitmeden önce, MİT-Öcalan ilişkisini açıklamaya hazırlanıyordu sanırım.
Mumcu'nun elinde bu konuda geniş bilgi var mıydı sizce?
Uğur'la
Ankara'da evlerimiz çok yakındı. Bekaa'dan döndükten sonra Uğur'a gitmiştim. 'Öcalan'ın MİT'le irtibatlı olabileceğini öteden beri
yazıyorsun, bende de böyle bir bilgi var, bunu da bil' dedim. Uğur'daki bilgi,
Öcalan'ın iki bağlantısına ilişkindi. Biri Kesire'nin ailesiyle alakalıydı.
Eski eşinin ailesinin MİT'le ilişkisini Öcalan da kabul etmişti. Diğeri,
Öcalan'ı Ankara'dan Diyarbakır'a götüren pilot Necati'nin MİT ilişkisiydi. Ki
bu ilişkiyi Öcalan da daha sonra açıkladı. Hatta Uğur'un öldürülmesinden sonra
bir söyleşisinde Öcalan, MİT'in parasıyla devlet aleyhine bir eylem
hazırlanmasını komik bulduğunu bile anlatmıştı.
'Düşünün'
demişti, 'Onların parasıyla, onlara karşı PKK hareketi... Adamların parasıyla,
adamların elemanlarıyla yaptığım politikaya bakın...'
Peki Mumcu'nun öldürülmesi,
bu ilişkiyi açıklamaya hazırlanmasıyla ilgili olabilir mi?
Hayır.
Uğur'a yönelik suikastın arka planına, sadece Öcalan'ın MİT'le ilişkisi diye
bakılmamalı. Bu öyle çok da delilleri bulunabilir bir şey değil çünkü. Bizim
orada yapacağımız, o insanların kimlikleri, kişilikleri üzerine dikkat
çekmekten ibarettir sadece. Uğur'un derin devletin öfkesini üzerine çekmesinin
ve öldürülmesinin altında bence iki şey yatıyor. Ağca olayı ve Behçet Cantürk
olayı. Uğur bu iki cinayetin arkasındaki devlet bağlantılarının farkına vardı.
Gerçi 'derin devlet' denilen şey şimdilerde çözüldü ama, Uğur o dönemde derin
devletin kodları üzerine kafa yormaya başlamıştı.
Türkiye'de derin devletin
artık zayıfladığını mı düşünüyorsunuz?
Derin
devlet MİT veya Özel Harp Dairesi'den ibaret değildir. Derin devlet bir
trendir, kompartımanları vardır. Bunun içinde hukukçusu, üniversite öğretim
üyesi, gazetecisi, işadamı, mafyası ve tetikçisi var. Karar mekanizması nasıl
çalışıyor derseniz... Bileşik kaplarda olduğu gibi, bir tanesinden bir şey
basıldığı vakit, hepsi otomatik olarak aynı ayar noktasına geliyorlar. Hepsi de
ani bir refleksle birbirleriyle dayanışma içine giriyorlar. Mesela Abdullah
Çatlı uyuşturucu iddiasıyla Fransa'da yakalandığında, avukatlık işi için
hapishanede ilk kimi aradı biliyor musunuz? 12 Mart döneminin sol liderlerinden
Sarp Kuray'ı.
Ne demek istiyorsunuz?
Söylemek
istediğim şu. Derin devletin sol unsurları da, sağ unsurları da var. Yapının
bütün unsurları bütünleşmiş. Yani o sağcı, ben solcuyum. Ya da ben sağcıyım, o
Kürtçü diye bir ayrım yok. Bu devasa yapı Türkiye'de operatif eylemler yaptı.
Bu operasyonlar, Susurluk ve sonrasında iç çatışmalara sebep oldu. Çünkü biri
konuştu, diğeri kendini kurtarma derdine düştü derken, bu yapıda çözülme oldu.
Bakınız, o dönemin kimi önemli gazetecileri şimdi önemsiz oldu. Kimi önemli
işadamları şimdi ya battı, ya önemini yitirdi. Kimi önemli polisleri şimdi ya
yaşamıyor ya da bir kenara itildi. Bu yapının çözülmesinde bir de tabii
Türkiye'nin Batı dünyasıyla entegrasyon sürecine girmesi de rol oynadı. Türkiye
bugün ciddi bir değişim içinde. Gerçi derin devletteki irtibatların tortuları
hâlâ yaşanıyor, adam askerden emekli oluyor, gidiyor bir mafya babasına
danışmanlık yapıyor ama... Gene de derin devletin bu kısmı beş yıldır
sıkıntıda. Kendi işlerine gelen eylemleri yapamıyorlar.
Uğur Mumcu, Abdi İpekçi'yi
öldüren, Papa'ya suikast yapan Ağca'nın arkasında Bulgar mafyasının ve
devletinin olduğunu söyledi hep. Mumcu, Ağca'nın Türkiye'de devletle irtibatını
düşünmekte neden bu kadar geç kaldı?
Uğur
esasında devletperest biridir. Devleti sorgularken çok hassastır. Bu yapının
devlete zarar verilmeden arınmasını istiyordu. Ama ben biliyorum ki, o,
Ağca'nın ve Cantürk'ün arkasındaki bağlantıları yazmaya hazırlanıyordu. Elinde
bilgiler vardı. Uyuşturucu tüccarı Cantürk'ün arka planında mutlaka devletin
içinde bir yapılanma vardı. Ama iş öyle çığrından çıkmıştı ki, devlet Çatlı ve
Cantürk gibi adamlar üzerindeki kontrolünü kaybetmişti. Ben şunu biliyorum.
Cantürk'ün öldüğü haberi ulaştığında, 'Senin bu işten bilgin var mı, bu işi
senin adamların mı yaptı' filan diye sormaksızın, Mehmet Ağar'ın Emniyet genel
müdürü olarak, MGK'da alnından öpülüp tebrik edildiğini biliyorum.
Öcalan'ı, MİT'le irtibatlı
yerde gördüğünüzü ilk kime söylediniz?
Uğur'a
söyledim. Ama onun, Fikir Ajansı'nın arka planını ortaya çıkarabildiğini
sanmıyorum. Çünkü Uğur'un sadece o dönemdeki MİT mensuplarıyla münasebeti
vardı. Bütün çabasına rağmen, mesela bu organizasyonları bilen 1970'lerin MİT
Müsteşarı Fuat Doğu'yla görüşememişti. Bir de Uğur kitaplarında analitik
değildir. 'Savcı iddianamesi gibi yazıyorsun' dediğimde, 'Ben mümkün olduğu
kadar çok materyel aktarıyorum. Bunların bir kısmını nereye yerleştireceğimi,
ne anlama geldiğini ben de bilmiyorum. Ama bir gün bu isimler gündeme
geldiğinde, insanlar o isimlerin bağlantılarını hiç olmazsa benim kitaplarımda
bulur ve puzzle çözülebilir' demişti.
Peki bazılarını bilmediği
bütün bu isimler ve bilgiler Uğur Mumcu'ya nereden geliyordu?
MİT
mensuplarından, bazen MİT'te çalışmış ve tekrar Genelkurmay'a dönmüş
subaylardan, onların bağlantılarından geliyordu. Veya emekli olmuş MİT
mensuplarından da geliyordu. Başka yerden gelmesi mümkün değil.
Öcalan'ı bir MİT bürosunda
gördüğünüzü söylerken, bu sözlerinizin Öcalan'ı küçük düşürmek için hazırlanmış
bir psikolojik savaş oyunu olarak değerlendirilebileceğini hiç düşündünüz mü?
Türk
devletinin şu anda Öcalan'ı küçük düşürmek işine gelmiyor. Aksine Kürt
hareketinin Öcalan'ın kontrolünden çıkması Türkiye için sıkıntı doğurur. Ben de
bu kanaatteyim. Devlet açısından rasyonel bakıldığında, Türkiye ile işbirliği
halindeki bir Öcalan, Türkiye ile pazarlık masasındaki bir başka liderden çok
daha avantajlıdır. Öcalan'ın kendisi de pazarlıklara açık olduğunu söylüyor.
'Lüzumundan fazla Kürtçülük yapmak istemiyorum. Dozunu düşüreceğim bu Kürt
milliyetçiliğinin' diyor. Böyle pragmatik biriyle işi götürmek devletin işine
geliyor olabilir. Geçmişte işine geldi. Ayrıca Öcalan, Güneydoğu'daki rant
organizasyonunu yapanların da işine gelmiş olabilir. 1993'teki söyleşimizde,
'Güneydoğu meselesi, Kürt meselesi bir rant, bir para işine dönüştü mü?' diye
sordum.
Ne dedi?
'Evet'
dedi, 'Bu kolay kolay bitmez.' Hatta sohbetimizde daha ötesini söyledi. 'Bu işi
ben bitireyim desem, beni bitirirler. Türkiye tarafında en yüksekte buna karar
verecek emir noktasındaki insan bu işi bitireyim dese, bitirtmezler, onu
bitirirler' dedi.
Sizin Öcalan'ı MİT bürosunda
gördüğünüzü açıklamanızdan sonra Öcalan'dan ya da PKK/KADEK yönetiminden bu
konuda bir açıklama ya da yalanlama oldu mu?
Hayır.
MİT'ten de bir şey gelmedi, Zaten ben bunu daha önce de açıkladım. Öcalan-MİT
ilişkisi bağlamında Radikal'de üç yazı yazdım.
Eğer Öcalan MİT görevlisi
ise, hangi amaçla PKK'yı kurdu?
Öcalan
MİT görevlisi değil. Ama bir irtibat bir şekilde var.
Eğer MİT'le irtibatlı
biriyse hangi amaçla PKK'yı kurdu peki?
12
Mart'taki solcu subaylar örgütlenmesi de devletle irtibatlıydı. Halbuki bir
darbe çekirdeğiydi orası. Ben 12 Eylül'de Mamak'ta yargılanan önemli birini,
seneler sonra Özel Tim'in danışmanı olarak gördüm. Mesela şu da seneler sonra
ortaya çıktı ki, bir sol örgütün, PKK değil bu.. Bu sol örgütün yönetim kadrosu
yani merkez karar kurulunun tamamı, Emniyet istihbaratı tarafından tayin
edilmişti. Böylece o elemandan hem o grupla ilgili bilgi alabilirsin, hem de o
kişi üzerinden o grubu etkileyebilirsin.
Ama
belli noktadan sonra ipleri elinde tutamayabilirsin. Problem de bu noktada
kopuyor zaten. MİT'in, Jitem'in, Emniyet'in irtibat kurduğu insanların önemli
kısmı sonradan kontrolden çıktı. Çatlı ve Ağca böyledir. Öcalan da belki
bunlardan bir tanesidir. Bilemezsiniz... Kontrol edeceklerini zannetmişlerdir,
ama hiçbirini kontrol edememişlerdir.
27.10.2003 / radikal.com.tr