20 Şubat 2017 Pazartesi

Erdoğan'ın Büyük Korkusu

Geçtiğimiz hafta, 15 Şubat’ta AKP’ye yakınlığı ile bilinen Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, “Evet rüzgarı tersine döndü”  başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazının başlığı, bir telaşın ve huzursuzluğun habercisiydi. Ardından 18 Şubat’ta Selvi, bir yazı daha yazdı. Başbakan Binali Yıldırım, “Evet rüzgarı tersine döndü” yazısı üzerine Selvi’yi telefonla aramış ve “havayı iyi görüyorum, iyi olacak” anlamında cümleler kurarak, Selvi’yi kibarca uyarmıştı.
Benzer bir olumsuz vurguyu geçen günlerde “evet” kampanyasının başında bulunan Erdoğan da yaptı. Erdoğan,  “halk sistemi henüz anlamadı” ve “sağlıklı bir anket döneminde değiliz” minvalinde ifadelerde bulundu. Gerek Erdoğan’ın çıkışı gerekse de Selvi’nin yazısı öylesine söylenmiş sözler değildi. Bilakis bilinçli olarak dile getirilmişti ama bazı dostlarımızın dediği gibi “AKP’nin yeni bir taktiksel” hamlesinden ibaret değildi. Erdoğan ve Selvi tarafından itiraf edilen gerçeğin duygusal bir tezahürüydü. Aslında oldukça tanıdık bir duyguydu. Bu duygu, korkudan kaynaklanan bir telaştı.
Korkuya kapılmak ve telaşlanmak son derece insani duygular. Ancak buradaki mesele farklı… Yaşanan, anlık bir politik telaş ya da korku değil, stratejik bir korku söz konusu. Zira korkuyu yaşayan telakki, bundan sonraki politik varlığını “başkanlık olmazsa olmaz” düşüncesine dayandırdı. Kendi politik varlığını devletin ve toplumun ihtiyaçlarının önüne koydu.
İktidar sahipleri; devletin ve toplumun yaşamsal/zorunlu gündeminin “terör ve ekonomi” olduğunu bilmesine rağmen, kendi “gerçeğini” dayatmaktan geri durmadı.
***
AKP, 3 Kasım 2002’de hükümet olduğu günden bu yana en zor seçime giriyor. AKP’nin daha önceki seçimlerdeki politik programını, ekonomik yönelimlerini ve ideolojik yaptırımlarını hiç anlatmayacağız.
AKP kurulduğu günden bugüne, bizim çok absürd bulduğumuz seçim vaatlerini dahi, muhtelif yöntemlerle yürüttüğü propagandasıyla seçmeni bir şekilde motive edip, ikna edebiliyordu. “İstikrar”, “koalisyon kötüdür” ve “askeri vesayete son” söylemleri, AKP telakkisinin en belirgin propagandasını oluşturuyordu. Bizce ilgili söylemler ve iddialar doğru olmasa da AKP’nin seçmeni ikna etmesinde motivasyon açısından çok işe yaradığı görüldü.
***
AKP 16 Nisan’a çok önemli bir eksikle ilerliyor. AKP içindeki muhalifler, Bahçeli’nin milliyetçi tabandaki etkisizliği, Saadet Partisi ve bazı İslamcı kesimlerin “hayırcı” oluşu kuşkusuz oldukça belirleyici veriler ama AKP’nin 16 Nisan öncesindeki ana eksiği motivasyon.
Bütün mesele burada düğümleniyor.  AKP “kendi” kitlesini motive edemiyor. Geleneksel söylem haline gelen, Erdoğan’ın pek sevdiği ve Haziran Ayaklanmasında popülerleşen, “yüzde 50” söylemi görüldüğü üzere bugün işe yaramıyor. Erdoğan bu sefer toplumu ikiye bölemiyor. “Yüzde 50”yi AKP’nin mülkü olarak belleyen Erdoğan ve Erdoğancı AKP’liler hali hazırda ciddi bir hayal kırıklığı yaşıyor.
Yaşanan hayal kırıklığı Erdoğancı propagandayı şiddete yönlendiriyor. Erdoğan’ın başını çektiği AKP propagandacıları “hayırcıları” PKK’lı ve FETÖ’cü olarak itham ediyor.
AKP Manisa İl Başkan Yardımcısının iç savaş çağrısı,  Antalya’daki savcının “hayırcılara” PKK’lı demesi, Denizli’deki Pamukkale Milli Eğitim Müdürü’nün “hayırcılara” karşı sosyal medyadaki kışkırtıcı söylemleri ve Mersin’de AKP Anamur Gençlik Kolları Başkanının Mustafa Kemal Atatürk için “Keşke olmasaydı, Türk’e benzemiyor” demesi…  Hepsi bir hafta içinde yaşandı.
Tevekkeli değil, tipik bir imam-cemaat ilişkisi örneği…
***
Erdoğan’ın terörist ilan ettiği “hayırcılara” kısaca bir bakalım:
15 Temmuz’da sokağa ilk çıkanlardan Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz,  Türkiye’nin bölgesel güvenliği için büyük çabalar harcayan Emekli Tümamiral Soner Polat, PKK lideri Öcalan’ı sorgulayan ve yıllarca PKK’ya karşı eylemli mücadele yürüten emekli Albay Atilla Uğur, Kardak Kahramanı emekli Kurmay Albay Türkşen…
Bu listeye yüzlerce isim yazabiliriz. Bu isimler; yıllardır PKK’yla ve Fetullah Gülen’le “kandırılmadan” mücadele etmiş, Ergenekon/Balyoz kumpas davalarından dolayı Silivri’de hapis yatmış isimler.
***
AKP’nin propagandası üç ayak üzerine kurulu: İtham, tehdit ve hamaset…
AKP bu üçlüyü daha evvelde çok kullandı ve işe de yaradı. Ama bugün bu üçlüyü işlevli hale getireceği dayanakları yok.  AKP, ne başkanlık sistemini ne de anayasa değişikliklerini anlatabiliyor. Değişiklik önerilerinin hukuksal ve politik izahı yok. Şimdiye kadar AKP sözcülerinin ağızlarından çıkan tek politik ve hukuksal söylem, “yönetimde çift başlılık var” iddiası oldu. “Çift başlılık giderilmeli” diye bir koro kurdular ama söyleyecekleri şarkı yok. “Çift baş” olarak görülen-ki kendisi bu deyimi ilk dillendirilen kişi- Başbakan Yıldırım, Erdoğan’ın en güvendiği isim. Yani topluma bu sefer anlatacakları bir “mağduriyet”  de yok. Zira; “çift baş” da Erdoğancı.
***
Bu arada Erdoğan, Gaziantep’te yaptığı mitingde “çift başlılık” olayına ilişkin ilginç bir “sır” paylaştı. Erdoğan, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev başında olduğu dönemde, şimdi başbakan yardımcısı olan Mehmet Şimşek’in Merkez Bankası başkanı olmasını engellediğini iddia etti ve ardından da “bunun için başkanlık diyoruz, bunun için çift başlılık kalksın diyoruz” dedi.
Erdoğan’a soruyoruz: Şimdi siz cumhurbaşkanısınız ve başbakan fiilen sizin emrinizde. Mevcut durumda istediğiniz kişiyi Merkez Bankası başkanı yapabilirsiniz. Başkanlık ile bu anlattığınızın ne ilgisi var?
***
Erdoğan ve şürekası ilk defa yenilgiye bu denli yakın. Erdoğan en son, "Cumhurbaşkanlığı sistemini şahsım için isteyecek, bunca mücadeleyi nefsim için verecek kadar halim yok, karaktersiz değilim." diyecek kadar gülünçleşti.
Kızgınlar ve bu ruh halinden bütün telkinlere rağmen kurtulamıyorlar.
Zaman ilerledikçe daha da öfkeleniyorlar ve halkı kaosla/kargaşayla tehdit ediyorlar.
Yalnız; öfke ve tehdit yenilgiyi önlemez. Ayrıca, AKP’nin bu kızgın üslubu “hayır”a hizmet ediyor.
AKP bu içinden çıkılmaz ortamı kendi elleriyle yarattı.
Erdoğan AKP’si Türkiye halkının ya da Türk Milleti’nin emperyalizm güdümlü teröre; PKK’ya, IŞİD’e ve Fetullahçı çeteye karşı bir araya geldiği bir dönemde; milleti ikiye bölme çabasına girişti.
Bu girişimin bedeli ağır olacaktır. Millet; demokrasiyi, vatanın birliğini ve kendi geleceğini tehdit edenlere gereken yanıtı verecektir.
Korku faydasızdır. Erdoğan ilk defa ve hiç ummadığı ölçüde bir yenilgi alacaktır.
Kerem YILDIRIM
Aydınlık/20.02.2017