Yıldırım Koç / Aydınlık / 16.03.2015
Kemalist Devrim, Türkiye’nin milli demokratik devriminin zirvesiydi. Tüm demokratik devrimlerin ve Kemalist Devrim’in üç temel hedefi vardır.
Bağımsız bir milli devletin kurulması.
Bu milli devletin sınırları içindeki halkın bir millete dönüştürülmesi.
Kralların, padişahların, halifenin, aristokrasinin, aşiret reislerinin, toprak ağalarının, kilisenin, din adamlarının, şeyhlerin kulluğundan insanların ve erkeklerin kulluğundan kadınların kurtarılması.
Demokratik devrim, insanlığın gelişiminde mutlaka geçilmesi gereken bir aşamadır.
Ancak bu aşamadan geçilebilmesi, hayat bu süreci zorladığında başarılabilir.
EMPERYALİZME KARŞI MÜCADELE
Türkiye’nin demokratik devrimi, emperyalizme karşı mücadele temelinde gelişti.
Emperyalizm Osmanlı’yı parçalamak istiyordu. Osmanlı’yı ayakta tutmak isteyen Mithat Paşa ve arkadaşları ve ardından Talat Paşa ve arkadaşları, milli bir devlet kurmaya, bir millet oluşturmaya ve insanları kulluktan kurtarmaya çalıştılar.
Bu çabaları önemliydi; ancak şartların olgunlaşmamasına bağlı olarak, başarıları çok sınırlı kaldı.
Emperyalizmin açık saldırısı ve Mustafa Kemal Paşa’nın dehası, Türkiye demokratik devrimine Kemalist Devrim’in damgasını vurmasını sağladı.
Her demokratik devrim aynı zamanda bir sınıflar mücadelesidir.
Dünya demokratik devrimler tarihinde 1568-1648 Hollanda devrimi, 1640 İngiliz Devrimi, 1776 Amerikan Devrimi, 1789 Fransız Devrimi, gelişen kapitalizmin yarattığı burjuvazinin aristokrasiye karşı mücadelesinde halkı arkasına almasıyla sağlandı. Bu nedenle, bu demokratik devrimler birer “burjuva demokratik devrimleri” idi.
Türkiye’nin demokratik devrimi ise emperyalizme karşı bir varoluş mücadelesiyle gelişti. Bu nedenle Türkiye’nin demokratik devrimi bir “burjuva” devrimi değil, bir “milli demokratik devrim”dir.
ÇOK ZAYIF İŞÇİ SINIFI
Bu “milli” devrim gerçekleştirilirken, işçi sınıfı çok zayıftı. Halkın yüzde 80’i köylerde yaşıyordu.
Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında, 1921 sanayi sayımına göre, İstanbul, İzmir, Adana ve Bursa gibi yerler dışında “millî hudutlar içinde” 33 bin işyerinde toplam 76.213 işçi çalışıyordu. İşyeri başına düşen ortalama işçi sayısı, 2,53’tü. Diğer bir deyişle, bu işletmeler, gerçek anlamda birer kapitalist işletme olmaktan çok, esnaf ve sanatkâra ait işyerleriydi.
Bu dönemde işçilerin önemli bölümü tam olarak mülksüzleşmemiş veya yeniden toprak sahibi olabilme veya kendilerine ait işyeri açabilme olanağına sahip ücretlilerdi.
1927 yılında bir sanayi sayımı yapıldı. Bu sayımın sonuçlarına göre, Türkiye’de 65.245 işletmede 257 bin kişi çalışıyordu. Bu işletmelerin yüzde 36’sı tek kişilikti, yalnızca işyerinin sahibi çalışıyordu. İşletmelerin yüzde 8’inde ise, yalnızca işyeri sahibi ve aile üyeleri bulunuyordu. İşletmelerin diğer yüzde 36’lık bölümünde, işyeri sahibi dahil, 2-3 kişi çalışıyordu. 4 ve daha fazla sayıda kişinin çalıştığı işyerlerindeki 166 bin kişiden 11 bini patron, geri kalanı işçiydi. Tüm Türkiye’de, çalışan kişi sayısının 100’ün üstünde olduğu işyeri sayısı 155 idi.
Emperyalist güçler ve onların taşeronları, yüzde 80’i köylü olan bir ülkede insanların canına, değerlerine ve malına saldırınca, devrimci mücadele köylülerden kurulan orduyla başarıldı. Ancak köylülük, bu devrimi koruyacak ve daha ileriye götürecek bir birikime, programa, örgütlenmeye sahip değildi. Kapitalizm gelişmemişti. İşçi sınıfı çok zayıftı.
Kemalist Devrim, işçi sınıfının gelişmediği yoksul bir ülkede, eğitim düzeyi geri bir halkla bir mucize yarattı.
Günümüzde Kemalist Devrim ve işçi sınıfı
Yıldırım Koç / Aydınlık / 17.03.2015
Kemalist Devrim veya Türkiye’nin milli demokratik devrimi Atatürk’ün ölümünden ve özellikle de 1946 yılından itibaren rayından çıkarıldı; karşı-devrim süreci başladı.
Özellikle AKP iktidarları döneminde, Kemalist Devrim’in üç temel hedefi tehdit altına sokuldu.
Günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığı ve üniter devlet yapısının bütünlüğü tehdit altındadır.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkı olan Türk milletinin bütünlüğüne saldırılmaktadır.
Türkiye’de yaşayan insanları emperyalistlerin, AKP’nin, cemaat ve tarikat şeyhlerinin, ağaların, aşiret reislerinin, sermayedarların kulu/kölesi yapma çabaları yoğunlaşmıştır; kadınların Kemalist Devrim sürecindeki kazanımları tehdit altındadır.
KEMALİST DEVRİMİN TEMEL GÜCÜ İŞÇİ SINIFIDIR
Ancak bu kez Kemalist Devrim’in dayanacağı temel güç köylülük değildir.
1920’li yıllardan 1946 yılına kadar, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 80’i köylerde yaşıyordu. Köyler ve hatta kentler arasında ulaşım çok yetersizdi. Farklı köken ve inançlardan insanlardan bir millet yaratma sürecinde Kemalist iktidarın elinde sinema, televizyon, internet yoktu; okuma yazma bilenlerin sayısı sınırlıydı; radyo fazla yayılmamıştı. Farklı köken ve inançtan insanlar arasında yüzyılların getirdiği önyargılar etkiliydi. Halkın büyük bölümü, kendi toprağını işleyen köylü veya kendisine ait dükkanda çalışan esnaf sanatkardı.
Günümüzde ise Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 80’i kentlerde yaşamaktadır ve yaklaşık yüzde 70’i hayatını işgücünü satarak kazanmaktadır. İşçidir, memurdur, sözleşmeli personeldir, geçici personeldir (4/C). Ayrıca, işgücünü satma çabasında olup da bunu başaramayan işsizler vardır. Bunların tümü işçi sınıfıdır. Bir de işçi ve memur emeklilerinden oluşan milyonlar vardır.
Günümüzün insanları, dünyada ve Türkiye’deki gelişmeleri izleyen, her türlü teknolojik gelişmeye açık bir kitledir. Ülke içi ve uluslararası nüfus hareketliliği yüksektir. Örgün eğitim düzeyi çok yükselmiştir. İnsanların bilgi, bilinç ve sınıf mücadelesinde deneyim düzeyleri, Atatürk dönemiyle kıyaslanamayacak kadar ileridir.
Diğer taraftan, Türkiye’ye, vatanımıza yönelik saldırıdan en fazla zarar görecek olan, nüfusumuzun yaklaşık yüzde 70’ini oluşturan işçi sınıfımızdır.
İŞÇİ SINIFIMIZIN ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELESİ
İşçi sınıfımızın en önemli sorunlarının kaynağında emperyalist sömürü ve saldırı yatmaktadır.
Türkiye güçlü ve potansiyeli çok yüksek bir ülkedir; emperyalist sömürü engellenebilirse, işçilerin çalışma ve yaşama koşulları hızla iyileştirilebilecektir.
Türkiye’yi ve halkımızı soyanların servetlerine el konsa ve devlete aktarılsa, Türkiye’de herkese insanca yaşama olanağı kolayca sağlanacaktır.
İşsizliği, özelleştirmeyi, taşeronluğu, esnek çalışmayı, kiralık işçiliği, vb. dayatan, öncelikli olarak emperyalist güçlerdir. Türkiye’deki sermayedar sınıf ve siyasi iktidar, arkalarını emperyalist güçlere dayamadan bu konularda başarılı olamaz.
Türkiye’nin parçalanması ve Türk milletinin (Türkiye halkının) bölünüp birbirine kırdırılması, sınıf bilincine ve işçi sınıfının mücadelesine en büyük darbeyi indirecek tehditlerdir. İnsanların kullaştırılması da işçi sınıfını köleleştirmenin aracıdır.
Bu koşullarda, Kemalist Devrim’i, işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda daha da geliştirerek koruyacak temel güç, işçi sınıfımızdır.
Kemalist Devrim geliştirilerek korunmadan da işçi sınıfının çıkarları korunamaz.
İşçi sınıfı mücadeleye katılmadan, Kemalist Devrim korunamaz.
Hiç yorum yok :
Yeni yorumlara izin verilmiyor.