10 Temmuz 2017 Pazartesi

Aldanmak

Tevfik Fikret oğluna yazdığı bir dizede İnan Haluk, ezeli bir şifadır aldanmak der. Adalet Mitingi’ni izlerken kafamın içinde bu dizeler yankılandı durdu. Bir yandan Mustafa Kemal’li Türk bayrakları, Mustafa Kemal’in Askerleriyiz sloganları bir yandan da Kemal Kılıçdaroğlu’nun batıcı konuşması ve alana damgasını vuran Hak Hukuk Adalet haykırışları…

Fakat bu iki manzara eşitler arasındaki bir ilişkiyi yansıtmıyor. Söz konusu çelişmede üstün olan CHP Genel Başkanı’nın çizdiği çerçeveye alanda olan kitlelerin tâbi olmasıdır. Çünkü batı emperyalizmine yüzünü dönmek aynı zamanda ideolojik ve siyasal kanallar, özneler aracılığıyla gerçekleşir ve karmaşıktır. Kendini her zaman saf haliyle göstermez. Sistem politikasının mahareti de biraz burada gizlidir. Türkiye gibi çelişmelerin katman katman olduğu bir ülkede bu ilişkiler çok daha karmaşık oluyor ve görüntü gerçeği açıklamaya yetmiyor. 

Eğer safsanız Türk bayrağına, Mustafa Kemal resimlerine bakarak ya da Kılıçdaroğlu’nun, yürüyüşü aynı zamanda FETÖ ve PKK’ya karşı bir yürüyüş olarak ilan etmesine aldanarak bulutların üstünde gezinebilirsiniz. Sizi bulutların üstüne çıkaran damarlarınıza zerk ettiğiniz uyuşturucu değil bilinçlerinize aşılanan hareket heyecanıdır. Bir zamanların hareket her şey, hedef hiçbir şey sloganı yerini hareket her şey, sonuç önemli değil anlayışına bırakmış görünüyor. 

Buna göre Erdoğan iktidarının yaptığı her şey ve esas olarak PKK ve FETÖ’nün üzerine gidilmesi kötü olduğu için ona karşı atılan her adım iyidir ve olumludur. Zaten mızrağın sivri ucu da buraya doğru yöneltilmektedir ve Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi “9 Temmuz bir yürüyüşün sonu değil başlangıcıdır.” Bu da alıştıra alıştıra ve “makul” taleplerle yapılmaktadır. OHAL’in kaldırılması isteği meclisin yetkilerinin alınması söylemiyle vurgulanmakta, PKK/HDP’li vekillerin özgürlüğü tutuklu vekillerin Anayasa Mahkemesinin içtihadına göre serbest bırakılması gerekir gerekçesiyle istenmekte, PKK taleplerini ve yabancı güçlerin ülkeye müdahalesini imza atarak isteyen akademisyenlerin görevlerine iadesi “bakın bunlar hükümete muhalif” diyerek dile getirilmektedir. Bizce Kılıçdaroğlu’nun okuduğu sonuç bildirisindeki en cesur madde en sonuncusudur:

“Türkiye coğrafyasındaki tüm halklara, tüm kimliklere kardeşçe, adilane yaklaşan, barışçıl ve uluslararası hukuka saygılı bir dış politikaya dönüş yapmalıdır”.

Bunun anlamı açıktır: Türkiye, Suriye ve Irak’taki ikinci İsrail devletine göz yummalı ve açılıma geri dönmelidir. Güya dış politikayı ilgilendiren bir madde “Türkiye coğrafyasındaki tüm halklar” cümlesiyle başlamaktadır ve yeterince dikkat çekicidir. Düzen politikacısı her zaman belli kavramlarla konuşur ve o kavramların ardındaki anlamlar sizi gerçeğe ulaştırır. “Halklar”, “barışçıl”, “uluslararası hukuk” bunlardan bazılarıdır sadece. Ancak görüntünün altındaki gerçeği görmek için anahtar değerindedir. Bazılarının bunu görmek istememesi ya da bu kavramları boşlukta salınan yüce idealar olarak bize yutturmaya çalışması onların budalalıklarından başka bir şey değildir.

Kılıçdaroğlu sonuç bildirisiyle surda gedikler açmaya çalışıyor. O sur PKK ve FETÖ’ye karşı mücadeledir. Meselesi surdaki duvarları güçlendirmek ve onu en iyi ben yıkılmaz hale getiririm iddiasında olmak değildir. Çünkü talepler listesinin uygulanmasıyla gidilecek nokta Türkiye açısından bir hezimettir ve o noktadan sonra PKK’nın hendeklere gömülmesi, FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması, laikliğin uygulanması, milletin barış içinde yaşaması mümkün değildir. Çünkü bütün bunların önkoşulu terör örgütlerinin üstüne kararlılıkla gidip demir yumruğu indirmek ve vatanı kararlılıkla savunmaktır. Unutmayalım, biz ancak emperyalist tehdidi bertaraf ederek içini dolduracağımız bir çerçeveye sahip olabiliriz. Ve bu da bir önceliktir, bilinçli bir tercihtir. Vatan savaşının öncelik olması örneğin laikliğe yönelik tehditlerin yok sayılması anlamına gelmez ancak vatan savaşında sağlam durmanız laikliğin kazanımlarının koruma mücadelesi ve bunda kalıcı başarılara ulaşmanız için şarttır, zorunluluktur. Verdiğimiz bu örnek diğer başlıklar için de geçerlidir.

Aldanmak… Kitlelerin çözüm arayışında olduğu ama o çözüme kendiliğinden, başıboş tepkileriyle ulaşmak istediği zamanların ilacıdır. Ve bu ilaç durumun farkında olan sistemin uyanık aktörleri tarafından bir bardak su eşliğinde verilir. Sahte bir umut dalgası adım adım yayılır fakat sonuçlar görüldükçe yerini hayal kırıklığına, karamsarlığa ve öfke nöbetine bırakır.

Şimdilerde bu umut ve heyecan dalgası CHP’ye oy veren kitleler içinde oldukça canlı. Ancak PKK/HDP’lilerin, FETÖ’nün ve neoliberal aydınların iştahı da epey kabarık. Ve bu iştah, bu açgözlülük, Kılıçdaroğlu’na yönelik bu alkış yağmuru boşuna değil. Maddi bir gerçekliğe dayanıyor ve o gerçeklik Kılıçdaroğlu’nun sözcüsü olduğu odakta kendisini buluyor. Odağın asıl sahibi ABD emperyalizmidir. PKK ve FETÖ gibi piyonlarına adalet hareketi çerçevesinde nefes aldırmak için ciddi bir olanak elde etmiştir. Nesnel gerçek budur. Ancak Türkiye’nin zorunlulukları ve ihtiyaçları kendisini olanca ağırlığıyla dayatacaktır. Ve biz sabırla gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Kuru yapraklar gibi rüzgarda savrulmadan, eğilmeden, bükülmeden…

İşte o zaman kitlelere şifa diye yutturulan aldatmacaların yaldızları bir bir dökülecektir ve sistem dışı çözüm vücut bulacaktır.

Emrah MARAŞO
Aydınlık/10.07.2017