29 Ekim 2015 Perşembe

11 Eylül Sonrası Bir "Dış Düşman" Yaratılması ve "Teröre Karşı Savaş"ın Başlatılması

   

    11 Eylül sabahı saat 11’de, Bush yönetimi Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a yönelik saldırıların sorumlusunun El Kaide olduğunu açıklamıştı. Bu iddia, derinlemesine bir polis araştırması gerçekleştirilmeden yapılmıştı.

   Aynı akşam saat 21.30’da, belli sayıda seçilmiş üst düzey istihbaratçı ve askeri danışmanlardan oluşan bir “Savaş Kabinesi” toplandı. Saat 23’teyse, Beyaz  Saray’da yapılan bu tarihsel toplantının sonucunda, “Terörizme Karşı Savaş” resmen başlatıldı.

   Taliban ve El Kaide’ye karşı savaş kararı, 11 Eylül saldırılarının intikamı olarak ilan edildi. Ertesi sabah, 12 Eylül günü, haber başlıkları, ısrarlı bir biçimde 11 Eylül saldırılarındaki “devlet desteği”ne işaret etmekteydiler. ABD medyası koro halinde Afganistan’a karşı bir askeri müdahaleyi savunmaktaydı.

   Yaklaşık dört hafta sonra, 7 Ekim tarihinde, Afganistan bombalandı ve ABD birlikleri tarafından işgal edildi. Amerikalılar, savaşa başvurma kararının 11 Eylül akşamında mevcut koşulların zorlamasıyla, saldırılara ve saldırıların trajik sonuçlarına yanıt olarak alındığına inanmaya yönlendirildiler.

   Halk, böylesine geniş kapsamlı bir savaş senaryosunun planlanmasının ve icra edilmesinin asla bir haftalık bir mesele olmayacağını kavramakta yetersiz kaldı. Bir savaşa girişme ve Afganistan’a askeri birlikler gönderme kararı, 11 Eylül’den çok önce alınmıştı. “CentCom” (ABD Merkez Komutanlığı) komutanlarından General Tommy Franks’ın daha sonraları kullandığı ifadeyle, “terör, müthiş felaket doğurucu olay”, planlananın son aşamasına gelmiş bulunan savaş programının desteklenmesi yönünde kamuoyunu tahrik etmeye yaradı.

   Trajik 11 Eylül olayları, dünya kamuoyunun tam desteğiyle ve “uluslararası topluluğun” onayladığı “insancıl amaçlarla” bir savaş yapıldığı iddiasını doğrulamak için gerekli gerekçeyi sağladı. Pek çok tanınmış “ilerici” aydın, ahlaki ve etik gerekçelerle, “terörizme karşı misilleme” davasını benimsedi. Bir askeri doktrin olan “haklı neden” (jus ad bellum) benimsendi ve 11 Eylül’e meşru bir yanıt olarak görüntüyü belirleyen bir unsur niteliğiyle öne çıkarıldı. Bu arada, Washington’un “islami terör şebekesini”desteklemekle kalmayıp, 1996’da Taliban yönetiminin kurulmasında aracı olduğu gerçeği üzerinde durulmadı.

   11 Eylül’ün ertesinde savaş karşıtı hareket tümüyle yalnızlaştırılmıştı. Sendikalar ve sivil toplum örgütleri, medyanın yalanlarını ve hükümet propagandasını yuttular. 30 milyonluk yoksul bir ülke olan Afganistan’a karşı bir misilleme savaşını onayladılar.

   11 Eylül gecesi, geç vakitte, El Kaide tarihi hakkında daha önce derlediğim araştırma notlarının yığınları arasında dolaşarak yazmaya başladım. 12 Eylül’de yazımını tamamladığım ve aynı tarihte ilk defa yayınlanan bu metin, “Usame Bin Ladin Kimdir ?” başlığını taşımaktaydı.

   En önce, resmi açıklamayı sorguladım. Resmi açıklamaya göre, El Kaide’nin desteklediği ondokuz hava korsanı olağanüstü düzeyde gelişkin ve örgütlü bir eyleme karışmışlardı. İlk hedefim, “Anavatanı tehdit eden” bu “Amerikan düşmanı” hayalinin gerçek niteliği üzerindeki örtüyü kaldırmaktı.

   “Dış düşman” ve “İslami teröristler” efsanesi Bush yönetiminin Afganistan’ın ve Irak’ın işgaline bahane oluşturan askeri doktrininin temel taşıdır. Bunların yanı sıra, Amerika’da sivil özgürlüklerin ve anayasal hükümetin ortadan kaldırıldığının da unutulmaması gerekir.

   “Dış düşman” olmasaydı, “teröre karşı savaş” olamazdı. Tüm ulusal güvenlik programı iskambil kağıtlarıyla yapılmış bir kule gibi çökerdi. Yüksek makamlardaki savaş suçlularının üzerlerine basacakları yer bulunmazdı.

   Dolayısıyla, tutarlı bir savaş karşıtı ve sivil haklar hareketinin gelişimi için, El Kaide’nin ve bu örgütün birbiri ardından gelen ABD hükümetleriyle gelişmiş olan ilişkilerinin niteliği üzerindeki örtünün kaldırılması yaşamsal önem taşımaktadır.

   Geniş ölçüde belgelenmiş, ancak egemen medya tarafından pek değinilmeyen bir konu olmasına karşın, El Kaide, tarihsel olarak Sovyet-Afgan savaşına dayanan bir CIA ürünüdür. Bu durum, ABD Kongresi’nin resmi belgeleri dahil çok sayıda kaynağın doğruladığı, bilinen bir gerçektir. Nitekim, istihbarat birimleri Usame Bin Ladin’i desteklemiş olduklarını defalarca açıklamışlardır. Ancak, Soğuk Savaş’ın ertesinde böyleydi; sonra “bize karşı cephe aldı” demektedirler.

   11 Eylül’den sonra, medyanın yanlış bilgilendirme kampanyası, yalnızca gerçeğin karanlığa gömülmesine değil, bu hayali “dış gücün” nasıl imal edildiğine ve nasıl “Bir Numaralı Düşmana” dönüştürüldüğüne ilişkin pek çok tarihsel kanıtın yok edilmesine hizmet etti.

Michel Chossudovsky
America’s “War on Terrorism”

İkinci Baskıya Önsöz’den- Çeviren: Alpaslan IŞIKLI