“Kimi balıkların, kimi yosunların, kimi otların çeşidini bilir, ben ise ayrılıkların” demiş ünlü şair. Birlikte çalıştıkları, peşine koştukları hatta en yakınları onu ne denli tanıyor bilemiyorum ama Zülfikar Yazgaç bir yana Rıdvan’ı benim kadar yakından tanıyan çok az insan var. Rıdvan’ı ilk kez eski Ali Sami Yen Stadı’nda G.Saray’a karşı izledim. Boluspor’un 2-1 yitirdiği maçta takımının tek golünü Rıdvan atmıştı. O günlerde sıradan bir futbolseverdim. 8 numaralı formayı giyen ufak tefek ve olabildiğince narin yapılı bu oyuncu alandaki tüm oyunculardan farklıydı. Kısa bir süre sonra büyük takımların peşine koşacağı çok belliydi. Ancak Rıdvan’ın İstanbul’daki ilk durağı Sarıyer oldu. Boğaz’ın beyaz martıları Rıdvan, Sercan ve Çelebic’li kadrosuyla tarihinin en büyük başarılarına imza attı.
O yıllarda futbolcuların büyük çoğunluğu antrenman dışı zamanlarını Şişli’deki Kent Pasajı’nda geçirirlerdi. Bir kundura dükkanında çalışan Zülfikar Yazgaç aynı zamanda Çeliktepe Ümitspor’un başkanıydı. Rıdvan ile aralarında çok yakın bir dostluk vardı. Zülfikar ile Rıdvan’ın öğlen yemeklerinde domates, peynir, ekmek yedikleri günlerde tanıştım Rıdvan ile... Zülfikar çocukluk arkadaşımdı. Rıdvan sanki birinci ligde oynayan bir oyuncu değil de mahalle takımının bir elemanı gibi Levent Philips Fabrikası’nın tozlu sahasında (şimdiki Metro City’nin yeri) mahalle maçları oynuyor sonra da Zülfikar ile birlikte Çeliktepe Ümitspor Kulübü’ne giderek orada tavla, bilardo gibi oyunları oynardı. En yakını, dostu Zülfikar’dı. Rıdvan tam bir halk adamı olmasının yanında, solcu söylemleri ile Nazım Hikmet şiirleri okumasıyla bilinirdi.
F.Bahçe’ye transfer olduktan sonra Cumhuriyet gazetesinde yazdığım bir yazıda onu dünyanın en yetenekli oyuncularından bir olarak nitelemiştim. Yazı yayımlandıktan sonra ilk karşılaştığımızda “Abi yazını arabamın dikiz aynasına yapıştırdım. Gözümün önündedir ve her gün okuyorum” demesini bugün gibi anımsıyorum. Galatasaray’ın Dinamo Bükreş’e bir ofsayt golüyle 3-2 yenilip Şampiyonlar Ligi’nden elendiği maçı Zülfikar ile birlikte Rıdvan’ın, Etiler’deki evinde izlemiştik. O günkü eşi Dilek Hanım bize ikramlarda bulunmuştu. Gönenç(mutluluk) içinde bir yaşamları vardı. O dönem Rıdvan ile Tanju Çolak’ın aynı takımda oynamaları düşünülüyordu. Rıdvan’a sordum, yanıtı şöyle oldu: “Metin Abi, ben aut çizgisine gidip onu mu bekleyeceğim”. Bugün sorsanız, kesinlikle böyle bir şey söylemediğini belirtir. Olaylar, yaşamın zor dönemeçleri, karşılaşılan yeni durumlar ve ilişkiler Rıdvan Dilmen’i söylediklerini inkar etmek, verdiği sözde durmamak ve daldan dala konmak konumuna getirdi.
Rıdvan’ı en son iflas etmesine neden olduğu Ali Çoban’ın Ortaköy’deki cenaze töreninde gördüm. Gözünde kara gözlük, tanınmamak için hareketlerine özen göstererek, cemaatin arkalarından dolaşıp, ateş almaya gelmiş gibi uğrayıp gözden kayboldu. 1980 yılından sonra futbolda adı duyulan Rıdvan Dilmen’in, o yıllardan başlamak koşuluyla bugüne değin hiçbir iktidar, siyasi görüş ile yakınlığı yoktur. Türkiye’de herkes muhafazakar, tutucu olabilir ama Rıdvan Dilmen asla... Ancak girdiği karanlık ve karmaşık ilişkiler onu siyasi erkin gücüne mahkum etti. Şu anda geldiği konuma bakıldığında başka da çaresi yoktur. Cumhurbaşkanı onu öyle büyük belalardan kurtardı ki, başka türlü düşünmesi olanaksız hale geldi. Aslında bizim Rıdvan çok iyi bir futbolcu ve Ege’de yetişmiş çok güzel de bir insandı. O Rıdvan’ın herkesin gönlünde yeri vardı. Böyle insanlar bir futbol takımıyla özdeşleşebilirler ama bir partinin yandaşı olamazlar. Ama artık o çok zamandır bizim Rıdvan değil...
Metin TÜKENMEZ
Aydınlık/03.02.2017