Kavramlar saf, naif ve bilimsel değildir. Kavramlar, güç istencinin söylemleridir. Söylemler güç istencinin düzenekleridirler. Soy kütük çalışmasının en önemli özelliklerinden biri saflığın, naifliğin arkasına sığınarak ifadelendirilen söylemlerin arkasındaki güç istencinin açığa çıkarılmasıdır.
Hepimiz “sosyalizm” ve
“sınıf” vb. “büyük abi” kavramları tanırız. Bu “büyük abi” kavramların
hegemonyası karşısında herkes esas duruşa geçer. “Büyük abi Türkiye solu”
eskiden beri Kürt Özgürlük Hareketi’nin “sosyalist” ve “sınıfsal” bir bakış
açısına sahip olmadığı doğrultusunda örtük bir eleştiriye sahiptir. Bu eleştiri
Kürt Özgürlük Hareketi’nin herkesi etkilemeye başladığı günümüz boyutunda
örtüklükten çıkmış açık hale gelmiştir. Özellikle “Rojava” Devrimi’nden ve
“demokratik özerklik” kavramının güncelleşmesinden sonra daha da
yoğunlaşmaktadır.
Rojava Devrimi’nin
devrim olmadığı, “demokratik özerklik”in sosyalist ve sınıfsal bir bakış
içermediği doğrultusundaki eleştiriler yanılsamalı ve yanlıştır. Hele bu eleştiriler
cahil cesareti ile yapıldığında sabırdan başka sığınacak yer kalmamaktadır.
Söylenecek tek söz “Allah, kimseyi cahil cesareti karşısında çaresiz
bırakmasın!” İyi bilinmelidir ki Kürt Özgürlük Hareketi devrimci değerlere
saygısını hiçbir zaman yitirmeden, bu değerleri içererek aşma cesaretini
göstermekten kaçınmayacaktır.
Sosyalizm kavramı
“demokratik özerklik” kavramından geri bir kavramdır. “Bizim gibi Komünistler”
bunu söylemekten asla geri durmayacaktır. Demokratik özeklik kavramı komünalist
demokrasidir ve “sosyalizm” kavramına değil “komün”, komünalizm ve “komünizm”
kavramına daha yakındır.
Dünyanın en güçlü
kızıl ordusuna, en derin polis gücüne ve devletine sahiptik. Dünyanın üçte
birini emperyalizmden koparmıştık. Fakat çözüldük, çürüdük ve çöktük. Bu hikâye
sosyalizm kavramının hikâyesidir. Yaşadığımız dünyada bu kadar acı çekiliyorsa
en önemli nedenlerinden biri bu hikâyedir. Türkiye solu, çözülen, çürüyen ve
çöken bu sosyalizmle hesaplaşamadı. Solun genel zekâsında bir sıçrama
yaratamadı. Bu hikâyeden ders çıkaran demokratik özeklik kavramı, solun genel
zekâsında bir sıçramayı ifade eder. Bu sıçrama içinden geçerken böylesi
gerilimleri yaşamak kaçınılmazdır.
Çözülen, çürüyen ve
çöken sosyalizmden bahsederken itirazları; “Hayır! Reel sosyalizmden
bahsetmiyoruz. Biz farklı bir sosyalizmden bahsediyoruz” diyen sesleri duyar
gibiyim. Reel sosyalizm bir biçim değil yapısal bir gerçektir. Bu yapısal
problem üzerine düşünmeden bir adım ileriye gidilemez.
Eleştiri Rojava
Devrimi’nin liberal bir toplumsal mülkiyet ilişkisi içinde olduğundan dolayı
sosyalist olmadığı yönündedir ve basit bir soru üzerinden yola çıkılmaktadır:
“Üretim araçları üzerindeki mülkiyet emekçilere mi aittir yoksa değil midir?”
Doğru ve yanlışın alanı yanıtta değil sorudadır. Soru yanlıştır. Sosyalizm
kavramının demokratik özerklik kavramından geri bir kavram olduğunu gerçeği bu
soruda yatar.
Marx sermaye ortadan
kaldırılmasına rağmen ücretli emeğin devam ettirilmesinin saçmalık olduğunu
ifade eder. Sermayenin ortadan kaldırılması ücretli emeğin reddidir. Bu
bağlamda mülkiyet ilişkileri ücretli emeğin reddi ile doğrudan
ilişkilendirilmelidir. O zaman soruyu şu biçimde sormalıyız:
“Ücretli emeğin
reddine dayanan mülkiyet ilişkileri nedir ve ücretli emeğin reddi politik mi
yoksa ekonomi politik bir erek midir?”.
Sosyalizm kavramının
“ücretli emeğin reddine dayalı mülkiyet ilişkileri nedir?” sorusuna yanıtı
yoktur. Nedeni ikinci soruda yatar. Sosyalizm kavramı ücretli emeğin reddini
politik bir süreç olarak değil komünizmin içinde bile olsak ekonomi politik bir
erek olarak görür. Bu bağlamda sosyalizm kavramı liberal ekonominin değer
teorisinden çıkamamıştır.
Burjuva, sermayenin
kişiselleşmiş biçimidir. Sermayenin kişiselleşmiş biçimini ortadan
kaldırdığınızda sermaye ortadan kalkmaz. Mülkiyet ilişkilerini sermayenin
kişilikleşmiş biçimi burjuvadan aldığınızda “emekçiler” adına üretim araçları
mülkiyetini kime devrediyorsunuz? İşte bu soru problemin özüdür. Sosyalizm için
kurucu olan “temsil”dir. Sosyalizm emekçiler adına bu mülkiyet hakkını bir
temsil ilişkisi olan “devlet”e devreder. İşte sosyalizm kavramının kilitlendiği
nokta burasıdır. Devlet mülkiyetini emeğin üretici güçler üzerindeki gücü
olarak görmesidir.
Devlet, sermayenin
tüzel kişiliğidir ve bir sınıf üretme ilişkisidir. Devlet burjuva hukukudur.
Üretici güçlerin mülkiyetini sermayenin kişilikleşmiş biçimi burjuvadan alıp
sermayenin tüzel kişiliğine devretmek devlet kapitalizmidir. Bu yaklaşım,
liberalizmin değer teorisi içinde kalır. Sosyalizm kavramı emeği ücretli emek
altında sınıflaştırmaktan çıkaramamış, tam tersine toplumsal birikim adına
emeği ücretli emek altında sınıflaştırmaya devam ettirmiştir. Sosyalizm üçüncü
dünya ülkelerinin ilksel birikim sürecidir. Sosyalizm kavramı liberalizmden
çıkmayı, mülkiyet ilişkilerini sermayenin kişiselleşmiş biçiminden sermayenin
tüzel biçimi devlete devretmek olarak görür.
Sosyalizm kavramının
bu problemi komünizm anlayışıyla doğrudan ilişkilidir. Sosyalizm kavramı
ücretli emeğin tarihsel olarak ortadan kaldırılmasını Ricardocu değer teorisi
içinde düşünür. Komünizmin içinde olsak bile emeğin iktisadi kurtuluşu olmadan
ücretli emek ve burjuva hukuku devam edecektir. Üretici güçlerin gelişmesine
paralel toplumsal zenginlik gürül gürül aktığında burjuva hukuku
sönümlenecektir. Politik olan, emeğin iktisadi kurtuluşu ve üretici güçleri
geliştirmek için bir olanaktır.
Demokratik özerklik
kavramı, hem üretici güçler üzerindeki mülkiyet ilişkilerini sermayenin
kişiselleşmiş biçimi burjuva ya da sermayenin tüzel kişiliği devlet üzerinden
düşünmeye, hem de komünizmi Ricardocu emek değer teorisi içinden bir erek
olarak görmeye itiraz eder. Demokratik özerklik üçüncü yoldur.
Demokratik özerklik
değer üretimini ücretli emek temelinde değil, emeğin elbirliği üzerinden
düşündüğü için liberal değer teorisinden çıkar. Elbirliği ekonomi politik değil
doğrudan etik-politiktir. Elbirliği iletişimsellik, duygulanımsallık doğrudan
politik olandır ve komünalist demokrasiyi gerektirir. Demokratik özerklik bu
bağlamda üretici güçler üzerindeki denetimi temsilin kuruculuğunda değil
komünalist demokrasinin doğrudan denetimine bırakır. Demokratik özerklikte
mülkiyet komünalist demokrasinin kolektif öznesinin doğrudan denetimi
altındadır.
Sosyalizm kavramı
devlet ve parti kavramlarını özdeşleştirdi; üretim süreçlerini, mekânlarını ve
yaşamı devlet mülkiyeti ve yönetici devlet-parti bürokratlarıyla tahakküm
altına aldı. Demokratik özerklik aynı hataları yapmayacaktır. Demokratik özerklik
üretim süreçlerini ve mekânlarını değer üretiminin kaynağı elbirliğinin
etik-politik karşılığı olan komünalist demokrasinin denetimi altında
zorunluluktan özgürlüğe dönüştürecektir.