Sovyetler Birliği’nin dağılması üstüne, Saddam’ı tuzağa düşürerek Kuveyt’in işgalini kışkırtan ABD, 1. Körfez Savaşı’yla bütün dünyaya naklen yayımlanan bir güç gösterisinde bulundu. Irak’ın kuzeyi uçuşa yasak bölge ilan edilerek burada adım adım bir “kukla devlet” inşasına girişildi. 1990’lar, ABD’nin tek kutuplu bir ortamda Soros’un saat başına yevmiye ödediği göstericilerine dayanarak dünya hakimiyetini yaygınlaştırdığı bir dönem oldu. Yugoslavya gibi gündelikçi göstericilerin gücünün yetmediği yerlerde iç savaş kışkırtıldı. Düşmanlıkları perçinlemeye yetecek kadar kan döküldükten sonra, NATO’nun askeri müdahalesiyle Yugoslavya parçalandı.
YENİ BİNYILI KARŞILAYAN DEĞİŞİM SÜRECİ
Yeni binyıla girildiğinde dünyada yeni bir değişim süreci filizlenmeye başlamıştı. Ezilen Dünya’nın içinden bir Gelişen Dünya hızla yükselmekteydi. ABD’nin 21. yüzyılı bir “Amerikan Yüzyılı” yapmak için elini çabuk tutması gerekiyordu. Bush, “Amerika’nın yanında yer almayanların düşman sayılacağı” ve “onlarca yıl sürecek” bir Haçlı Seferi’ni başlattı. Ama daha ilk on yıl bile dolmadan, Afganistan ve Irak’a yapılan saldırılar, Amerika’nın başarısızlık hanesine yazıldı. Başarısızlık, küresel kriz olarak hayatın bütününe sirayet etti. İnisiyatif, ABD’nin elinden Gelişen Dünya’nın eline geçmeye başladı. Obama, bu süreci Amerika lehine çevirerek yeni bir çıkış sağlama iddiasıyla başa geldi.
OBAMA’NIN “GÜVENLİK KAVRAMI”
Obama’nın “Yeni Güvenlik Kavramı” Amerika’nın savaş yeteneğini “aynı anda iki buçuk savaş”tan “bir buçuk savaş”a indirirken, dünya jandarmalığı konumundan vazgeçmemekteydi. İstenen, ABD’nin müttefiklerinin de ellerini taşın altına koymaları ve dünyanın her tarafında ABD adına savaşacak “yerel güçlerin” oluşturulmasıydı. Yerel güçlerin istenen işlevi görmesi, ABD’nin özel kuvvetleri tarafından sağlanacaktı. Ülkemizdeki 15 Temmuz darbe girişimi de, bu çizginin bir ürünüydü. Darbe girişiminden sonuç alınabilseydi, darbe, Obama çizgisinin başarı hanesine koyu harflerle yazılacaktı.
Obama döneminde, ABD, artık rakipsiz değildi. Emperyalist sisteme alternatif oluşturan ve başını Çin’in çektiği Gelişen Dünya hızla yükselmeye devam ediyordu. Hedef, bu gelişmenin çok geç olmadan denetim altına alınmasıydı. Onun için ABD’nin askeri güçlerinin merkezi Asya-Pasifik’e kaydırıldı.
TRUMP: NEOLİBERALİZMİN İFLASI
Obama dönemi de, başarısızlıkla kapandı. Trump, Amerika’nın art arda gelen başarısızlıklarının yol açtığı hayal kırıklıkları ve arayışın bir ürünüdür. Trump, neoliberalizmin iflasının itirafıdır. Küreselleşme, artık dünya hakimiyeti kurmada ABD’nin önünü açan bir süreç olmaktan çıkmıştır. Amerika, kendi çıkışını, sermayenin, malların ve insan gücünün akışını tek taraflı yüksek duvarlarla engellemede aramaktadır. Uluslararası ittifaklar konusunda, “yanımda yer almayan düşmanımdır” çizgisinden, önce “herkes elini taşın altına koysun”a, oradan da “dünya jandarmalığı için fatura kesme”ye geçilmiştir. Sözde “insan hakları şampiyonluğu”, yerini “işkencede şampiyonluk adaylığına” bırakmıştır.
Her arayış, buluşla sonuçlanmaz. Sorun, ABD’nin dünyanın efendisi olma hedefinde diretmesinden kaynaklanmaktadır. Dünya, artık böyle bir efendiliği kabul etmeme kararlılık ve gücüne sahiptir. Amerika’nın tek çıkış yolu, bu iddiadan vazgeçip, kendi iç sorunlarının çözümüne yönelmesidir. Ama Trump’ın çizgisi, Amerika’nın kendi içine kapanma çizgisi değildir. Uluslararası düzlemde en belirgin hattı, Çin’e, İran’a ve İslam Dünyasına açık düşmanlıktır. Buna İsrail’e kayıtsız şartsız destek eşlik etmektedir. Bu tutum, aynı zamanda İsrail’in saldırganlığının dizginsizleşmesine çanak tutmaktadır.
TRUMP’IN ÖNÜNÜ PEŞİNEN KESMENİN YOLU
Trump’ın düşmanlık çizgisini uygulamaya koymak için ilk deneyeceği şey, merkezinde Avrasya’nın yer aldığı Gelişen Dünya’nın birliğine darbe indirmeye çalışmaktır. “Yumuşak güce” inanmayan, hatta Amerika’nın başarısızlıklarını yumuşak gücün etkisinin abartılmasına bağlayan Trump, ittifak ilişkilerini “çıplak alış-veriş” temelinde gerçekleştirmeyi tasarlamaktadır. Yönetimin yeniliğinin beraberinde getirdiği belirsizlik perdesini de, pazarlıkta bir koz olarak kullanmaya çalışmakta olduğuna kuşku yoktur.
Trump yönetiminin, ülkemiz de dahil omak üzere, bütün dünya açısından içerdiği tehlikelerin önünü peşinen kesmenin en etkili yolu, Ezilen-Gelişen Dünya’nın birliğini güçlendirmektir. Ülkemiz açısından yaşamsal önem taşıyan en önemli sorunlardan biri, Suriye sorunudur. Suriye’de, Türkiye’nin Esad yönetimiyle doğrudan işbirliğine gitmesi, Trump’ı bu alanda çaresiz bırakacak en etkin adımdır.
Prof.Dr.Semih KORAY
Aydınlık/07.02.2017