29 Ekim 2015 Perşembe

Gülen’in okullarında CIA ajanları saklanıyordu

ABD’de bu hafta “The Gulen” ve “Aşk Bir Eylemdir” isimli, Fethullah Gülen hakkında hazırlanmış iki belgesel gösterime girdi. Gülen, Türkiye’nin de son dönemde en çok tartışılan isimlerinden. Kimileri için melek, kimileri için de şeytan. Jeo-politik araştırmacı William Engdahl, uzun süredir, Gülen Cemaati’nin kökleri hakkında çalışıyordu. Onun da söyleyeceği birtakım şeyler var.

Alman asıllı, ABD’li araştırmacı ve yazar William Engdahl’ı sayfalarımıza “Gizli Tohum Ambarı Projesi” ve Dünya Sağlık Örgütü’nün domuz gribi skandalını deşifre ettiği araştırmalarla sayfalarımıza konuk etmiştik. Engdahl bu kez bizi çok daha yakından ilgilendiren bir çalışmayla karşımızda. Gülen Cemaati’nin CIA ve ABD hükümetiyle olan bağlantılarını deşifre ettiği kitabını kısa süre sonra çıkartacak olan Engdahl’la öncesinde oldukça ilgi çekeceğini düşündüğümüz bir röportaj yaptık.

- Sanırım, Gülen Cemaati hakkında araştırmalarınıza, Türkiye’ye bir konferans için geldiğinizde başlamışsınız. Bu yapı hakkında ilginizi çeken neydi?

- Jeo-politik bir araştırmacı ve yaklaşık 30 yıllık bir yazarım. Zamanımın çoğu, dünya üzerindeki gücün, kim tarafından, nasıl ve ne amaçla organize edildiğini araştırarak geçiyor. Kitaplarımdan biri hakkında, konuşmak için Türkiye’ye geldiğimde, bir gazeteci arkadaşım, ülkede neler olup bittiğini anlamak istiyorsam, Gülen Cemaati’ne bir göz atmamı söyledi. Bu da, Gülen ve müridlerinin, göründüğünden çok daha derin olan ajandalarını görmemi sağlayan, uzun bir çalışmanın başlangıcı oldu.

- Gülen’le ilgili ilk bildiğimiz, komünizme karşı mücadele için kurduğu vakıftı ki, bu da NATO’nun soğuk savaş dönemindeki stratejisiyle örtüşüyordu. Dolayısıyla, Gülen, NATO ve CIA arasındaki ilişkinin sandığımızdan çok önce başladığını söyleyebilir miyiz?

- Evet tüm kanıtlar, NATO’nun Türkiye’deki Gladyosu’nun, Gülen’i yıllar önce, kullanışlı bir unsur olarak belirlediğini söylüyor. SSCB’nin dağılmasından sonra stratejisini revize eden oluşum, Gülen için de yeni bir rol biçti ve bu rolü oynaması için tüm kapılar kendisine açıldı. Bu yüzden Gülen Cemaati’nin, CIA’nın Langley Virginia’daki karargahında üretilen bir projeden fazlası olmadığını söyleyebiliriz. Projenin ana fikri de, “dini, kendi istedikleri şekilde yozlaştırabilecekleri ve David Rockefeller’ın dediği gibi “Tek dünya Devleti projesine uyumlu” bir hale büründürmekti. CIA, Afganistan’daki Mücahitleri ve Bosna’daki Naser Oriç’ten farklı olarak, Gülen’e çok daha radikal bir imaj çizmeyi tercih etti. Gülen, dünyaya, insan eti yiyen, kafa kesen bir örgütün başı değil, sevgi ve barış elçisi olarak tanıtıldı. (Hatta bu imajını tazelemek için Papa II Jean Paul’la bir fotoğraf çektirip, bunu internet sitesinde bile yayınladı.) Gülen Cemaati, Washington’daki, en pahalı, halkla ilişkiler uzmanlarından birisini, George W. Bush’un seçim kampanyasının yöneticisi, Karen Hughes’u, ılımlı islam imajını pekiştirmek için işe aldı.

- CIA Gülen Okulları’nı nasıl kullanıyordu?

- Öncelikle, Rusya’nın 1999’da CIA, Çeçen terörünü başlattığında, Gülen Okulları’nı yasakladığını not etmek gerekir. 80’lerde, Washington’da İran’a silah satışı skandalı patlayınca, Fuller, görevinden ayrılıp, CIA ve Pentagon’un finanse ettiği RAND isimli düşünce kuruluşuna geçti. Bu kurumun güvencesi altında, Gülen hareketinin, eski Sovyet-Asya bölgesine sızması için planlarını yapmaya başladı. Fuller’ın RAND için yazdıklarının arasında, Türkiye, Sudan ve Afganistan gibi ülkelerdeki kökten İslamcılık hakkındaki düşüncelerini ve Gülen’i öven sözlerini bulabilirsiniz. Sovyetlerin çöküşünden sonra ortaya çıkan başıboşluk, Gülen Okulları’nın bu bölgelere açılması için büyük bir fırsattı. Bu sayede, CIA de yüzlerce ajanını, Gülen Okulları kamuflajı altında bu bölgeye sokabilecekti. 1999’da Fuller, şunları söylüyordu. “İslamı dönüştürme çabamız, Afganistan’da Ruslara karşı çok iyi işledi. Bu strateji hala bölgede kullanılabilir durumda.” Gülen, eski bir CIA yetkilisi tarafından, “CIA’nın Orta Asya’daki operasyonlarının en önemli figürü” olarak tanımlanmıştı. 90’larda okullar, Orta Asya’daki ajanlar için de, “İngilizce öğretmenleri” kılığında saklanabilecekleri bir karargah işlevi görmüştü. Osman Nuri Gündeş’e göre, Gülen Okulları, Kırgızistan ve Özbekistan’da 130 CIA ajanını saklamıştı.

- Peki Gülen Cemaati, Türkiye’de CIA için ne gibi çalışmalar yaptı?

- Bu çok daha uzun bir tartışma. Burada asıl önemli olan, şu anda Gülen ve Tayyip Erdoğan arasında ne kadar büyük bir ayrışma olduğu. Gördüğüm kadarıyla, Erdoğan’ın kendi gizli ajandası, artık CIA’nin Türkiye için öngördükleriyle ters düşmeye başladı.

- AKP şu sıralar, Gülen hareketine karşı ciddi bir polis operasyonu düzenliyor ve devlet birimlerindeki, Gülen yandaşlarını ayıklamaya çalışıyor. Ancak Türk halkı, bu operasyonlara şüpheci yaklaşıyor, çünkü her ikisi de 17 Aralık’a kadar işbirliği içinde görünüyordu. Peki AKP ve CIA için de “bir zamanlar ortaktılar” diyebilir miyiz?

- Türkiye bir NATO ülkesi, dolayısıyla herhangi bir hükümet, NATO’nun çıkarları dışında davranırsa uzun ömürlü olamaz zaten. Erdoğan örneği de böyle, -vatana ihanete kadar varan- tüm suçlarına karşın, ABD medyası Erdoğan’ı şeytani göstermek için Gülen’le ittifakının bozulmasını bekledi. Ancak bence bu ayrılık, zaten çok önceden gerçekleşmişti. Devlet içindeki sızıntıların arkasında kim vardı, Büyükelçi Francis Riccardione, bu amaçla ne gibi işler yaptı? Bunlar ilginç sorular.

- Peki CIA, Gülen’in tarafındaysa, AKP’yi durdurmak için ne yapacaktır?

- Zaten ortaya çıkan skandallar bunun içindi. Türkiye, doğal olarak, yolsuzluk ve Erdoğan’ın işlediği suçlarla ilgileniyor. Ancak burada benim skandaldan kastım ve ABD hükümeti için asıl önemli olan, Türkiye’nin, İran’a karşı uygulanan petrol ambargosunu delmesiydi. Nitekim, 17 Aralık yolsuzluğu da bu ihlalin bir sonucuydu. Bunların ortaya çıkarılması da aslen ABD’nin çıkarlarına aykırı olan bu ticaretin durdurulması amacını taşıyordu.

- Gülen’in CIA ve diğer gizli servislerle ilişkileri Türkiye’de de uzun süredir tartışılıyor. Bunu kanıtlayacak veriler var mı?

- Bu sırf benim görüşüm değil, istihbarat kanallarındaki pekçok önemli isim, MİT’in eski önemli isimlerinden, Osman Nuri Gündeş, eski FBI çalışanı, Türk kökenli Amerikalı, Sibel Edmonds ve daha pek çok kişi Gülen’in, CIA’in etkili isimlerinden Graham Fuller’la olan yakın ilişkisiyle ilgili belgeleri açıkladı zaten. Gülen, 1999’da Türkiye’den -vatana ihanet suçlamasından kurtulmak için kaçtığında, kendisine iltica hakkı tanıyabilecek onca İslam ülkesindense, ABD’yi tercih etti. ABD’ye girmeyi de yine CIA sayesinde başardı. ABD Dışişleri Bakanlığı, Gülen’in “eğitim konusundaki yetenekleri dolayısıyla verilen kalıcı vizeyi”, beşinci sınıf mezunu bir dolandırıcı olduğu ve İslam konusunda herhangi bir eğitim sertifikası olmadığı gerekçesiyle, engellemeye çalıştı. Ancak, CIA kanadından gelen itirazlar sonrası, üç CIA çalışanının Dışişleri ve İçişleri nezdinde yaptığı görüşmelerle, Gülen’e Yeşil Kart verildi. Bu üç CIA üyesi, George Fidas, eski CIA Yönetici Vekili, eski Ankara Büyükelçisi ve en kibar tabirle, “Resmi-olmayan” CIA görevlisi olarak tanımlanabilecek Morton Abramovitz ve kurumun has adamı Graham Fuller’dı. Gülen böyle iltica hakkı kazandı ve sırf bu bağlantı bile aradaki sıkı bağları göstermek için yeterli.

- Gülen ve CIA arasındaki ilişki, iki tarafın çıkarlarına mı dayanıyordu? CIA, Gülen Vakfı’nı büyütmek için neler yaptı?

- Gülen ve yandaşları için büyük bir iş imparatorluğunun önünü açtı. Bunun için de Türkiye’nin devlet kurumları içine stratejik noktalara adamlarını yerleştirmesini sağladı. Orta Asya’daki Gülen Okulları, CIA’nın desteğiyle açıldı. ABD ve Avrupa içinse, CIA, CNN gibi büyük medya kurumlarını etkileyerek, Gülen’in okullarını rahatça açabilmesi için tanıtımlarını yapmasını sağladı. Çünkü Gülen, CIA için, sırf Kemalist Türkiye rejimini yıkmak adına kullanılan bir araç değil, aynı zamanda Afganistan’a kadar uzanan uyuşturucu trafiğinde okulları sayesinde lojistik destek sağlayan ve Asya’da ABD “derin devleti”ni rahatsız eden hükümetlere karşı kullandığı bir taşerondu. Sibel Edmonds, Abramowitz ve Fuller’ı, İstanbul’dan Çin’e kadar uzanan Türk dünyasında kanlı bir “derin yapı” oluşturmak için Türkiye’deki bağlantılarını seferber eden entrikacılar olarak tanımlıyordu. Bu bağlantı ağı da yine Edmonds’un belgelediği üzere, Afganistan’dan çıkan uyuşturucunun yolunun tam üzerinde duruyordu. Abramovitz, Dışişleri Bakanlığı’ndan istifa ettikten sonra, ABD kongresi tarafından finanse edilen, Demokrasi için Ulusal Bağış kurumu’nda yöneticilik yaptı. Aynı zamanda Soros’la birlikte, Uluslararası Kriz Grubu’nun kurucusuydu. Her iki kurum da, 90’lardan beri ABD hükümeti tarafından desteklenen, Sovyetlerin dağılmasından, Yugoslavya’daki OTPOR hareketine, Arap Baharı’ndan, Ukrayna’daki darbeye kadar dünya üzerindeki çok sayıda “turuncu devrim”in sorumlusuydu. Fuller ise, 80’lerden beri, CIA’nın İslam ülkelerinde kurduğu cihatçı örgütleri organize ediyordu. CIA operasyon sorumlusu olarak Türkiye, Lübnan, Suudi Arabistan ve Yemen’de 20 yıl geçirmişti. Tıpkı Gülen gibi, Müslüman Kardeşleri de Arap dünyasında kullanmak için organize etti.

DENİZ ÜLKÜTEKİN / CUMHURİYET / 8 ŞUBAT 2015