Bundan beş yıl öncesine kadar biri bana
PKK’nın envanterini sorsa şöyle bir tanım yapardım: Silah olarak sadece AK-47
Kalaşnikof, BKC (Bixi) Makinalı Tüfek, SVD Dragunov keskin nişancı tüfeğini
kullanan; lider kadrosuna sınırlı sayıda M16 A2/A4 verebilen; tanksavar
kabiliyeti RPG-7 Roketatar ile sınırlı; tanksavar füzesi olmayan, yerden havaya
füze yeteneği de çok sınırlı olan; kriptosuz Yaesu telsizlerle haberleşen; gece
görüş ve termal görüş yeteneği olmayan; giysi ve teçhizatını yerel imkanlarla
temin eden bir örgüt.
Fakat
Suriye ve Irak’taki savaş ortamı sayesinde PKK’nın silah, mühimmat ve teçhizat
envanterinin artık hem çeşitlendiği hem de giderek daha sofistike hale geldiği
gözleniyor. PKK bağlantılı YPG güçlerinin özellikle Suriye’nin kuzeyindeki
savaş halinden kazandığı yetenekler ikiye ayrılıyor: Konvansiyonel yetenekler,
yani zırhlı birlik harekatı, topçu ve roket atışlarıyla görmeyerek ateş
desteği, büyük çaplı lojistik akış ve ikmal ile özel askeri yetenekler, yani
yakın hava desteği koordinasyonu, topçu ileri gözetleyiciliği, insansız hava
aracı ile keşif ve gözetleme, meskun mahallerde muharebe.
Bunlar,
Ankara’nın PKK’nın giderek konvansiyonel yeteneklere sahip düzenli bir orduya
dönüştüğü yönündeki kanaatini güçlendiriyor. Bu da haliyle endişeleri
artırıyor. Türkiye’de PKK’dan ele geçirilen silah, mühimmat ve teçhizatların
giderek daha çeşitli ve modern silah sistemleri olduğu görülüyor.
Türk
Silahlı Kuvvetleri (TSK) şu an El Bab’ta IŞİD’e karşı verdiği savaşta yeni
nesil meskun mahal çatışmasının ne kadar zor olduğunu öğreniyor. IŞİD'in El
Bab’ta sivil nüfus içinde tünel harbi, tanksavar füzeleri ve araçlı intihar
saldırılarından oluşan üçlü savunma stratejisi TSK için büyük bir sınav haline
gelmiş durumda. PKK’nın benzer teknoloji ve yeteneklere ulaşıp ulaşamayacağı da
Ankara için son derece önemli bir soru.
Aslında
PKK’nın envanterini nasıl geliştirdiğini kasım 2015-mart 2016 döneminde Cizre,
Silopi, Silvan, Diyarbakır, Yüksekova ve son olarak Nusaybin’de ortaya konan
hendek-barikat çatışmalarında görmüştük. Şu an kırsalda süren çatışmalar da
endişe verici çeşitlenme ve sofistikasyonun devam ettiğini gösteriyor.
İsminin
açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan Ankara merkezli bir savunma
analistinin verdiği bilgiler şöyle: “PKK’nın
envanterindeki çeşitlenme en fazla tanksavar roketlerinin mühimmatı, el
bombaları ve tanksavar füze sistemleri alanında. Örneğin, eskiden PKK
çoğunlukla PG-7VM, RPG-7 roketleri kullanılırken şimdilerde PG-7VM, PG-7ML,
DZGI-40, HEI-AP roketler çok yaygın. El bombalarında Almanya menşeli DM41 ve
DM51, Güney Kore menşeli K-413, ABD menşeli M26/61, yine ABD menşeli M67 el
bombalarında büyük artış var.”
PKK’ya
bağlı yayın organları ve sosyal medyada paylaşılan videolarda ise TSK’nın
Güneydoğu’daki mevzilerinin hedef alındığı saldırılarda Metis ve Fagot ATGM
sistemlerinin kullanıldığı görülüyor.
Örneğin,
10 Nisan 2016’da Şırnak Uludere’de ve 26 Haziran 2016’da Şırnak’taki başka bir
üs bölgesine yapılan atışlarda MILAN
ATGM’nin kullanıldığı görülüyor. TSK’nın paylaştığı fotoğraflardan ise
eylül ayında Şemdinli ve Cudi’de yapılan operasyonlar sırasında birer tane 9M113 Konkurs kartuşu ele geçirildiği
görülüyor. Ayrıca Cudi Dağı’nda ele geçirilen mühimmatın içinde dört tane M79 Osa roketi de bulunuyor.
Ankara
en çok endişelendiren bulguların başında ise 25 Ağustos’ta Batman Sason’da ele
geçirilen 9K38 Igla model omuzda taşınabilen hava savunma füzesi (MANPAD) geliyor. Bu noktada, TSK’ya ait bir helikopterin 13 Mayıs’ta aynı türden bir
füzeyle düşürüldüğünü belirtmek gerekiyor.
Özellikle
2016’da Türkiye içinde PKK’dan ele geçirilen silahlarda İran menşeli olanların
sayısında büyük artış söz konusu. Örneğin, 3 Aralık 2016’da Hakkari’de ele
geçirilen M57 RPG, RPG-7 roketatar, PG7-A, PG-7-AT, NR431A1 60 mm havan
mermileri İran menşeli. 6 Ekim 2016’da Hakkari Çukurca’da ele geçirilen M62P8
120 mm havan mermisi ise Sırbistan merkezli Krusik şirketinin üretimi.
Son
olarak, 1 Haziran 2016’da Nusaybin’de ele geçirilen İsveç Saab-Bofors üretimi
AT4 84mm güdümsüz tanksavar silahı ise PKK’nın ATGM yeteneklerini geliştirme ve
bu konudaki çeşitlenme çabasına işaret ediyor.
Türkiye’de
PKK’dan ele geçirilen tüfeklerde ise M16 A2 ve M16 A4’ler ile FN FAL 50
modellerinde artış var. Sırbistan menşeli M08-00 40mm bomba atarlar ile lider
kadrolarda çıkan Glock tabancalar da dikkat çekici. Ele geçirilen Specter marka
termal kamera monteli ve sıfırlanmış M16 A2’ler ise PKK’nın gece ve zayıf görüş
şartlarında sıhhatli atış imkanı kazanamaya başladığını gösteriyor.
Türkiye’de
ilk kez 2012 sonunda görülen 12.7 mm Kord tipi keskin nişancı tüfeği de artık
PKK’nın standart silah envanterine girmiş durumda. 2016’da Türkiye’de 150’den
fazla Kord ele geçirildi. PKK’nın şehirlerdeki çatışmalarda sık sık kullandığı
bu anti materyal silahları kırsalda helikopterleri ve yoldaki zırhlı araçları
taciz etmek için kullandığı görülüyor.
PKK
ayrıca Türkiye içindeki sabit üs bölgelerinin güvenliği için DHSK-Kord ağır
makineli tüfekler de kullanmaya başladı. PKK bu ağır silahları genelde
mağaraların içine sokup karadan yaklaşma istikametlerini kapatmak için tercih
ediyor. Hatta örgütün silahları korumak için mağaraların için ray sistemi
döşediği de görülüyor.
PKK
insansız hava araçlarıyla (İHA) keşif konusuna da önem veriyor. Örgütten ele geçirilen sistemler arasında
ABD menşeli RQ-20 Puma ile sivil tip DJI Phantom model İHA’lar bulunuyor.
Peki,
PKK bu kadar modern silah sistemlerini ve teçhizatı nasıl tedarik edebiliyor?
Öncelikle
herkesin bildiği ama pek konuşmadığı acı bir gerçek karşımıza çıkıyor: Suriye
ve Irak’ta oluşan silah karaborsası. Burada her türlü silah sistemi
satılabiliyor hatta kiralanıyor. Suriye’deki muhalif gruplara gönderilen silah
ve mühimmatın pazarlarda satılması veya diğer gruplarla takas edilmesi de çok
yaygın bir uygulama. Irak’ta IŞİD’le mücadele eden silahlı güçlere ABD, Avrupa
ve İran tarafından yapılan silah ve mühimmat yardımının gönüllü olarak PKK’ya
verilmesi de bir diğer gerçek. Bunların yanı sıra PKK’nın çatışmalarda savaş ganimeti
olarak ele geçirdiği silah ve teçhizat da var. Bunların başında YPG güçlerinin
Suriye’nin kuzeyindeki ilerlemeleri esnasında IŞİD’den ele geçirdikleri
silahlar geliyor.
İsminin
açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan bir kaynak ise şu bilgileri
veriyor: “PKK tarafından Türkiye içinde kullanılan silahların çoğu sanıldığının
aksine Suriye’nin kuzeyinden değil, Kuzey Irak üzerinden Türkiye’ye giriyor.
Yani çoğunlukla Peşmerge’ye, Şii milislere ve Irak ordusuna verilen, satılan
silahlar. Bunun yanında Libya’da olan savaş ve Ukrayna’daki çatışmalar
nedeniyle bölgesel anlamda bir silah karaborsası oluştu. Ben yine Balkanlar
(eski Yugoslavya ülkeleri ile Bulgaristan) üzerinden bazı Arap ülkelerinin
silah sipariş edip Irak’a gönderdiğini de biliyorum.”
Peki
Türkiye bunu önleyebilir mi? Bu, maalesef neredeyse imkansız. Çünkü ATGM ve
MANPAD gibi kritik silah sistemlerinin üretici ülke ve firma kod numaraları
siliniyor. Dolayısıyla tedarikçiye ulaşmak zorlaşıyor. Dahası, silah
karaborsası Ankara’nın Bağdat ve Şam yönetimiyle yaşadığı sorunlar ile Irak ve
Suriye’deki merkezi otoritenin zayıflamasından da besleniyor.
Neticede,
Suriye ve Irak’taki çatışmalar, bir yandan PKK gibi devlet dışı silahlı
aktörlere envanterlerini çeşitlendirme ve geliştirme imkanı tanırken diğer
yandan Türkiye gibi merkezi devletlerin güvenlik açıklarını artırıyor.
Metin GÜRCAN
27 Ocak 2017 / AL-MONITOR