23 Ekim 2015 Cuma

ÇETİN ALTAN: SIRADAN BİR DÖNEK- 2

   

  1960’ların ikinci yarısında biz, İTÜ’nün sosyalist gençleri, hem Çetin Altan hayranıydık, hem Prof.Dr.Tarık Özker’in öğrencileri. Önemini sonradan anlayacağımız bir büyük çelişmeydi aslında bu.

  Ham elmanın yeşili canlı, genç sosyalistin coşkusu büyük olur. Sosyalizmi henüz benimsiyorduk ve Çetin Altan’ın hakim sınıfa ve iktidara yönelik alaycı ve çarpıcı üslubu, parlak sömürü tasvirleri, gençlik heyecanlarımızı tatmin ediyor ve büyütüyordu. Çetin Altan’a İTÜ’nün Gümüşsuyu Yurdu yemekhanesinde verdirttiğimiz konferans ünlü bir ses sanatçısının konserinden bile daha görkemliydi. İktidarı yerden yere vuran ve halkı göklere çıkaran Çetin Altan büyük alkış toplamış, bizim de gurudan başımız göğe değmişti.

  Çetin Altan şimdi, Türkiye’nin bilim açısından uçsuz bucaksız bir çölden ibaret olduğunu adeta cinsel bir haz duyarak yazarken, tam bir cahil ve tam bir palavracıdır. Bırakalım her alandaki sayısız bilim insanımızı, Türkiye sadece Prof.Dr.Tarık Özker’i yetiştirmiş olmasıyla bile, dünya önünde gururlanabilirdi. Tarık Özker, ömrünü genç kafalarda bilimsel düşüncenin tomurcuklanması için mücadeleye vermişti; İTÜ’den yetişmiş mühendis nesillerini “neden”, “niçin” ve “nasıl” sorularıyla tanıştırdı. Sosyalist bir bilim adamı olarak, Amerikan üniversitelerinden her sene aldığı davetleri reddetmiş ve Türkiye’de kalmıştı. Fizik bilimini sadece fizik olarak okutmazdı; aynı zamanda toplumsal olayları ve tarihsel süreçleri bilimsel olarak tahlil etmemizi isterdi. Bizim Çetin Altan’la yatıp Çetin Altın’la kalktığımız o günlerden birinde, kendisiyle fakülte koridorunda karşılaştık. Aynı zamanda deli dolu bir insandı, beni yakamdan tuttuğu gibi odasına götürdü, masasının karşısına oturttu. “Şarlatan bu Çetin Altan” dedi; “Devrimci değil, şarlatan ve hiçbir bilimsel görüşü yok”.

 Tarık Özker’in, o gün bana bu teşhisini kabul ettirmesi mümkün değildi; biliyordu bunu. Ama ulaştığı sonucu, devrimci öğrencisinin bilincine sunuyordu. Fizik biliminin Çetin Altan hakkındaki laboratuvar test raporu olarak. Aynı zamanda bir vasiyet gibi. Türkiye, Prof.Dr.Tarik Özker’i çoktan yitirdi. Ben ise en azından 30 yıldır, Çetin Altan’ın adına ne zaman rastlasam mutlaka Tarık Özker’in değerlendirmesini hatırlarım: “Şarlatan bu Çetin Altan, hiçbir bilimsel görüşü yok.”

  Kitlelerin bilgi ve bilinç yetersizliği, şarlatanların yaşama ve üreme ortamıdır. 1960’ların Türkiye’sinde sosyalizm bilgisi son derece yetersiz ve yüzeyseldi. DP döneminin tutuklamaları sosyalizmin geçmişle bağlarını koparmış ve birikimin yeni kuşaklara aktarılmasını önlemişti. Türkiye’ye özgü teori, program ve strateji, henüz son derece kabaydı, yok gibiydi. Bilimsel sosyalizmin klasikleri, üstelik yarım yamalak çevirilerle, Türkçe’ye yeni kazandırılıyordu. Çetin Altan, sağdan soldan duyduklarını bu pazara, “sosyalizm” diye etiketleyip sürdü. Görüşlerinin tamamı yüzer gezer fikirlerden oluşuyordu ve kaba bir sömürü edebiyatından ibaretti. Sosyalizm konusunda ömrü boyunca, ağzından çıkan lafların toplamının yüzde biri kadar bile okumadığı kesindir.

  Bütün halk avcıları gibi, ne yaparsa daha çok alkışlanacağını çabuk öğrendi. Boş ama, tumturaklı cümlelerle konuşurdu. Giderek bir demagog olup çıktı. Alkış cehaleti azdırır. Ama aynı zamanda kişiliği bozar. Çetin Altan’ın alkışı arttıkça, kuşkusuz öğrenme ihtiyacı azaldı; her şeyi bildiği duygusuna kapıldı. Kitleleri aldatırken, kendisi hakkında yanlış fikirler edindi. Oldum sandı. Kibirlendi.

  Oysa öğrenmek, bilmediğini bilmekle başlar ve alçakgönüllülük gerektirir. Demagog, iddiasıyla bilgisi arasındaki uçurumu, boş böbürlenmeyle ve mugalatayla doldurur. Çetin Altan şimdi, “40 kadar kitap ve 40 bin kadar köşe yazısı yazmakla” övünüyor. Yazdığından fazlasını da konuşmuştur kesinlikle. Kendine biçtiği değerle, gerçek değeri arasındaki fark bu kadarıyla bile giderilemeyecek büyüklüktedir.

  Çetin Altan’ın dönüşünde alkışın ve cehaletin rolü çok büyüktür. Fırtına önce hafif nesneleri saçar savurur. 27 Mayıs 1960’tan sonra yükselen devrim dalgası Amerika’yı telaşlandırmıştı. Genç ve deneyimsiz devrimci hareket provokasyonlara karşı hazırlıksız, saldırılara karşı savunmasızdı. Ajanları ve her an ajan rolü oynayabilecek demagogları tanıyıp hizaya getirecek disiplinli bir yapı yoktu. Tertipler, saldırmalar, öldürmeler başlayıp, devrimciliğin zorlukları öne çıkınca, Çetin Altan döndü. Hangi halka bağlılık ve tarih bilinciyle, hangi sosyaliz bilgisiyle, hangi örgüt terbiyesiyle kalacaktı ki devrim saflarında ?

  Alkış bitince artistler sahneden çekilir.


  Demagog, alkış pazarında hangi malın müşterisi varsa onu satan adamdır. Ve sattığı malı değiştirdiğinde esnaf, esnaf olmaktan çıkmaz. Dün cahildi, bugün de cahildir. Değişen, pazarladığı maldır. O zaman yoksulluk ve sömürü edebiyatı revaçtaydı, onu sattı; dönem değişti, emperyalizmin mallarıyla çıktı müşterinin karşısına.

HASAN YALÇIN- DÖNEKLER (S.31-34)