29 Ekim 2015 Perşembe

Mustafa Kemal, NUTUK'ta "Saltanat ve Hilafetin Kaldırılması" İle İlgili Bir Anısını Anlatıyor

   


   Bildiğiniz gibi, saltanat ve hilafet makamları ayrı ayrı ve birleşmiş olarak önemli sorunlardan sayılmaktaydı. Bunu doğrulayan bir anımı anlatayım:

   1 Kasım 1922 tarihinden önce bize karşı olanlar, Meclis çevresinde benim saltanatı kaldıracağım hakkında telaşlı ve heyecanlı propaganda yapıyorlardı.

   Rauf Bey, bir gün Meclis’teki odama gelerek, benimle önemli bazı konular hakkında görüşmek istediğini ve akşam Keçiören’de Refet Paşa’nın evine gidersem daha güzel konuşabileceğimizi söyledi. Rauf Bey’in önerisini kabul ettim. Fuat Paşa’nın da orada bulunmasının bence uygunluğunu sordu. Onu da uygun gördüm. Refet Paşa’nın evinde dört kişi toplandık. Rauf Bey’den dinlediklerimin özeti şuydu: Meclis, saltanat makamının ve belki hilafetin ortadan kaldırılması görüşünün ardından gidildiği endişesiyle sıkıntılıdır. Sizden ve sizin ileride benimseyeceğiniz tutumdan kuşku duymaktadır. Bu nedenle Meclis’e ve dolayısıyla ulus kamuoyuna güven vermeniz gereğine inanıyorum.

   Rauf Bey’den, saltanat ve hilafet hakkındaki düşünce ve yorumunun ne olduğunu sordum. Verdiği yanıtta şu açıklamalarda bulundu: “Ben” dedi, saltanat ve hilafet makamına vicdan ve duygu bakımından bağlıyım. Çünkü benim babam, padişahın ekmeği ve nimetiyle yetişmiş, Osmanlı Devleti’nin ileri gelen yöneticileri sırasına geçmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerreleri vardır. Ben nankör değilim ve olamam. Padişaha bağlılık borcumdur. Halifeye bağlılığım ise terbiyem gereğidir. Bunlardan başka, genel düşüncem de vardır. Bizde genel durumu tutmak güçtür. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülmeye alışılmış bir makam sağlayabilir. O da, saltanat ve hilafet makamıdır. Bu makamı kaldırmak, onun yerine başka nitelikte bir makam koymaya çalışmak, felaket ve acıya sebep olur. Asla uygun olamaz.”

   Rauf Bey’den sonra, karşımda oturan Refet Paşa’dan görüşünü sordum. Refet Paşa’nın yanıtı şuydu: “Tamamen Rauf Bey’in düşüncesine ve görüşüne katılırım. Gerçekten de, bizde padişahlıktan halifelikten başka bir yönetim şekli söz konusu olamaz.”

   Ondan sonra, Fuat Paşa’nın düşüncesini öğrenmek istedim.  Paşa, yeni Moskova’dan geldiğinden, durumu, halkın düşünce ve duygularını yeteri kadar incelemeye henüz zaman bulamadığından söz ederek görüşülen konu hakkında kesin bir düşünce ve görüş belirtemeyeceğini söyledi.

   Ben onlara kısaca şu yanıtı verdim: “Söz konusu ettiğiniz sorun, bugünün sorunu değildir. Meclis’te bazılarının telaş ve heyecanına da gerek yoktur.”

   Rauf Bey bu yanıtımdan memnun göründü. Fakat, şu veya bu şekilde, söz konusu sorun etrafında görüşmeye devam edildi. Akşam üzeri başlayan görüşmemiz, bütün gece sabaha kadar uzadı. Rauf Bey’in bir şeyi sağlamak istediğini anladım. Benim hilafet ve saltanat ve gelecekte kişisel olarak alabileceğim tutum hakkında, kendilerine söylediğim ve güven verici buldukları sözleri bana kürsüden doğrudan doğruya Meclis’e söyletmek…

   Kendilerine söylediğim sözleri olduğu gibi Meclis’e söylemekte sakınca görmediğimi bildirdim. Fazla olarak bu sözleri kurşunkalemle bir kağıt parçasına yazdım ve ertesi günü Meclis’te bir sebeple söylev şeklinde söyleyeceğimin sözünü verdim. Bu sözümü yerine de getirdim. Benim bu söylevim, muhalifler tarafından Rauf Bey’in bir eseri sayılmış ve kendisi takdir edilmiş…

  Efendiler, belki birtakım kimselere göre Rauf Bey, üstlendiği görevi yerine getirmişti. Ben de genel ve tarihi görevimden, o güne ait evreyi açıkladığım gibi yerine getirmiştim. Fakat genel görevimin emrettiği asıl noktayı yerine getirmek ve uygulamak gerektiği zaman da asla duraksamadım. Tevfik Paşa’nın telgrafları nedeniyle saltanatı hilafetten ayırmaya ve önce saltanatı kaldırmaya karar verdiğim zaman, ilk yaptığım işlerden biri de, derhal Rauf Bey’i Meclis’teki odama çağırmak oldu. Rauf Bey’in, Refet Paşa’nın evinde sabahlara kadar dinlediğim düşünce ve görüşlerini hiç bilmiyormuşum gibi davranarak, ayakta, kendisinden şu istekte bulundum: “Hilafet ve saltanatı birbirinden ayırarak saltanatı kaldıracağız ! Bunun uygun olduğuna dair kürsüden bir konuşma yapacaksınız !” Rauf Bey ile bundan başka bir tek kelime konuşmadık. Rauf Bey odamdan çıkmadan önce, aynı amaçla çağırmış olduğum Kazım Karabekir Paşa geldi. Ondan da aynı şekilde konuşmasını rica ettim.

   Efendiler, o tarihe ait Meclis tutanaklarında görüldüğü gibi, Rauf Bey kürsüden bir iki defa konuşma yaptı ve hatta saltanatın kaldırıldığı günün bayram kabul edilmesi önerisi de ortaya attı.


   Burada bir nokta, akıllarda düğüm halinde kalabilir. Bana, padişaha bağlılığı korumayı borç bildiğinden, saltanat makamının yerine başka nitelikte bir makamın konmasına çalışmanın yıkım ve acıya sebep olacağından söz etmiş olan Rauf Bey, benim yeni kararımı öğrendikten sonra ve hele kararımın desteklenmesi ve saltanatın kaldırılması için Meclis’te bir konuşma yapmasını önermem karşısında, ne düşündüğünü bile söylemeden boyun eğmiştir. Bu tutum ve davranış nasıl yorumlanabilir ? Rauf Bey eski inanç ve düşüncelerini değiştirmiş miydi ? Yoksa bu düşüncelerinde aslında içten değil miydi ? Bu iki noktayı birbirinden ayırmak ve biri üzerinde kesin bir yargıya varmak zordur.

NUTUK