1 Şubat 2017 Çarşamba

CIA'cı GRAHAM FULLER'dan Tarihi İtiraf; "Komünizme Karşı İslam'ı Destekledik". II



AKP'yi iktidara getiren seyir defterini kimler, nerede, nasıl yazdılar sorusuna cevap veren bir mülakat var bugün manşetimizde..Komünizme karşı "Yeşil Kuşak" oluşturulması, "Türkler için komünizmin İslâm'dan daha tehlikeli" görülmesi, Türkiye'nin siyasetine müdahaleler ve nihayet radikal İslâm tehlikesine karşı Müslüman toplumlara "İslâmla demokrasiyi uzlaştıran bir örnek" sunma arayışında AKP'ye verilen destek.. (Güngör MENGİ- Vatan Gazetesi/31.10.2004)


AB'ye Girmek İstiyorsanız Amerika'nın Truva Atı Görüntüsünden Kurtulun

ABD seçimleri: Bush prestijimizi sıfıra indirdi. Uluslararası nizama büyük zarar verdi. Sadece Türkiye için değil, bütün dünya için Kerry'nin seçilmesi daha iyi

Bugün ABD'de büyük seçim var. Sadece ABD halkı değil neredeyse tüm dünya Bush'un mu yoksa Kerry'nin mi seçileceğini merakla bekliyor. Türkiye ve Ortadoğu'yu çok iyi tanıyan eski CIA görevlisi Graham Fuller seçim sonuçlarının Türkiye için ne anlama geleceğini VATAN'a değerlendirdi. Fullerle ilki dün yayınlanan ve hem sağ hem de sol kesimden olumlu tepkiler aldığımız bu ilginç sohbetin ikinci bölümü şöyle:

* Bush'u dünyada da pek seven yok, ama eski bir CIA'cı olarak siz neden sevmiyorsunuz?

Hem ekonomik durumumuzu çok bozdu hem de siyasetteki en gerici unsurlarla işbirliği yaptı. Siyonist ve sağcılarla çok yakın işbirliği var. Dünya karşısında prestijimizi sıfıra indirdi. Uluslararası nizama büyük zarar verdi. Almanya ve Fransa'yla yakın işbirliği yapmamız imkansızlaştı. Avrupa bir süreden beri artık ABD'den bağımsız bir politika sürdürmek istiyor. Yani ne Avrupa'da ne de Ortadoğu'da müttefikimiz kaldı. Artık kimse bizimle çalışmak istemiyor.

* ABD'nin hala ilişkilerinin en iyi olduğu ülkeler arasında kimleri sayarsınız? İngiltere? İsrail? Türkiye üçüncü sırada olabilir mi?

Hayır, yakın müttefik değil. Bir avuç, küçük ülke.. Kostarika, Fiji Adaları gibi her zaman ABD'yi destekleyen ülkeler var. Ama onları sayarken Türkiye aklıma gelmiyor. Irak'ta İngiltere hariç ABD'nin ciddi bir müttefiki olmadı. Türkiye bize yardımcı olabilen bir unsur ama müttefik olarak değil.

Tezkerenin geçmemesi çok iyi oldu

* Sizce böyle davranmakla Türkiye hata mı yaptı?

Tam tersi. Bu durum hem Türkiye için hem de uzun vadede Amerika için çok daha iyi oldu.

* Oysa Türkiye'de tezkereye karşı çıkanlar "romantik" olmakla suçlanmıştı?..

Bence tezkerenin geçmemesi son derece olumlu bir şeydi. Türkiye-AB, Türkiye-Ortadoğu ilişkilerinde çok olumlu oldu.

* Ne işe yaradı? Mesela ABD'nin hızına ket mi vurdu?

Askeri açıdan çok bir etkisi yok. Ama manevi ve diplomatik açıdan anlamı büyüktü. ABD'nin prestijini zedeleyerek Irak'a müdahale konusunda kuşku uyandırdı. Diğer müttefiklerimizi düşündürdü.

* Ya geçseydi?

Bir kere daha Türkiye'nin yüzde yüz ABD yörüngesinde olduğu ortaya çıkardı. Aynı zamanda bölgede Türk-Kürt çatışmasına yol açardı ki bu uzun vadede ABD için de büyük problem olurdu. Tezkerenin geçmemesinin Türkiye'nin AB sürecine de katkısı büyük oldu. Eğer Meclis tezkereyi kabul etseydi Avrupa Türkiye'yi hep 'ABD'nin Truva Atı" olarak görecekti.

* Sizce de Türkiye'nin olası AB üyeliği ABD için bir tehdide dönüşür mü?

Eğer AB'ye girerse Türkiye'nin de Avrupa'nın stratejik ihtiyaçlarına göre davranması lazım gelecek. Ama bu demek değil ki Türkiye ya tamamen Avrupalı ya tamamen ABD'li olmak zorunda. Zaten Türkiye'nin iki kampta da kalması gerekir. Hatta bu avantajı olabilir. Ama bunu yapabilmesi için ABD'nin Truva Atı olmadığınızı kanıtlamanız gerekiyor.

* Truva Atı'ndan neyi kastediyorsunuz? 1950'li yıllardan beri süregelen durumu mu yoksa daha ileri bir ilişkiyi mi?

1950'ler ve sonrasında Türkiye için AB yoktu. ABD'yle ilişkiler konusunda her şey ortadaydı. Ama Truva Atı olmak başka bir şey. Gizli işleyen bir unsurdan söz ediyorum. Türkiye, ABD adına AB içine giren bir Truva Atı olarak algılanabilir.

* Bush ya da Kerry... Seçimin sonucu Türkiye'yi nasıl etkiler?

Sadece Türkiye değil, bütün dünya için Kerry'nin seçilmesi daha iyi olacak. Bir istisna ile... İsrail. İsrail dışında herkes için daha iyi olacak.

* Türkiye'deki bir görüş Kerry seçilirse AKP'nin ABD ilişkileri konusunda hiç değilse ilk zamanlar sıkıntı yaşayacağı yolunda. Katılır mısınız buna?

Ben arada büyük bir ilişki görmüyorum. Bence Ankara için bu iki aday arasında büyük fark yoktur. Ama Kerry'nin politikaları Türkiye'ye doğru daha yumuşak olacaktır.

* Peki Kerry daha laik vurgular yapan bir siyasetçi. AKP onu rahatsız eder mi?

Maalesef Bush'un etrafındaki Likudçu danışmanları bu açıdan daha tehlikelidir. ABD'deki Likudçular Şaron'dan daha fazla Likudçular. Hem Beyaz Saray'da hem de Pentagon'da... Zaten ABD'nin bütün Ortadoğu politikasını onlar bozdular, harap ettiler. Kerry'nin "laikçiliği" sadece iç siyasete dokunur.

* Peki hangisinin seçilmesi Türkiye'nin AB süreci için daha iyi olur?

Kerry seçilirse bu süreci yüzde yüz destekler. Bush yönetiminde Türkiye'nin AB üyeliğine karşı koyanlar var.

* İsim sayabilir misiniz?

Richard Perle. Bunu açıkça söyledi. Ayrıca çok meşhur alim olarak tanınmış Bernard Lewis. "Eğer AB'ye girersen senin Müslümanlığına hiç hürmet etmeyecekler", "Senin yerin bizim yanımızdır" gibi görüşleri var. Ve diğer Likudçular tabii.

* Yani sonuç olarak bir Türk, 2 Kasım'da oy kullanma hakkı olsaydı, Kerry'e mi vermeli, Bush'a mı?

Herhangi bir Türk için bile Kerry daha iyi olacak. Çünkü Kerry hükümeti "daha az" dayatıcı olacak. Daha çok işbirliği duygusuyla çalışacak. ABD hegemonyasını yaygınlaştırma amacı Bush kadar olmayacak. Sanırım çok daha yumuşak bir davranış üslubu olacak. Bush gibi emretmeyecek. En azından kapısından kovmayacak.

İşte yanıt vermediği tek soru!

* Graham Fuller, siz vatansever misiniz?

Mutlaka. Her yönetimin her yaptığından memnun değilim ama ABD'nin değerleriyle çok övünüyorum.

* Acaba sizin vatanseverliğinizin bittiği yerde mi bir Türk'ün, bir Nikaragualı ya da Iraklının vatanseverliği başlayabilir?

Herhangi anlamda bir dar vatanseverlik çok kötü bir şey. Her şeyden evvel Amerika'nın dünya liderliği başka, Amerika'nın yeni emperyalizmi başka... Aradaki o farklar çok ince bile olsa... Amerikan çıkarları uğruna, bizim güvenliğimiz uğruna tüm dünyaya bunun bedelini ödetmememiz lazım. Amerikan çıkarları ve güvenliği başka bir halktan, başka bir ülkeden öncelikli olamaz. Zaten Amerika diğer halkların da hürmetini kazanamazsa izole olacak, manevi liderliği kalmayacak.

* Bu manadaki son sorum: Türkiye'nin içinde, istihbarat örgütlerinde ne kadar varsınız? Jusmat'la neler yaptınız?

Yanıt yok. Sadece bu sorunuzu yanıtlayamayacağım. Türkiye'den ayrıldığım 1968'den bu yana istihbaratla hiç alakam yok. Ve devreye girmeyi de hiç istemiyorum.

Utanacağım hiçbir şey yapmadım

* CIA'ye neden girdiniz?

Onlar beni buldu. Harvard'da tarih ve dil bilimleri üzerine eğitim gördüm. Türkçe, Rusça, Farsça ve Çince öğreniyordum. Aslında bilim adamı olmak istiyordum. Askerdeyken teklif ettiler. O yıllarda bu teklif hoşuma gidince özel bir eğitime alındım.

* Türkçe öğrenmek aklınıza nerden geldi?

15 yaşındayken Cengizhan ve Timurlenk'i okumuştum. Çok etkilendim. Türkleri kendi dillerinden öğrenmek istedim. Arapça'yı da "Bu işaretleri kim okuyabilir" diye merakımdan öğrenmeye başladım.

* Onca yazıp-çizmeye, seyahate, teoriye rağmen hala "Eski CIA'cı" olarak anılıyorsunuz. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?

İşime bile yarıyor. Tam serbest olarak dünyayı dolaşıyorum, istediğimi söylüyorum, yazıyorum, istediğim hükümeti, ABD dahil, eleştirebiliyorum. Tabii CIA hakkında konuşmamak şartıyla...O yüzden çok severim bu lafı!

* Geçmişte yaptığınız işler nedeniyle hiç korkuyor musunuz?

Devlet görevlisi olarak utandığım hiçbir şey yapmadım. Eğer utandığım şeyler varsa onlar şahsi hayatımda yaptığım şeylerdir. İstihbaratçı olmak o kadar tuhaf bir şey değil. Her ülkede istihbaratçı var. Türkiye'de de var.

Fuller'in ağzından çağın Teorisyenleri

Samuel Huntington: Medeniyetler çatışması teorisi çok tehlikeli
Çok orijinal bir düşünür. Ama medeniyetler çatışması teorisi müthiş bir mübalağadır. Çünkü medeniyetlerin kendi içindeki çatışmalar daha büyüktür. Yalnız şu var ki, çok tehlikeli: Ortadoğu-ABD arasındaki problemlerin derinlerine inmek istemeyen tembeller, "Aa bu medeniyet çatışmasıdır" diyorlar. Bu çok basit bir izah ve büyük bir tesellidir. Allah göstermesin, çok büyük hatalar doğabilir bu fikirden. Her iki taraf da "Biz bir şey yapmadık ki, problem oradadır" diyebilir. Bu nedenle medeniyetler çatışması teorisi kendisiyle birlikte gerçekleşen bir öngörü haline dönüşüyor.

Bernard Lewis: Neocon'ların ikonudur herkes onu dinlediği için felaket oldu
Senelerce çok hürmet ettiğim bir alimdir. Büyük bir alimdi, ama idi. Maalesef yaklaşık 5-10 yıldır, İsrail'in propagandasını, onların davasını düşünüyor. ABD'ye ve Bush yönetimine çok zararlı nasihatler verdi. Ama çok dinleniyor. Herkes onu dinlediği için felaket oldu zaten. Siyasal anlayışı çok zayıf. Irak'tan sonra İran'a, Suriye'ye de müdahale yapılmasını istiyor hâlâ. Neocon'ların ikonudur, gurusudur.
Edward Said: Filistin davasını çok iyi anlattı, büyük düşünür
Büyük bir düşünür. Soldan gelen birisi, ama bence medeniyetler arasındaki diyaloga, fenomene büyük katkılar verdi. Hem de tabii Filistin davasını çok güzel dile getirdi. Oradaki ıstırabı çok iyi anlattı.
Naom Chomsky: Çok radikal ama enteresan bir adam
Enteresan bir yanı var. En az okunduğu ülke ABD'dir. Çünkü çok radikal. Fakat Ortadoğu sorunundan sonra Chomsky daha çok okunur oldu. Yine ABD dış siyasetini anlatan belki 10'uncu yazardır.
Francis Fukuyama: 'Tarih bitti' tezinin tutmadığı çok açık
Yakın arkadaşımdır. Beraber RAND Corporation'da çalıştık. "Tarih bitti" demek enteresan bir iddiaydı. Ama apaçık belli ki bu tarih sonuna ermedi. Her sene bu daha çok belli oluyor. Şimdi kendisi de başka bir şekilde yorumlamaya çalışıyor bu teorisini.

Fuller'den mail geldi
Röportajımızın dünkü bölümüyle ilgili Graham Fuller'in bir kez daha altını çizmek istediği bazı noktalar var. İşte e-mail aracılığıyla yaptığı yeni açıklamalar:

* Tarihte gayri-Müslüman işgali ve zulmüne karşı çıkan hep İslam hareketleriydi. Dün Sovyet emperyalizmine karşı çalışan radikal İslam şimdi Amerikan neo-emperyalizmine karşı çalışıyor.
* Amerika hiçbir zaman Türkiye'deki laikliğin karşısında çalışmadı. Bugün bile. Ama 50 sene önce durum bambaşkaydı. Zaten ben de "Ilımlı İslam tezi''ni Türkiye için düşünmedim.
* Bakarsak, Amerika'nın desteklemediği bir Türk hükümeti yoktu. Belki Refah hariç. Amerika her zaman her tür İslam partilerine çok sinirlendi.
* Şüphesiz, Washington bugünkü radikal İslam'ın önemini mübalağa ettiği gibi, o zaman da "Aman komünizm geliyor" diye, Aziz Nesin'in güzel kitabında da olduğu gibi, mutlaka çok mübalağa etti. Ve bu savaş namına insan hakları ihlalleri oldu. Bu ABD tarihinin güzel olmayan bir parçasıdır.
* Mustafa Kemal'in ilham olarak her zaman rolü ve namı kalacak. Bazı fikir ve prensipleri ebedi. Ama bazı politikaları kendi zamanında hayatiydi. Bazısının da artık zamanı geçti. Hiçbir liderin düşündükleri tarihin sonuna kadar kuddus (Farsça; hiç eksiği olmayan, en mukaddes demek) sayılmaz.

Fuller'in notu: Mülakatı Türkçe verdiğim için bazı fikirlerimi biraz basit ve kaba bir şekilde ifade ettiğimden özür dilerim.
Röportajı yapanın notu: Fuller'in Türkçe'si mükemmel. Sadece konular hassas... 

Devrim SEVİMAY 
Vatan Gazetesi/ 1 Kasım 2004 Pazartesi

Mülakatın Birinci Bölümü İçin Bakınız:


Ruhat MENGİ'nin mülakatla ilgili olarak aynı gazetede yazdığı makale:

Türkiye ABD için Afganistan'dan farklı mı?

Bu soruya cevabımız hazır; elbette farklı. Gerek coğrafi konumu, gerek önemli bir müttefiki gerekse İslâm ülkelerine örnek olarak kullanmak istediği 'laik, demokratik, Müslüman bir hukuk devleti' olarak farklı. Gel gör ki CIA'in eski Ortadoğu Masası Şefi Graham Fuller'in VATAN'a hiç çekinmeden yaptığı açıklamalar pek de öyle olmadığını gösteriyor.

Anlaşılan (ve çoğumuzun bugüne kadarki tahminlerini doğrulayan) o ki Amerika Türkiye'yi de dünyaya istediği şekli verirken kullandığı basit bir piyon olarak görüyor. İç ve dış siyasetiyle top gibi oynuyor. İşte Türkleri ve Türkiye'yi çok seven(!) tespih çeken, Türk yemeği pişiren, kızının adını Ankara koyan Fuller Beyimiz buyuruyor ki Ankara ile senelerce oynamışlar. Bunu daha rahat şartlarda yapabilmek için anarşik olayları, sağ sol kavgalarını, cinayetleri, daha sonra Güneydoğu terörünü kendilerinin hazırlamadıklarını, aynen Ermeni olaylarını hazırlamak üzere 1800'lerde Osmanlı'nın içine misyonerlerini saldıkları gibi ajanlarını burada üslendirmediklerini, bir yandan da Rusya'nın o dönemde yaptığı kışkırtmaları gizli gizli yapmadıklarını artık kimse iddia edemez.

Somut örnek istesek?

Sovyetlerle olan çekişmelerinde Afganistan'da Taliban'ı kullandıktan gibi Türkiye'de de birilerini kullanmışlar. Neymiş efendim; "Sovyetler'in güneye doğru yayılmasını önlemek için İslâm'ın daha etkili olması gerekiyormuş. Türkiye için siyasi İslâm komünizmden daha tehlikeliymiş. Onun için sağ hükümetleri desteklemişler."

Seçim meydanlarında çıkıp konuşma yapmadıklarına göre bi zahmet somut örnekler vererek nasıl desteklediklerini, neler yaptıklarını da anlatıverse keşke. Genç üniversitelileri nasıl kışkırtıp birbirlerine düşürdüklerini, bazı hocaları ve basını bu kışkırtmalarda nasıl kullandıklarını, öğrencileri hükümetlerle nasıl karşı karşıya getirdiklerini, boykotları, molotof kokteylli öğrenci olaylarını, ordu bazında ne çalışmalar yaptıklarını, örneğin 27 Mayıs'ta ve diğer darbelerde ne rol oynadıklarını bize açıklayıverse. Onların yüzünden masum siyasetçilerin idamını, yüzlercesinin de aylarca, yıllarca hapis yatışını öğrenebilsek. Öyle ya "50, 60 ve 70'lerde" diyor. Demek ki hepsinde parmakları var.

Haydi, onu da söyleyin!

Arkasından hatalarını bir nebze kabul ederek(!) oyunlarının haksızlığını vurguluyor: "Zannederim yapılanlar biraz çelişkiliydi. Bir yandan Türkiye'de demokrasinin güçlenmesini istiyor, bir yandan komünizmi zayıflatmaya (tarifine göre, siyasi İslâm'ı güçlendirmeye) çalışıyorduk."

Bu arada Türkiye'nin laik bir ülke olduğunu, dinin siyasete karışmayacağını, bu nedenle AKP'nin de İslâmi parti' söyleminden kaçındığını unutarak "Türkiye'den başka yerde siyasi İslâm normal bir parti haline gelmedi" diyor.

Yani bu açıklamanın bir adım daha ötesi "Türkiye ılımlı İslâm Cumhuriyeti" dir ki ABD bunu da söyledi zaten.

Graham Fuller'in konuşmaları Amerika'nın şu anda da aynı oyunu sürdürdüğü şüphelerini kesinlikle doğruluyor. ABD'nin, aslında Türkiye'nin AB'ye girmesinden de pek hoşnut olmayacağına inanmak için yeterli nedenimiz var. İşin asıl düşündürücü yanı, şimdi bir yandan o bizimle oynamaya devam ederken, bir yandan da AB'nin Türkiye'yi istediği şekli vermek üzere tavizlere zorlaması.

Az kaldı, Türkiye toprakları üzerinde Ermenistan'ın da hakkı olduğunu ve Kürdistan'ı telaffuz etmelerine... Kıbrıs sorununu da tamamen Güney Kıbrıs lehine çözdüler mi 'sonu açık AB yolu'nda ilerlemeye başlarız(!)

Boşuna sıvazlamıyorlar bizimkilerin sırtını.

Ruhat MENGİ
Vatan Gazetesi/ 1 Kasım 2004 Pazartesi