21 Ekim 2015 Çarşamba

Sola Yutturulmaya Çalışılan Zoka: Kimlik Siyaseti 7

Hüseyin ZERAY
"Sivas"
Tual Üzerine Akrilik

KİMLİK SİYASETİ ve ÖZGÜRLÜK

   Kimlik siyaseti kendisini özgürlükçü bir yaklaşım olarak konumlandırır. Her türlü bireysel ve kolektif kimliğin yan yana eklemlenerek var oldukları bir toplumsal düzen tahayyülü kimlik siyasetinin özgürlükçü ütopyasıdır. Özgürlüklere yapılan bu vurgu, kimlik siyasetinin siyasi yelpazenin solunda yer aldığı düşüncesini beslemekte kullanılmaktadır. Ancak özgürlükçü bir toplumsal düzenden sınıf temelli solun anladığı ile kimlik siyasetinin anladığı aynı şey olmadığı gibi birbiriyle iki açıdan çelişir.

   Birinci çelişme, evrenselcilikle farkçılık arasındaki konumlanmadan doğmaktadır. Sol düşünce Aydınlanma Çağı değerlerinin mirasçısıdır. Bireysel özgürlük, kendini gerçekleştirme, eşitlik, insan hakları ve toplumsal adalet gibi değerleri sahiplenir ve savunur. Aydınlanmacı değerler tarihsel ve siyasal düzlemde bütün insanlık için geçerli evrensel değerlerin var olduğu anlayışını yansıtır. Buradan hareketle ortak evrensel değerler etrafında toplanan insanlardan oluşan toplumsal düzenler kurmaya yönelir. İnsanlar arasındaki ortak noktaları vurgular ve toplumsal bütünleşmeyi esas alır. Kimlik siyaseti ise evrensel değerlerin tektipleştirici sistemlere yol açtığı iddiasını savunur ve farklılıkları vurgular. Kimlik siyasetini savunanlar da özgürlükçü bir toplumsal düzenden yana olduklarını iddia ederler. Ancak özgürlüklere, herkes için ortak değerler üzerinden değil, bireylerin kimliksel özgürleşimi üzerinden varılacaktır. Bireylerin farklılıklarını olağan kabul etmelerinin ve kendi farklarını oluşturan özelliklerin bilincine varmalarının önünde çeşitli engeller vardır. Toplumsal baskı, muhafazakar denetim bunlar arasındadır. Örneğin bir eşcinsel kimse, yaşadığı çevrenin kültürel tutumları nedeniyle kendi farklılığının bir hastalık olduğunu düşünebilir ve öz bilincine varıp kimliğini meşru bir fark olarak göremez. Kimlik siyaseti bu türden farkların toplumsal plana meşru farklar olarak katılmaları için liberal özgürlük çerçevesinin yeterli gelmediğini savunur.

   Yüceltilen toplumsal amaçlar uğruna bireysel hakların ve tercihlerin görmezden gelinemeyeceği düşüncesi, klasik liberalizmin önde gelen ilkelerinden biridir. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere, liberalizm, Aydınlanma Çağı evrenselciliğinin mirasçısı olduğundan, siyasal alanı ortak kamusal değerler üzerinden kurmaya yönelir. Kimlik siyaseti ise bireysel olanı siyasal olan ile özdeşleştirir. Böylece farklılıkların kutsandığı ve ortak toplumsal değerlerin ve toplumsal bütünleşme ihtiyacının göz ardı edildiği bir bireyci anarşizme varır. Anarko-liberalizm olarak adlandırılabilecek olan bu tutum, gerçekte bütün liberal gelenek üzerinde tahakküm kurmuş olan neoliberalizmin ihtiyaçlarına bir kez daha denk düşer. Bir başka deyişle kimlik siyaseti, kamusal olanı bireysel olana feda ederek ve bireysel farkların teşvik edilmesini ortak değerler etrafında toplumsal bütünleşmeye tercih ederek solun özgürlük anlayışından kopar. Marx’a göre, bireylerin kendilerini gerçekleştirebilmelerinin ilk koşulu, toplumla olan göbek bağlarını koparmalarıdır. Ardından kendini gerçekleştirmenin önündeki sınıfsal, siyasal ve kültürel engeller kaldırılmalıdır. O halde özgür bireye giden yol, toplumsal bir değişmeden geçmektedir. Bu olmadan, ancak tek tek bireyler düzeyinde ve sınırlı özgürleşmelerden bahsedilebilir. Oysa kimlik siyaseti, cinsel, etnik, dinsel vb. bireysel kimliklerin özgürce ifade ve temsil edilebilmesini özgürleşme ile eşitlemektedir.

   Emperyalizm, sosyal refah devletinin tasfiyesi sürecinde geniş kitlelerin sosyal güvenlikten yoksun kalmasına, işsizliğe ve yoksulluğa yol açmaktadır. Azgelişmiş ülkeler, küreselleştirme saldırısı altında özelleştirmelerle küçültülmekte, milli tarım, hayvancılık, ticaret ortadan kalkmaktadır. Bu süreçten zarar gören geniş halk kitlelerinin örgütsüzleştirilmesi yoluyla hak aramaları zorlaştırılmaktadır. Kamu özgürlükleri açısından büyük bir yıkım gerçekleşirken, kimlik siyasetleri dikkati bireysel ve kolektif ifade özgürlüklerine çekmektedir. Buna göre bir kimse eşcinsel olduğunu ya da etnik şu ya da bu kökten olduğunu kamusal alanda görünür kılabilir ve kendi kimliğini diğer kimliklerle yatay bir biçimde örgütleyebilirse özgürlükçü bir toplumsal düzene varılmış olur. Özgürlük adına bu indirgemeci bakış açısının neoliberal ideolojik hegemonyanın sonucu olduğu söylenebilir. Emperyalist sistemin kültür alanındaki saldırıları sol ve özgürlükçülük adına meşrulaştırılmaktadır. Örneğin Perinçek, genetik nedenlere bağlı olan ve oransal olarak çok düşük olanları bir tarafa bırakacak olursak, eşcinselliğin bireysel tercih özgürlüğü olduğunu savunanlara, tecavüze uğrayan sokak çocuklarının tercih haklarını mı kullandıklarını ya da sanat dünyasında tutunabilmek için eşcinsel taklidi yapmak zorunda kalmayı sistemin bir dayatması değil de, cinsel tercih özgürlüğü olarak mı görmemiz gerektiğini sorarken haklı görünmektedir.

   Kimlik siyasetini solun özgürlük anlayışından ayıran ikinci çelişme, kimliklere istenen özgürlüklerin, kaçınılmaz olarak modern-öncesi (feodal) kimliklerin de özgürleştirilmesidir. Kimlik siyasetinin özgürlük anlayışı tarihsel ve toplumsal zeminden kopartılmıştır. Her şart altında her türlü kimliğe özgürlük istemek, tarihsel ve toplumsal açıdan özgür bir toplumsal düzeni ortadan kaldırmaya yönelen kimliklere de özgürlük istemeye dönüşmek zorundadır. Örneğin Şeyh Said, Said-i Nursi veya Seyit Rıza gibi feodal liderlerin temsil ettiği tarihsel ve toplumsal kimlik, modern toplumun kurucu değerlerinin reddidir. Aşiretler düzeninde yaşayan bir feodal toplumda kanunlar önünde eşitlik, kadın erkek eşitliği, yönetici-yönetilen eşitliği ve modern anayasalı toplumlarda kabul edilen temel hak ve özgürlükler yoktur. Mezhep ya da aşiret temelinde kendini ifade eden kimliklerin hakim olduğu bölgelerde modern bir siyasal sistemin liberal, sosyalist, sosyal demokrat, milliyetçi vs. ideolojileri üzerinden kamusal müzakere yapılamaz. Oysa bireysel özgürlükleri esas alan bir modern toplumsal düzen, tam da bu türden feodal kimliklerin ve örgütlenmelerin tasfiyesi ile insanlığın gündemine girebilmiştir. Bir başka deyişle, özgürlük toplumsal koşullardan münezzeh, yüzer-gezer bir kavram değildir. Belirli tarihsel koşullar altında, içeriği ve kapsamı toplumsal olarak belirlenen bir kavramdır. Özgürlüğü toplumsal gerçekliğinden koparan kimlik siyaseti, gerçekte özgürlükleri ortadan kaldıran kimliklere özgürlük tanımaya yönelmiştir.

   Feodal kimliklerin özgürleşmesi, her kimlik topluluğu başka kimliklerle yan yana yaşamayı kabul ettiği müddetçe neden sorun olsun ? Bir başka deyişle çok kültürlü ve çok hukuklu bir toplumda her etnik, mezhepsel ve bireysel kimlik, birbiri üzerine bir otorite kurmaya yönelmeden yan yana yaşayamaz mı ? Bu sorunun cevabı, kimliklerin birer inşa olduğu gerçeği içinde verilebilir. Her kolektif kimlik kendisini belirli bir tarihsel arka plan içinde tanımlar. Kimliği inşa edebilmek için kimlik merkezli bir tarih yazımına ihtiyaç vardır. Yan yana yaşayabileceği iddia edilen ve farklılıklarını ön plana çıkarma temelinde kendilerini inşa eden kimlikler, birlikte yaşamayı mümkün kılacak ortak tarihsel simgelere değil, birbirlerini ötekileştirecek simgelere gitmek zorundadırlar. Örneğin Sünniler kendi mezhep kimliklerinin inşasında ve toplumsal temsilinde Ebusuud efendiye görünürlük kazandırmak zorundadırlar. Bu ise “yan yana” yaşayacakları Aleviler açısından katliamın övülmesi olarak görülecektir. İç grup referansları birbirleri ile çatışan kimliklere ilişkin benzeri türden çok sayıda örnek verilebilir. Kimlik siyasetinin savunusu açısından bu gibi durumların yarattığı gerilimlerden kurtulmanın bir tek yolu bulunmaktadır. Toplumu yeniden tahayyül etmek. Bir başka deyişle, bir toplumu, kendi içinde bütünleşme, kaynaşma diye bir sorunu ve hedefi olmayan ilkçağın site devletleri gibi örgütlenmiş bir yapı olarak düşünmek. Ancak bu durumda da her bir özneyi belirli kültürel kimliklere sabitlemek ve bütün bir toplumsal örgütlenmeyi üzerine sabitlenmiş kolektif/bireysel kimlikleri içinde erimiş kimseler üzerinden kurma tehlikesi vardır. Diğer bir deyişle kimliklere özgürlük adına yola çıkan kimlik siyaseti, önerdiği toplumsal proje mantıksal sınırlarına götürüldüğünde, toplumu bir kimlikler hapishanesi olarak örgütleme potansiyeli taşımaktadır.

   İçeriklerine ve toplumsal sonuçlarına bakmaksızın bütün kimlikleri salt kimlik oldukları için yüceltme anlayışı, toplumsal bütünleşmenin sağlayacağı imkanları görmezden gelir. Öte yandan toplumsal bütünleşme ihtiyacının bu denli göz ardı edilmesi halinde bir dizi yeni sorunun ortaya çıkması kaçınılmazdır. Kimlik duygusu hem bireysel hem de toplumsal düzlemde birlik ve bütünlük duygusu yaratır. Bireyler aynı anda çok sayıda kimlik arasında geçişler yaparak rollerini değiştirirler. Ancak birlik-bütünlük duygusunun kaybolmasına yol açacak bir kimlik çatışması, sorun haline gelir. Toplumsal düzlemde etnik ya da mezhepsel temelde tanımlanmış ve sosyal gruplar arası geçişliliklerine izin vermeyen bir kimlikleştirme, toplumsal bütünleşme sorununa dönüşür. Böyle durumlarda, kimlik siyaseti, egemenlik mücadelesine giren kimlikler arasında totaliter uygulamaların meşrulaşmasına giden yolu açabilir.


   Özgürlükçülük iddiasına rağmen, gerçekte kimlik siyaseti daha iyi bir dünya arayışının sonunun geldiğini iddia eden Fukuyamacı bakış açısının tamamlayıcısıdır. Sınıflı topluma topyekün bir alternatif üretme iddiasından geri çekiliş ve sistem içinde yerel/sınırlı avantajlar sağlama hedefine razı oluştur. Bu konumun gözlerden gizlenebilmesi için kimlik siyaseti yapanların, kendileri dışındaki siyasal akımları sık sık kimlikleri inkar etmekle suçladıkları görülmektedir. Kimlik siyasetini eleştirenlere karşı ırkçılık, cinsiyetçilik, faşistlik ve totaliterlik gibi nesnel karşılıklarından kopartılarak kullanılan suçlamalar, sistem-içi kimlik siyasetçilerinin dilinde, genellikle karşı tarafı suçlamaktan çok kendi konumlarını meşrulaştırmaya yarayan birer etiket olarak işlev görmektedir.

Yazının ilk bölümü için bkz. (Kimlik Siyaseti)

Yazının ikinci bölümü için bkz. (Kimlik Siyasetinin Temelleri: Yeni Toplumsal Hareketler)

Yazının Üçüncü bölümü için bkz. (Neoliberalizm ve Muhalefetin Yeniden Tasarlanması)

Yazının Dördüncü bölümü için bkz. (Küreselleşme ve Azgelişmiş Ülkelerde Kimlik Siyaseti)

Yazının Beşinci bölümü için bkz. (Kimliğin Bireysel, Kolektif ve Ulusal Boyutları)

Yazının Altıncı bölümü için bkz. (Uluslaşma ve Kolektif Kimlikler)