23 Mayıs 2015 Cumartesi

"HANGİ SOSYAL DEMOKRASİ", "MUSTAFA KEMAL NİÇİN SOSYAL DEMOKRAT DEĞİLDİ ?", "SOSYAL DEMOKRATLAR EMPERYALİZMİN SAVUNUCUSUDUR", "SOSYAL DEMOKRASİ VE ANTİ-EMPERYALİZM"

SOSYAL DEMOKRASİ TARTIŞMALARI- 2

Hangi sosyal demokrasi?
Yıldırım KOÇ / Aydınlık / 07.04.2015

Türkiye’nin sorunlarının çözümünde sosyal demokrasi mi, halkçı ve devletçi politikalar mı gündemde? Yoksa bunlar arasında bir fark yok mu? 
Bu soruya yanıt verebilmek için önce “hangi sosyal demokrasi?” sorusunu yanıtlamak durumundasınız. 

Karl Marx’ın arkadaşları August Bebel ve Wilhelm Liebknecht 1869 yılında Almanya’da Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ni kurdular. Bu parti, F. Lassalle tarafından 1863 yılında kurulan Genel Alman İşçiler Birliği ile 1875 yılında birleşerek Almanya Sosyalist İşçi Partisi adını aldı. Marx bu birleşme sonucunda kabul edilen programı Gotha Programı’nın Eleştirisi yazısında sert biçimde eleştirdi. Ancak bu yazı Marx hayattayken yayımlanamadı; 1891 yılında, Marx’ın ölümünden 8 yıl sonra basıldı. Bu parti 1878-1890 döneminde yasal çalışma olanaklarından mahrum kaldı. 1890 yılında yeniden yasal çalışmaya başladığında adını Almanya Sosyal Demokrat Partisi’ne çevirdi.  

YENİ PARTİLER KURULUYOR 
Bu yıllarda Avrupa ülkelerinde benzer programlar temelinde başka sosyal demokrat partiler de kuruldu. Bu partilerin bazılarının adında “sosyalist”, bazılarında “sosyal demokrat”, bazılarında da “işçi” vardı.  
Ancak bu sosyal demokrat partilerin bir bölümü emperyalist ülkelerde, bir bölümü hakim sınıfların emperyalist sömürüden yararlanamadığı ülkelerdeydi.  
Almanya Sosyal Demokrat Partisi, Fransız Sosyalist İşçiler Partisi Federasyonu, Hollanda Sosyal Demokrat Birliği, İngiliz Sosyal Demokrat Federasyonu, Belçika İşçiler Partisi, İsviçre Sosyal Demokrat Partisi, Avusturya Sosyal Demokrat Partisi, İtalyan Sosyalist Partisi, İngiliz İşçi Partisi ve benzerleri ilk gruptaydı. 

İspanya Sosyalist İşçiler Partisi, Bulgar İşçilerinin Sosyal Demokrat Partisi, Sırp Sosyal Demokrat Partisi, Rumen Sosyal Demokrat Partisi, Hırvat Sosyal Demokrat Partisi, Rus Sosyal Demokrat İşçiler Partisi, Ukrayna Sosyal Demokrat Partisi, Letonya Sosyal Demokrat Partisi, Slovakya Sosyal Demokrat Partisi ve benzerleri de ikinci gruptaydı.  

EMPERYALİST SÖMÜRÜ VE SOSYAL DEMOKRASİ 
Birinci gruptakilerde işçi sınıfı nicel ve nitel olarak güçlüydü. Bu ülkelerde büyük sınıf çatışmaları yaşanmıştı. Bu ülkelerin hakim sınıfları, ülkelerindeki sınıf çatışmasını aşmada emperyalist sömürüyü etkili bir biçimde kullanmışlardı. Böylece kendi ülkesindeki işçilerin kısa vadeli çıkarlarını savunan sosyal demokratlar, kapitalistlere karşı sınıf mücadelesi vermek yerine, kapitalistlerle birlikte başka ülkeleri sömürme ve bu sömürüden alınan paya razı olma politikasına yöneldiler.  
Bu anlayış ve uygulamanın ilk örneği İngiltere’de yaşandı. Sosyal demokrasinin emperyalizmi destekleyici yanı da ilk kez İngiltere’de ortaya çıktı. Fabian Derneği emperyalizmi savunuyordu. İngiliz İşçi Partisi’nin ideolojik zeminini de Fabian Derneği biçimlendirdi.  
Almanya’nın sömürgeler elde etmesiyle birlikte Alman işçi sınıfı da kolay yolu seçince, Almanya Sosyal Demokrat Partisi içinde Eduard Bernstein çıktı. Kapitalizmin emperyalizm çağında kendi ülkesinde sınıf mücadelesini yumuşatma ve işçi sınıfını evcilleştirme politikası, sosyal demokrasiyi kapitalizmin ve emperyalizmin payandalığına dönüştürdü.  

Avrupa’nın diğer ülkelerinde ise sosyal demokrat örgütlerde Marksizmin etkisi devam etti. Bu ülkelerde işçi sınıfı çok gelişkin değildi. Hakim sınıfların işçi sınıflarını satın alacak ne olanakları, ne zorunlulukları ve niyetleri vardı. Bu ülkelerdeki sosyal demokrat örgütler eski çizgisini sürdürdü ve bazıları komünist partilerine dönüştü. Bolşevik Partisi de bunlardan biriydi.
 
************

Mustafa Kemal niçin sosyal demokrat değildi?
Yıldırım KOÇ / Aydınlık / 11.04.2015

Türkiye’nin milli demokratik devrimi, dünyada sosyal demokrat anlayış ve örgütlenmelerin bölündüğü dönemde Mustafa Kemal’in önderliğinde gelişti. Mustafa Kemal, dünyadaki gelişmeleri yakından izliyordu. Emperyalist ülkelerdeki işçi sınıflarının tercihinin kendi ülkelerinin emperyalist politikalarını desteklemek olduğunu kavramıştı. Diğer taraftan, komünistliğe dönüşen sosyal demokrat hareketlerin de Sovyet Rusya’ya bağımlılık anlamına geldiğini de görüyordu. 

Mustafa Kemal, Türkiye’nin milli demokratik devrimini “sosyal demokrat” olarak isimlendirmedi. Bu kavramı ve anlayışı tercih etmemesi, gelişmeleri bilmemesinden değil, çok iyi bilmesinden kaynaklanmaktadır. “Sosyal demokrasi” yerine “halkçılık” ve “devletçilik” anlayışlarını benimsedi ve uyguladı. 

Mustafa Kemal’in ve Kemalist Devrim’in öncelikli özelliği, anti-emperyalist olmasıdır. Bu özellikle, Kemalizmi, 1919 ve sonrasındaki sosyal demokratlardan temelden ayırıyordu. 

SOSYAL DEMOKRASİ’ DEĞİL, ‘HALKÇILIK’ 

Mustafa Kemal Paşa’nın bağımsızlık tutkusu, onu tutarlı bir anti-emperyalist yapıyordu. 1 Aralık 1921 günü Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşma, bu tavrını çok güzel sergilemektedir: 

“Biz hayatını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan emek erbabıyız, zavallı halkız. Mahiyetimizi bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız. (...) O halde ifade ediniz efendiler; halkçılık, toplumsal nizamını emeğine, hukukuna dayandırmak isteyen toplumsal bir doktrindir. Efendiler, biz bu hakkımızı saklı bulundurmak, bağımsızlığımızı emin bulundurabilmek için heyeti umumiyemizce, heyeti milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücahedeyi uygun gören bir mesleği takip eden insanlarız. (...) Ne yapalım ki, demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme benzemiyormuş, hiçbir şeye benzemiyormuş. Efendiler, biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz. Çünkü, biz bize benziyoruz, efendiler.” (ATABE, Cilt 12, 2003, s.121) 

ESAS OLAN EMPERYALİZME KARŞI MÜCADELE  
Mustafa Kemal Paşa, dünyadaki gelişmeleri ve dengeleri çok iyi izleyen bir devlet adamıydı. Emperyalizme karşı verilen başarılı mücadelenin dinamiklerini iyi kavramıştı. 22 Ekim 1920 tarihinde Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin’e yazdığı mektuptaki kavrayış son derece önemlidir: “Kesin olarak inanmaktayım ve bu inancımı yurttaşlarım da paylaşmaktadır ki, bir taraftan Batılı emekçiler, diğer taraftan köleleştirilen Asya ve Afrika halkları, bugün milletlerarası sermayenin, onları birbirine kırdırmak, köleleştirmek ve efendilerinin azami kârı için onları kullandığını anladıkları ve sömürge politikalarının bir cinayet olduğu bilinci dünya emekçi kitlelerinin kalbine yerleştiği gün burjuvazinin iktidarı son bulacaktır.” (ATABE, Cilt 10, 2003, s.64) 

Mustafa Kemal tercihini çok bilinçli bir biçimde yaptı. 
Bir tarafta emperyalist ülkelerdeki işçi sınıflarının desteklediği sosyal demokrasi vardı. Bu ülkelerin işçi sınıfları emperyalist zulme ve sömürüye ortak olmuşlardı; bu anlayışlarını “sosyal demokrasi” olarak ifade ediyorlardı. 

Diğer tarafta, sosyal demokrasinin Marksist özünü ihtilalci bir çizgide geliştiren komünistler vardı ve o dönemin komünistlerinin öncelikli çabası Sovyet Rusya’yı yaşatmaktı. 
Mustafa Kemal, Türkiye’nin milli demokratik devrimini 6 Ok’ta ifade edilen anlayışlar temelinde geliştirmeyi tercih etti. 

“Sosyal demokrasi” demedi, “halkçılık” dedi.

Sosyal demokratlar emperyalizmin savunucusudur
Yıldırım KOÇ / Aydınlık / 13.04.2015

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın verildiği yıllarda emperyalist ülkelerin sendikalarının üst örgütü, Uluslararası Sendikalar Federasyonu veya Amsterdam Enternasyonali idi. Bu örgütün politikası tipik sosyal demokrattı. Bu örgütün tüzüğünde 1930’lu yılların başlarına kadar üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti savunuluyordu. Ancak bu örgüt iki dünya savaşı arasındaki dönemde sömürgeciliğe karşı çıkmadı. Anadolu’da verilen bağımsızlık mücadelesine destek olmamanın ötesinde, böyle bir mücadeleyi gündemine bile almadı.  

SOSYAL DEMOKRATLAR SÖMÜRGECİYDİ 
İngiltere’de sosyal demokrasinin merkezi İngiliz İşçi Partisi’dir. Bu parti tüm yaşamı boyunca sömürgeci oldu. ilk kez 1924 yılında iktidara geldi. Ardından 1929-1931 döneminde iktidardaydı. Bu yıllarda sömürgeciliğin tasfiyesi için hiçbir girişimde bulunmadı. Tam tersine, bazı reformlarla sömürge sistemini sürdürmeye çalıştı.  

İngiliz İşçi Partisi 1945-1951 döneminde tek başına iktidardaydı. Bu yıllarda İngiliz sömürgelerine bağımsızlık verildi. Ancak bu bağımsızlık, sosyal demokratların bağımsızlıkçı politikalarından değil, İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin çok büyük yenilgiler alması ve sömürge halklarının gerek İngilizler, gerek Japonlar tarafından silahlandırılmasının sonucuydu.  
İngiliz İşçi Partisi yönetimindeki İngiltere’nin Hindistan’da yaptığı zulüm de bu yıllardadır. Ayrıca Hindistan’ın ve Pakistan’ın bölünmesi ve bölgede büyük etnik ve dinsel kavgaların yaşanmasında da İngiltere’nin rolü büyüktür. 
Sömürgeci Fransa’nın tarihinde de sosyal demokratların emperyalist sistemi destekleyici politikaları hakimdi.  
Fransa, Güneydoğu Asya, Kuzey Afrika ve diğer yerlerdeki sömürgelerinden aktardığı ekonomik artık sayesinde Fransız işçi sınıfının devrimci özelliklerini yok etti, onları kapitalizmin mezar kazıcıları olmaktan emperyalizmin ve kapitalizmin payandalarına dönüştürdü. Fransız sömürgelerinde Fransa’ya karşı yürütülen bağımsızlık savaşlarında Fransız sosyal demokratlarının tavrı sömürüden ve zulümden yana oldu.  

Sömürgeci Belçika ve Hollanda’daki sosyal demokratların tavrı da farklı değildi. Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde bu ülkelerin sosyal demokratları veya sosyalistleri de bu ülkelerin sömürgelerinin bağımsızlık çabalarına karşı emperyalizmi destekledi. 

SOSYAL DEMOKRATLAR EMPERYALİZMİN DESTEKÇİSİDİR 
Günümüzde Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika, Hollanda, İsviçre, Japonya gibi ülkelerdeki sosyal demokratlar, ancak kendi milli çıkarları zarar gördüğünde emperyalizmin bazı politikalarına karşı çıkmaktadırlar. Saldırgan bir pakt olan NATO’nun günahları sosyal demokratlar tarafından da paylaşılmaktadır. 

Sosyal demokrasi, kapitalizmin, işçi sınıfını emperyalist sömürü sayesinde sistemle bütünleştirmesinin ve emperyalist sömürü için işçi sınıfının desteğini seferber etmesinin siyasi ifadesidir. Sosyal demokrasinin refah devleti ve yüksek hayat standardının arkasında emperyalist sömürü ve zulüm vardır. 
Emperyalist sömürünün engellenmesiyle ülke kaynaklarının ülke halkının yararına kullanılması ise halkçılıktır. 

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaşadığı dönemde sosyal demokrasi kendi içinde ayrışmış ve varlığını “sosyal demokrasi” olarak sürdürenlerin niteliği iyice teşhir olmuştu.  
Mustafa Kemal, sosyal demokratlarla işbirliği yapmadı; komünistlerle işbirliği yaptı. Mustafa Kemal kendi çizgisini “sosyal demokrat” olarak nitelendirmedi; “halkçı” ve “devletçi” olarak nitelendirdi.
 
*********
 
 
Sosyal demokrasi ve anti-emperyalizm
Örsan K.ÖYMEN / Aydınlık / 19.04.2015

8 Mart 2015 tarihli “Sosyal Demokrasi Nedir?” ve 22 Mart 2015 tarihli “Atatürk, Sosyal Demokrasi ve Komünizm” başlıklı yazılarımda, komünizmin kapitalizmden nasıl ayrıldığını, 1950’lerden sonra gelişen sosyal demokrasinin, kapitalizm ile komünizmin bir sentezi olduğunu, Atatürk’ün halkçılık ve devletçilik ilkelerinin de komünizmle değil, sosyal demokrasiyle bağdaştığını anlatmıştım. Bunun üzerine, aynı gazetede, bu düşüncelere karşı çıkan yazılar yayınlandı. Bir medya organında, diyalektik bir ortamın oluşması, hem düşüncelerin gelişmesi açısından, hem de gazetelerin ve televizyonların bir propaganda aracına dönüşmesinin önlenmesi açısından çok önemlidir. Ancak bu diyalektik ortam oluşurken, okurları yanıltmamak, okurlara gerçek dışı şeyler aktarmamak, ideolojimiz ne olursa olsun, olguları çarpıtmamak, insanları haksız yere suçlamamak, onları yapmadıkları şeylerle itham etmemek, yanıltıcı genellemelerden kaçınmak gerekir. 
Örneğin, bir yazıya, “Sosyal Demokratlar Emperyalizmin Savunucusudur” biçiminde bir başlık atmak, yazının içerisinde de, bazı sosyal demokrat politikacıların ve bazı sosyal demokrat partilerin, tarihin belli dönemlerinde emperyalizmle uzlaştıklarına dair örnekleri cımbızla çekip genellemek, bazı tikel örnekler üzerinden, sosyal demokratları tümel bir biçimde emperyalist olarak damgalamak, kamuoyunu aydınlatmak mıdır, yoksa kamuoyunu yanıltmaya yönelik propaganda yapmak mıdır? 

SSCB Devlet Başkanı Stalin, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Hitler ile işbirliği yaptı diye, “Komünistler Faşizmin Savunucusudur” sonucuna varabilir miyiz? Çin Devlet Başkanı Mao, Vietnam’a bomba yağdıran ABD Devlet Başkanı Richard Nixon ile işbirliği yaptı diye, “Komünistler Kapitalizmin ve Emperyalizmin Savunucusudur” sonucuna varabilir miyiz? Elbette varamayız. Hatta bırakın genel olarak komünistleri, Stalin ve Mao’nun şahsı için bile bunu söyleyemeyiz. 

Sosyal demokratlar emperyalizmin savunucusu ise, ABD yönetimlerinin, Latin Amerika, Asya ve Afrika’daki emperyalist politikalarına şiddetle karşı çıkan; Küba devriminden sonra bu ülkeyi (Varşova Paktı ülkeleri liderleri dışında) ilk defa ziyaret eden batılı lider olan; Küba devrimini ve üçüncü dünya ülkelerinin özgürlük mücadelelerini destekleyen; sömürgeciliğe her koşulda karşı çıkan; ABD’nin Vietnam’ı işgaline ve burada gerçekleştirdiği katliamlara yönelik en sert muhalefeti yapan liderlerden birisi olan; El Salvador ve Nikaragua’daki ABD destekli askeri diktatörlüklere karşı savaşan gerilla hareketlerine maddi ve manevi destek veren İsveç Sosyal Demokrat Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Olof Palme emperyalist miydi? 

Sosyal demokratlar emperyalizmin savunucusu ise, “Soğuk Savaş” yıllarında, NATO üyesi bir ülkenin Başbakanı olduğu halde, Varşova Paktı ülkeleriyle diyalog geliştirilmesi ve işbirliği yapılması gerektiğini savunan Almanya Sosyal Demokrat Partisi Genel Başkanı Willy Brandt emperyalist miydi? Sosyal demokratlar emperyalizmin savunucusu ise, afyon ekimi ve Kıbrıs’a müdahale konusunda ABD’ye meydan okuyan CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit emperyalist miydi? Irak’ın işgali sürecinde 60 bini aşkın ABD askerinin Türkiye’de konuşlanmasını öngören “1 Mart tezkeresi”nin TBMM’den geçmesini engelleyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal emperyalist miydi? 
Dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde sosyal demokrat partiler bulunuyor. Sosyalist Enternasyonel’e üye olan bu partilerin yüzlercesi ve üyelerinin milyonlarcası emperyalizme karşı her zaman sağlam bir duruş sergilediler. Bu partilere ve onların onlarca milyon üyesine “Sosyal demokratlar emperyalizmin savunucusudur” denmesi, onlara yapılabilecek en büyük hakaretlerden birisidir. Böyle bir iftirayı hiçbir gerçek sosyal demokrat kabul etmez. 

Atatürk’ün kendi ideolojisini neden sosyal demokrasi olarak nitelendirmediğine gelecek olursak: 1)Atatürk döneminde Avrupa’daki sosyal demokrat partiler Marksist kökenlerinden tamamıyla kopmamıştı ve Atatürk Marksist ve komünist değildi. Eduard Bernstein’ın devrim yerine evrim kavramını tercih etmesiyle birlikte bir uzaklaşma başlamıştı, ancak Marx’tan asıl kopuş 1959 yılında, SPD’nin Bad Godesberg Kurultayı’nda gerçekleşti. 2)1920’lerde ve 1930’larda Avrupa’daki bazı sosyal demokrat partiler, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı yeterli bir direnç ortaya koymamışlardı. 
“Sosyal demokrasi Avrupa’ya aittir, biz milli olalım” gibi bir tavırla sosyal demokrasi hedef haline getiriliyorsa, o zaman “altı ok”tan da vazgeçmek gerekir. Çünkü söz konusu altı ilkenin tamamı, 1789 Fransız devrimiyle başlayan süreçte Avrupa’da gelişmiş ilkelerdi. Bunları icad eden Atatürk değildi. “Milli olmak” adına evrensel değerleri ıskalamak, sosyalizmden de, Atatürk’ten de uzaklaşmak anlamına gelir.