Türkiye’de
çok partili hayata geçildiği 1946 yılından bu yana uygulanan seçimlerde,
parlamentoda “temsil sorunu” hep gündemde olmuştur. 1960’lara kadar uygulanan
çoğunluk sistemi küçük partilerin temsilini zorlaştırdığı, çoğunlukçu bir
demokrasiye yol açtığı için eleştirilmiştir. Bu tarihten sonra uygulanan nispi
temsil sisteminde ise, istikrarlı yönetimler oluşturmak amacıyla getirilen seçim
çevresi ve genel baraj uygulamaları, temsilde adaleti engellediği gerekçesiyle
tartışılmıştır. Seçim çevresi barajı hem 1961 Anayasası hem de 1982 Anayasası
dönemlerinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Buna karşın genel
baraj uygulaması hem Anayasa Mahkemesi hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından serbest seçim hakkını ihlal etmediği şeklinde yorumlanmıştır.
Milletvekillerinin partiler arasında
dağılımına ilişkin hesaplama biçimi bakımından seçim sistemleri çoğunluk sistemi, nispi temsil
sistemi ve karma sistemler olarak üçe
ayrılmaktadır. Bir seçim çevresinde en çok oyu alan partinin aday ya da
adaylarının tümünün seçimi kazanmasına yol açan sisteme çoğunluk sistemi; alınan oy oranına göre milletvekillerinin
paylaştırıldığı sisteme nispi temsil sistemi; bu
iki sistemin birlikte uygulandığı sistemlere karma
sistemler denmektedir. Seçim çevrelerinin bir aday seçilecek şekilde dar
ya da bir den fazla adayın seçilmesine imkan verecek şekilde geniş olmasına
göre “tek isimli-listeli seçim” şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Milletvekili
paylaşımının tek oylama ile yapılması ya da ikinci bir oylama sonucunda
yapılmasına göre “tek turlu-iki turlu seçim” sistemi uygulanabilmektedir.
Cumhuriyet Tarihinde Milli Kalkınma Partisi’nin 18 Temmuz
1945 ve Demokrat Parti’nin 7 Ocak
1946 tarihinde kurulması sonrası 21 Temmuz 1946 yılında yapılan seçimler üç
partinin katıldığı ilk çok partili seçim olmuştur. Bu seçimlerde 5 Haziran 1946 tarih ve 4918 sayılı “Milletvekili Seçim
Kanunu” uygulanmıştır. Bu kanun ile ilk defa tek dereceli seçim sistemine geçilmiştir. Bu tarihten sonra
Türkiye’de yapılan seçimlerde hep tek dereceli seçim sistemi uygulanmıştır.
1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde de yine tek
dereceli çoğunluk sistemi uygulamıştır.
Çok partili hayata geçildikten sonra yapılan
1946, 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde, üç veya dört partinin katıldığı çoğunluk
sistemi uygulanmıştır. Bu dönemde uygulanan çoğunluk sistemi parlamentoda iki
partinin temsiline yol açarken, bir partinin aldığı oydan çok fazla temsil
edilme imkanı sağlamıştır. 1950 Seçimlerinde DP % 53.35
oy oranıyla TBMM’de %83.57’lik bir temsil ve 408 sandalye kazanırken, CHP %39.78 oy oranıyla %14.40’lık bir temsil ve 69 sandalye
kazanabilmiştir. 1954 Seçimlerinde DP % 56.61 oy oranı ile %92.98 temsil ve
503 sandalye, CHP % 34.78 oy oranı ile %5.52 temsil ve 31 sandalye
kazanabilmiştir. 1957 Seçimlerinde DP %47.70 oy oranı ile %69.50 temsil ve
424 sandalye, CHP ise %40.82 oy oranı ile %29.18 temsil ve 178 sandalye elde
edebilmiştir.
26 Nisan 1961 tarih ve 298 Sayılı
“Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun” ile ilk defa
nispi temsil sistemine geçilmiştir. Nispi
temsil sistemine geçilmesinde önemli bir etken de önceki dönemde uygulanan
çoğunluk sisteminin bir partinin mutlak üstünlüğüne yol açan “çoğunlukçu bir
demokrasi” anlayışını ortaya çıkarmasıdır. Parlamentoda çoğunluğu tek başına
elinde bulunduran parti kendisini tek başına “milli iradenin temsilcisi” olarak
görmeye başlamıştır. Dolayısıyla nispi temsil sistemine geçilerek parlamentoda
daha çok partinin temsil edilebilmesi ve tek partinin kendini milli iradenin
temsilcisi olarak görmesinin engellenmesi amaçlanmıştır.
Bu dönemde nispi temsil sistemi, iki
meclisli Parlamentonun Temsilciler Meclisi için yapılan seçimlerde
uygulanmıştır. 306 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu ile
Temsilciler Meclisi seçimleri için bölgeli barajlı D’Hondt sistemi; 304 sayılı
Kanunla Cumhuriyet Senatosu seçimlerinde basit çoğunluk sistemi uygulanmıştır.
Ancak 477
sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile her iki meclis içinde nispi temsil
sistemine geçilmiştir. Askeri müdahale sonrası nispi temsil sistemi ile
yapılan seçimlerde CHP %36.7, AP %34.8, CKMP % 14.0 ve YTP % 13.7 oy almıştır.
Bölge barajlı D’Hondt sisteminin küçük partilerin temsilini engellediği ve iki
büyük partinin parlamentoda etkin olmasını sağladığı gerekçesi ile 1965 yılında yapılan seçimlerde 533 sayılı Kanunla yapılan
değişiklik ile “Milli Bakiye” sistemine geçilmiştir. Milli Bakiye
sistemi ile yapılan 1965 seçimlerinde, AP % 52.9, CHP % 28.7, CKMP % 2.2, MP %
6.3, TİP 3.0, YTP 3.7 oy almıştır.
Barajın uygulandığı 1961 seçimlerinde hiçbir
parti tek başına iktidara sahip olamamış ve koalisyon hükümeti kurulmuştur.
Oysa barajın uygulanmadığı
1965 seçimlerinde Parlamentodaki parti sayısı artmış, ancak istikrarlı bir
hükümetin oluşması açısından her hangi bir engel söz konusu olmamıştır. AP
oyların %52.9’unu alarak tek başına hükümet olabilmiştir. Bu da her zaman
barajın istikrarlı bir hükümete, barajsız seçim sisteminin de istikrarsız
hükümetlere yol açabileceği varsayımını çürütmektedir.
12 Ekim 1969 seçimleri öncesi 20.03.1969
tarih ve 1036 sayılı Kanun ile mille bakiye sistemi yerine “Çevre Barajlı
D’Hondt” sistemine tekrar dönülmüştür. Anayasa Mahkemesi kanunun baraja
ilişkin hükümlerini Anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir. Bu iptal kararı üzerine 1969 seçimleri barajsız D’Hondt
Sistemine göre yapılmıştır. Bu seçimler sonrası, parti sayısında bir
artış görülmekle beraber sadece iki parti oyların %10’nu aşabilmiştir. Bu
seçimlerde AP %46.5, CHP % 27.4, GP %6.6, MHP %3.0, MP %3.2, TBP %2.8, TİP
%2.7, YTP %2.2 oy almıştır. AP barajsız nispi temsil sistemine rağmen tek başına
hükümeti kurabilmiştir.
Ancak aynı seçim sistemiyle gidilen 1973
seçimlerinde sonuç değişmiştir. Bu
seçimlerde, CHP %33.3, AP % 29.8, DP % 11.9, MSP %11.8, CGP % 5.3, MHP %3.4,
TBP %1.1 oy almıştır. Seçim sistemi aynı olduğu halde tablodaki bu değişiklik
“1970 Askeri Mıhtırası” ile açıklanabilir. Askeri Mıhtıra sonrası AP iktidardan
ayrılmaya zorlanmış ve sonrasında ordu desteğinde bir “partiler üstü hükümet”
kurulmuştur. Bu AP’nin bölünmesine ve DP’nin kurulmasına yol açmıştır.
12 Eylül 1980
askeri müdahalesinin temel gerekçelerinde biri “Rejimin temel müessesesi olan
parlamentonun görevini yapamaz hale getirildiği ve demokratik sistemi normal
olarak işletebilecek yolların kapandığı”dır. Parlamentonun görevini yapamaz
hale gelmesinde parlamentoda küçük partilerin temsil edilmesi ve istikrarsız
hükümetlerin kurulması gerekçe olarak gösterilmiştir.
Türkiye’de milletvekili seçim sistemi ve usulü, 10 Haziran 1983 tarih ve 2839 sayılı “Milletvekili Seçim Kanunu” ile düzenlenmiştir.
Kanun’un 2. maddesinde “Seçim sistemi ve usulü” kenar başlığı ile şu düzenlemeye
yer verilmiştir: “Milletvekili seçimi tek derecelidir. Seçim nispi temsil
sistemine göre,
genel, eşit ve gizli oyla, bütün yurtta aynı günde yargı
yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçmen oyunu tam bir serbestlik içinde
kullanır. Oyların sayımı, dökümü ve tutanaklara bağlanması, açık olarak
yapılır.” Kanunun “Genel Baraj ve hesaplanması” kenar başlıklı 33. maddesinde,
genel baraj şu şekilde düzenlenmiştir: “Genel seçimlerde ülke genelinde, ara seçimlerde seçim
yapılan çevrelerin tümünde, geçerli oyların %10’unu geçmeyen partiler
milletvekili çıkaramazlar.
Bir siyasi parti listesinde yer almış bağımsız adayların
seçilebilmesi de listesinde yer aldığı siyasi partinin ülke genelinde ve ara
seçimlerde seçim çevrelerinin tümünde yüzde onluk barajı aşması ile mümkündür.”
Bu
düzenleme ile genel seçimlerde ülke genelinde ve ara seçimlerde de seçim
yapılan çevrelerin tümünde geçerli oyların %10’unu geçemeyen partiler
milletvekili çıkaramamaktadır. Aynı baraj, bir siyasi partinin listesinden
seçime katılan bağımsız aday içinde geçerlidir. Genel baraj sayısı
hesaplanırken gümrük kaplarındaki seçim kurullarından gelen oylarda hesaba
katılmaktadır.
Milletvekili Seçim Kanunu’nun 34.
maddesi 2. fıkrasında bir de “Seçim çevresi barajı” öngörülmüştü. Bu fıkraya
göre, “Bir seçim çevresinde, kullanılan geçerli oyların
toplamının, o çevreden çıkacak milletvekili sayısına bölünmesiyle elde edilecek
sayıdan az oy alan siyasi partilere ve bağımsız adaylara milletvekili tahsis
edilmez.”.
Böylece, bir parti ülke genel barajını aşmış olsa bile,
seçim çevresi barajını aşamaması halinde o çevreden milletvekili
çıkaramamaktadır. Ancak “seçim çevresi barajına”
ilişkin bu hüküm, Anayasa Mahkemesi’nin E. 1995/54, K.1995/59 sayılı ve
18.11.1995 tarihli kararı ile iptal edilmiştir.
Genel barajı aşan siyasi partiler ve
bağımsız adaylar arasında milletvekilliklerinin paylaştırılması Milletvekili
Seçim Kanunu’nun 34. maddesinin 3. fıkrasında öngörülen D’Hond’t sistemine göre yapılmaktadır.
Bu sistemde herhangi
bir partinin listesinden seçime katılmayan “bağımsız adaylar”, ülke genel
barajına dahil olmadan, belli bir seçim çevresinden seçilebilme şansına
sahiptir. Ülke
genel barajını aşan partilerle birlikte, o seçim çevresinde milletvekili paylaşımına
katılmaktadırlar. Dolayısıyla ülke genel barajını aşan bir partinin adayından,
belli bir seçim çevresinde yüksek oy alan bir bağımsız adayın seçilme şansı
oldukça yüksektir. Bu da ülke
genelinde barajı aşamayan ancak belli bölgelerde güçlü olan bir partinin,
bağımsız adaylarla seçime katılması halinde, milletvekili çıkarma şansını
güçlendirmektedir.
Türkiye’de 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde
uygulanan çoğunluk sistemi ile parlamentodaki çoğunluk ile muhalefet arasında
“kurumsal dengenin” sağlanamadığı ifade edilmiştir. Bu dengesizlik 1960
darbesine yol açmış, darbe sonrası siyasal çoğulculuğu güçlendirmek ve siyasal
sistemi güçlendirmek amacıyla D’Hondt sistemine geçilmiştir. Bu sistemin
uygulandığı 1965 ve 1969 seçimleri sonrası Parlamentoda küçük partilerin
temsili yanında istikrarlı çoğunluklar yakalanabilmiştir. Ancak aynı sistemin
uygulandığı 1973 ve 1977 seçimleri sonrası istikrarlı hükümetler
kurulamamıştır. Bu dönemler istikrarsız koalisyon hükümetleri ile anılır
olmuştur.
1970’li yıllarda ortaya çıkan istikrarsız yönetimler sonrası
yaşanan 1980-1983 askeri müdahale dönemini takiben 13 Haziran 1983 tarihinde
2839 sayılı kanun ile iki barajlı nispi temsil sistemi kurulmuştur. %10’luk
ulusal baraj yanında “seçim çevresi barajı” da getirilmiştir. Anayasa Mahkemesi
1995 tarihli kararı ile seçim çevresi barajını iptal etmiştir. Türkiye’de 1983
seçimlerinden bu yana %10’luk baraj uygulanmakla birlikte Parlamentoda ikiden
fazla parti temsil edilebilmiştir. 1987 Seçimlerinde Anavatan partisi yanında
iki parti, 1991 tarihli seçimlerde 5 parti, 1995 seçimlerinde 5 parti ve 1999
seçimlerinde yine 5 parti parlamentoda temsil imkanı bulabilmiştir. 2002
Seçimlerinde ise iki partili bir parlamento ortaya çıkmıştır. 1991 Seçimlerinde
Halkın Emek Partisinin 18 adayı SHP listelerinden Parlamentoya girmiş ve daha
sonra istifa ederek HEP’i parlamentoda temsil etmişlerdir.
Yrd.Doç.Dr. Abdurrahman EREN
Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi