22 Ekim 2015 Perşembe

NE GÖRÜYORUZ ?


Bazı şeyleri anlamakta zorluk çekmeye başladım. Tutarlılığa ve bütünselliğe önem verenlerin işi zor. Sanki herkes kendi dürbününden aynı şeye bakıp farklı bir şey görüyor. Yan yana dürbünle bakıyorsunuz; yanınızdaki, ileride bir kaplan gördüğünü söylüyor, oysa siz sadece bir maymun görüyorsunuz. Siz onun bir maymun olduğunu, ağacın dalına oturmuş muz yediğini anlatırken, yanınızdaki kaplanın nasıl koştuğunu, tüylerinin ne kadar parlak olduğunu anlatmaya başlıyor. Aynı istikamete baktığınızdan kuşku duyuyorsunuz ve kafanız karışıyor.

Bu durum en çok siyasi partilere bakarken oluyor. Mesela benim neo- liberalizm, etnik ayrılıkçılık, F-tipi çeteyle işbirliği, Cumhuriyet değerlerine tam bir ihanet gördüğüm yerde bir başkası, bölüşümde adalet, sosyal demokrasi, Atatürkçülük, çağdaşlık, laiklik görebiliyor. Ya da mesela bir başkası, benim Amerikan silahlarıyla donatılmış bir narko-terör örgütü, kendi adamlarını bile fikir ayrılığına düştüğünde öldürmekten çekinmeyen ilkesiz, işbirlikçi savaş ağaları ve onların sivil uzantısı olarak gördüğüm şeyi, fevkalade radikal ve demokratik bir hareket, bir özgürlük kaynağı gibi görebiliyor. AKP’yi de aynen böyle görmüşlerdi; solcu gibi duran liberaller, demokrasi getirecek, bizi tarihimizle yüzleştirecek, askeri vesayeti yok edecek diye RTE’yi alkışlamışlardı. Şimdi sistemin mimarları bizi AKP sonrasına hazırlıyorlar.

İMAJLAR

İnsanların imal edilmiş imajlara göre kanaat geliştirdikleri bir âlemde yaşıyoruz. İnsanın kendi kafasıyla düşünmesi çok zor. Çünkü düşünceyi besleyen kaynakları tutmuşlar. Önümüze ne konulmuşsa onu yemek zorunda kalıyoruz.

Bu imajları kimlerin, hangi amaçla imal ettiğini yazmaya gerek yok. Bunu Yugoslavya’da, Körfez Savaşları sırasında hep yaptılar. Geçmişte Vietnam ve Kore savaşları sırasında, Türkiye’de uzun yıllar boyunca “komünizm”in şeytanlaştırılmasında, yeni iktidarların tezgâhlanmasında hep bunu gördük. Şimdi de Ortadoğu’da kurmaya çalıştıkları yeni Kosova’ya uygun imajlar imal ediyor, duruma uygun ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmaları işletiyorlar.

İletişim devrimi emperyalistlere ve hâkim sınıflara gerçekliği çarpıtma konusunda muazzam imkânlar sağladı. Televizyon yayınları ve sosyal medya sayesinde her şeyi olduğundan farklı göstermek, bir şeyi parlatırken bir başka şeyi karartmak mümkün. Karl Marx ya da Pierre-Joseph Proudhon günümüzde yaşasalardı “devlet” kavramını farklı biçimde tanımlarlar, Lenin ise “Emperyalizm” kitabına yeni bir bölüm eklerdi.

İnsanlar gittikleri her yerde, bütün ekranlarda karşılarına çıkan, iyice parlatılmış, cilalanmış figüre bakıyorlar. Onu beğeniyorlar, çünkü figür tam da onların beğenecekleri şekilde imal edilmiş. Dersimli Kemal’e bakın mesela; tam bir Amerikan imalatı. Bütün sorunları çözebilecek empatik bir atom karınca olarak imal edilmiş. Demirtaş’ın sadece imajına bakarak, onun gerçekten “demokratik” olmadığını söyleyebilir misiniz? Bütün bunların bir yanılsama olduğunu anlattığınız zaman size kızıyorlar, inanmıyorlar.

SOSYAL UNUTKANLIK

Sosyalist solun HDP’nin kuyruğuna dönüşen bölümüne gelince, burada “sosyal amnezi” kavramı, yani bir insan grubunun topluca kendi geçmişini unutma hali karşımıza çıkıyor. “Demokratik özerkçi” oldular, siyaset yapıyorlar. AB’nin yerel yönetimler özerklik şartına denk düşmek için liberal anarşizmden araklanmış anakronik bir şeyi sosyalizme açık sanıyorlar. Emperyalizmi ise hepten unuttular. Ya da belki HDP’nin 1996 model ÖDP söylemini ısıtarak estirdiği rüzgârın sosyalistlere “alan açacağı”nı sanıyorlar. Önümüzdeki dönemde onlara nasıl bir alan açılacağını göreceğiz.

Önce laik bir hukuk devletimiz, tehdit altında olmayan bir ulusal birliğimiz, birbirine yabancılaşmış kimliklerden oluşmayan bir sınıflı toplumumuz olsun da biz o toplumun içinde devleti ele geçirip üretim ilişkilerini değiştirerek sosyalist devrim yapalım. Ortaçağ’ın mezhep ve kabile savaşlarına gerileyerek parçalanmış bir toplumda hangi sınıfın öncüsü olacağız, hangi safta ne amaçla savaşacağız? Bizi sürükledikleri yerde barbarlık ve esaretten başka bir şey yok.

Yavuz ALOGAN- Aydınlık/20.10.2015