23 Temmuz 2017 Pazar

Hapishanede FETÖ'cülerle 66 Gün




Anıl Eren Yıldız. 22 yaşında. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri fakültesinde öğrenci. Aslen Erzurumlu. Ama doğma büyüme Ankaralı. Vatan Partisi Öncü Gençlik Ankara İl Başkan Yardımcısı. Telefonunda ByLock olduğu iddiasıyla gözaltına alınıp tutuklandı. 66 gün FETÖ’cülerle aynı koğuşta hapis yattı. Daha sonra yapılan itirazlar sonucunda serbest bırakıldı. Şu anda tutuksuz olarak yargılanıyor.

Anıl Eren Yıldız genç yaşına rağmen, çok olgun bir genç. Gözlemleri dikkat çekici. FETÖ’cülerin içinde bulunduğu durumu, ruh halini, önümüzdeki döneme ilişkin beklentilerini anlamaya çalışmış.

-Ne oldu da tutuklandınız? Telefonunuzda ByLock çıktığı söylendi. Olayı bir de senden dinleyelim.

-Kullandığım telefon hattı Ordu’da memur olan ağabeyim adına kayıtlıydı. Bu hatta ByLock olduğu söylendi. Bu nedenle ağabeyim önce açığa alındı, sonra meslekten ihraç edildi. Savcılık aşamasında ben devreye girdim, hattı kendimin kullandığını söyleyince gözaltına alınan ağabeyim serbest bırakıldı, ben tutuklandım. Ordu Perşembe Efirli cezaevine kondum. Telefonuna ByLock yüklendiği iddia edilen tarihte lise son sınıf öğrencisiydim. Gerek GSM, gerekse MİT raporlarında bu programın tespiti konusunda yanlışlar olabileceği ifade edildi. İtiraz ettik, bir yanlışlık olduğunu söyledik. Şahsımla ilgili araştırma yaptılar, itirazlarımı değerlendirdiler. Serbest bıraktılar.

- Hapiste kaç gün kaldın?

-66 gün.

-Koğuştaki herkes FETÖ’den mi tutukluydu?

-Koğuşun tamamına yakını FETÖ’cü suçlamasıyla oradaydı.

-Sen koğuşa gelince ne yaptılar? Senin kim olduğunu nasıl öğrendiler?

-Koğuşa ilk girdiğimde beni Tayyip Erdoğan’ın 7 yıl korumalığını yapan bir polis memuru karşıladı. Beni Ordu ili 5. imamı olan bir öğretmenin yanına götürdü. FETÖ imamı o sırada meşguldü. 5 dakika kadar bekledik. Bana cemaatin hangi bölümünden olduğumu sordu. Ben de cemaatle hiçbir ilgim olmadığımı Vatan Partili olduğumu söyledim. İnanmak istemedi. Ben sert bir şekilde tekrarlayınca tavırları değişti. Sonra beni koğuştaki diğer FETÖ’cülerle tanıştırmak için avluya çıkardı.

-Örgütsel yapı orada da işliyor muydu?

-Tabi. Örgütün il yapılanmasında üst düzey yönetici olan 3-4 kişi koğuşta etkindi.

-Sonra ne oldu?

-Diğer FETÖ’cülere beni ,“Bakın bu Perinçek’in adamıymış” diye tanıttı. Oradakiler şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Arkasından da gülmeye, kendi aralarında gizli gizli konuşmaya başladılar.

-Seni ajan mı sandılar?

-FETÖ’cü olup olmadığımı iyice anlamak için “Dershanemize bile gitmedin mi?” sorusunu yönelttiler. Durumumu anlayınca , benim içerden bilgi almak amacıyla gönderildiğimi öne sürdüler.

-Neler söylediler

-Bana “Darbeyi Perinçek’in adamları yaptı. Amaç bizi buraya attırmaktı. Avrupa bunu biliyor” dediler.

-Sana kötü davrandılar mı?

-Vatan Partili olduğumu öğrenince soğuk davrandılar. Aramızda sert tartışmalar yaşandı. Koğuş 16 kişilikti. Ama 38 kişi kalıyorduk. Yer sorunu oldu. Yöneticiler bazı özel isimleri benimle kalmaya zorladılar. Ertesi gün birçok gazetede benimle ilgili haberleri görünce tavırları değişti. Birden bir Eren Bey oldum. Peş peşe Ergenekon, Balyoz, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum gibi konularda sorular sormaya başladılar. Bu tartışmaları koğuştaki herkes dinliyordu.

-Daha sonra tepkileri değişti mi?

-Ordu ili polis imamı olduğu söylenen, diğer polislerin de saygı gösterdiği Harun Y. adındaki polis yanıma gelerek şunları söyledi:

“Senin burada olman bizim işimize yarar. Davaların seyrini değiştirir. Senin ByLock’la suçlanman biz toptan kurtarır. ByLock iddiaları çökertir. Bunda alınacak bir şey yok. Belki de Allah katında sen buraya bunun için gönderildin.”

-FETÖ’cülerle bir gününüz nasıl geçiyordu?

-Benim bir günümle onların bir günü arasında fark vardı. Ben kahvaltıdan sonra gazeteleri okur, sabah sporunu yapardım. Sürekli kitap okuyordum. Onlar ise sabah kahvaltıdan sonra toplu tespih çekerek, namaz kılarak , Kur’an okuyarak zaman geçiriyorlardı. Birbirleriyle iletişim kurmaları bile sınırlıydı.

-Koğuşta “Beddua seansı” da yapıyorlar mıydı?

-Namazları örgütün televizyonu STV’de program da yapan Ömer adındaki kişi kıldırıyordu. Gece “teheccüd namazı” kılarlardı. Bu sırada hapiste direnci arttırmak için birbirlerini motive ediyorlardı. “Allah bizi buraya bilerek gönderdi. Dışarıdaki günahlardan arınıyoruz. Tuttuğumuz her oruç, kıldığımız her namaz dışarıdakinin bin katı değerindedir. Kutlu gün yakında. Siz ibadetten noksan kalmayın. Sebepler dairesinde camianın mükafatı büyük” derlerdi.

Bunların dışında “Riyazet orucu” tutan yöneticiler vardı. “Hoca efendi tavsiye ederdi” diyerek 3 yönetici 40 gün boyunca “Riyazet orucu” tuttu. Bu süreçte iftarda hiç hayvansal gıda yemedi.

Ayrıca her gece sabah saat 04.00-06.00 arasında “Beddua seansı” yapılırdı. Bu seanslarda özellikle Erdoğan’a “yezit” denilerek, kendilerini hapse atanlara ve onları destekleyenlere beddualar edilirdi. Bir seferinde imamlardan Ömer bana, “Aslında baş yezid Doğu Perinçek’tir. Hizmete bu zulüm Erdoğan’ın aklına gelmez, bir tek onun aklına gelir. Erdoğan’ı nasıl kandırdınız” diye sormuştu.

-16 Nisan halk oylamasında FETÖ’cülerle beraberdiniz. Tercihleri nasıl oldu?

-Örgüt imamları 16 Nisan halk oylamasında koğuştaki FETÖ’cüleri “Evet” oyu vermeye zorladılar. Nedenini de şöyle açıklıyorlardı: “Hayır’ın kazanması bizi kısa vadede rahatlatır. Ama uzun vadede ‘Evet’ kazanırsa Yezit ve güruhundan sonsuza dek kurtulacağız.”

Ama alt düzeydeki FETÖ tutukluları buna pek itibar etmedi.

16 Nisan referandumu sonrası sokakların karışması ve iç çatışma çıkması beklentisi içine girdiler. Koğuşta çeşitli kaos senaryolarını tartıştılar. Televizyon ve radyo olmadığı için sonuçları zamanında öğrenemedik. İmamlar sonuçları öğrenmek için yoğun çaba gösterdiler. Dışarıdaki araba seslerinden anlamlar çıkardılar. Bir ara dışarıdan 2 el silah sesi geldi, çok mutlu oldular.

-Televizyon izliyor muydunuz?

-Ben koğuşa gittiğimde televizyon yoktu. İmamlar, “Huşumuz bozulur, dirayetimiz kırılır” diyerek televizyonu yasaklamıştı. Benimle birlikte birkaç kişi daha televizyon alınmasını istedik. Ben 50 gün boyunca tek tek görüşerek birçoğunu ikna ettim. Esnaf bir FETÖ tutuklusu televizyon aldırdı.

Ama televizyon izlerken kadın gördüklerinde sürekli gözlerini kapatıp kanal değiştiriyorlardı. Müzik çıkınca hemen kulaklarını kapatıyorlardı. En sonunda bir yol buldum. Aralarında en küçük bendim. Ben 22 yaşındaydım, benden sonra en genç olan 36 yaşındaydı. Kumandayı ben aldım, kadın çıkınca onlara söylüyordum, onlar gözlerini kapatıyordu. Bir süre sonra bu iş eğlenceli bir hal almaya başladı.

Televizyonda bazen haberlerde Fethullah Gülen’in bedduaları görüntülü bir şekilde verilince hep bir ağızdan yüksek sesle “amin” diye karşılık veriliyordu.

-“Kontrollü darbe” tartışmasına ne diyorlar?

-Girdiğimde darbenin AKP ile ulusalcıların tiyatrosu olduğu iddia ediliyordu. Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe” söylemi ile birlikte mutlu oldular. “Bu güzel günlerin başlangıcıdır. Her şey güzel olacak” demeye başladılar. Gazetelerdeki bu konudaki haberlerden de umutlandılar.

Kısa süre sonra da Sincan’da darbe çatı davası başladı. Orada askerlerin verdikleri ifadeler, FETÖ’cü olmadıklarını dile getirmeleri de onları rahatlattı. Bu ifadelerin kendilerine yarayacağını dillendirmeye başladılar. “Darbe ile FETÖ arasında ilişki yok” algısı yaratmaya çalışıyorlardı. Kurtuluşlarını burada görüyorlardı. Mahkemelerde aynı yöntemi izleme kararı aldılar.

-Diğer koğuşlarla irtibatları var mıydı?

-Yasak olmasına rağmen mahkemeye gidip gelenler, yeni bir haber alanlar komşu koğuşlarla havalandırma sırasında pet şişelerin içine kriptolu notlar konularak haberleşiliyordu. Duvardaki çatlaklar kullanılarak konuşuluyordu.

-Hangi gazete ve kitapları okurlardı?

-Kitap okumaya alışkanlıkları yoktu. Sadece Kur’an okuyorlardı. Koğuşa geldiğimde 5 gazete geliyordu. Bunlar Hürriyet, Sözcü, Cumhuriyet, Birgün ve Yeni Asya idi. Gazete tercihlerini örgüt imamları yapmıştı. En çok Cumhuriyet ve Yeni Asya’yı okumaları dikkatimi çekti. Özellikle Cumhuriyet’i iyice okuyorlar ve bazı haber ve köşe yazarlarını kesip saklıyorlardı.

Cumhuriyeti neden bu kadar özenle okuduklarını sorduğumda, “Cumhuriyet’le Birgün gazetesi bugün geçmişin Taraf gazetesi gibi çalışmaktadır” yanıtını verdiler.

Bir ara bazı gazetelere yasak geldi. Hemen “Hakan Aygün’e yazalım, konuyu gündeme taşısın” önerileri geldi.

-Hapistekilerin siyasi partilere bakışları nasıldı?

-Siyasi partiler konusunda görüşleri net değildi. Bazıları “çıkarsam CHP’de siyaset yapmak isterim” derken, bazıları “HDP açılım dönemindeki stratejisine dönerse ben de desteklerim” ifadelerini kullanıyor. CHP’de ulusalcıların temizlenmesi gerektiğin vurguluyorlar. “ Önder Sav, Süheyl Batum, Birgül Ayman Güler gibi isimlerin tasfiyesi CHP’nin kuruluşundan beri yaptığı en önemli iştir. Mehmet Bekaroğlu gibi isimler CHP’ye çok şey katmıştır” görüşünü savunuyorlar. Sık sık CHP’nin 15 Temmuz sonrası muhalefet çizgisini övüyorlar.

Vatan Partisi’ni “faşist” diye suçlarken, CHP, HDP, ÖDP gibi partileri kastederek, “solcuları bugüne kadar anlayamamışız” diye değerlendiriyorlardı.

-FETÖ tutuklularına mektup geliyor muydu?

-Aileleri dışında pek mektupları gelmiyordu. Bana haftada 10’dan fazla mektup geliyordu. Çok şaşırıyorlardı. “Sana neden bu kadar mektup geliyor?” diye soruyorlardı. Ben arkadaşlarıma sürekli mektup yazıyordum. Benim içerden bilgi sızdırdığımı düşünüyorlardı. Onlar mektuplarında birtakım işaretler kullanınca izin verilmedi.

-Cezaevindeki FETÖ’cüler arasında görüş ayrılıkları yaşanıyor muydu?

-Görüş ayrılıkları daha çok süreçle ilgiliydi. Bazılar kısa sürede çıkacaklarını iddia ederken, diğerleri çıkamayacaklarını, hapiste çürüyeceklerini düşünüyorlardı. Koğuşta örgüt hakimiyeti ve imam kontrolü olduğu için farklı düşünenler olsa da ses çıkaramıyorlardı.

Zaman zaman kendi aralarında birbirlerini suçlayan ifadeler kullandıkları, özellikle ByLock yükleme konusunda tartıştıklarını gözledim.

Bir ara tuvalet kağıdı satışı yasaklandı. Bunun üzerine tuvalette okunmuş gazetelerin kullanılması gündeme geldi. O anda Aydınlık gazetesini düşündüm. “Ben Aydınlık gazetesi ile FETÖ’cü gö.. sildirmem” diye itiraz ettim. Bazısı tepki gösterdi, bazısı güldü.

-ABD konusunda ne diyorlardı?

- ABD’ye karşı çok sıcaklardı. Özellikle imamlar ve eğitimli kesim ABD’yi savunuyordu. Emniyet Müdürü Sezai K. bana şöyle diyordu: “Siz Rusya’yı savunuyorsunuz. Rusya’da demokrasi yok. 2. sınıf bir ülke. ABD ise 1. Sınıf bir ülke. Türkiye modernleşmeye 1950’den sonra başladı. Türkiye ABD sayesinde bugünkü noktaya geldi. Nedense halk en çok ABD’den nefret ediyor. Ama Türkiye’ye demokrasi gelecekse ABD getirecek.”

Erdoğan-Trump görüşmesinde Trump’un Erdoğan’ı fırçalayacağı ve Hükümet'in FETÖ'nün üzerine gelmesini önleyeceği beklentisi içine girmişlerdi.

-AB’ye bakışları nasıldı?

-Ben hapisteyken AB ile ilişkiler gündemdeydi. AB’nin Türkiye’ye baskı yapmasını istiyorlardı. Bu sayede kurtulacaklarını düşünüyorlardı. Gazetelerde AB’den gelen tepkileri takip ediyorlardı. AB raporunu bekliyorlardı. AB raporunda hükümete sert tepki verilirse rahatlayacaklarını, hatta çıkacaklarını ifade ediyorlardı.

-İran konusunda ne düşünüyorlar?

-Bütün konuşmalarında İran düşman olarak görülüyor. Türkiye’de yaşan olaylarda İran’ın sorumluluğu olduğunu iddia ediyorlar. Devlet kademelerinde İrancıların etkin olduğunu öne sürüyorlar. Selam-Tevhit örgütü üzerinden İran’ı suçluyorlar. “Türkiye'nin yönünü Batı’ya çevirmesi lazım. İran ve Rusya’dan hayır gelmez. AKP bunu bir türlü anlayamadı” görüşünü savunuyorlar.

-Senin Alevi kökenli olduğunu öğrenince tepkileri ne oldu?

-Hemen İzzettin Doğan’ın Cami-Cemevi projesini hatırlatarak kendilerinin Alevilere el uzattıklarını söylediler. Daha önce Tunceli’de FETÖ dershanesinde müdürlük yapmış Muharrem P. Özellikle bana yaklaşarak etkilemeye çalıştı. Bana “Ulusalcı oluşunu anlamıyorum. Alevi ulusalcı olur mu. Alevilere en çok Atatürk zarar verdi” gibi sözler söyledi.

-“15 Temmuz ABD/FETÖ darbe girişimi”nin “siyasi ayağı”nın üzerine gidilmemesini nasıl değerlendiriyorlar?

-Operasyonlarda siyasi ayağın üzerine gidilmemesini bir umut olarak görüyorlar. Değerlendirmeleri şöyle: “Bizi geçmişteki yaptıklarımızla suçluyorlar. Ama geçmişte emir aldığımız siyasilerin üzerine gitmiyorlar. Bizi 17-25 Aralık’ta yalnız bırakanlar şimdi onların dizlerinin dibinde. Onlara operasyon yapılacağına ihtimal vermiyoruz. Bu iyi bir şey. Onlara operasyon yapılmazsa bizler de bir süre yatar çıkarız.”

-Doğu Perinçek’e niye kızgınlar?

-Doğu Perinçek’e özel önem veriyorlar. TSK’da, yargıda, dış politikada yaşananlardan ve bu kurumlardaki FETÖ tasfiyesinden onu sorumlu tutuyorlar. Her gelişmenin arkasında onu görüyorlar. Rusya’dan FETÖ’nün derdest edilmesinden Perinçek’i sorumlu tutuyorlar. FETÖ’nün başına gelenleri onun planladığını iddia ediyorlar.

Emniyet Müdürü Şaban Ö. İle tartışırken bana şunları söyledi:

“Siz üniversitelerde neden solcularla değil de neden milliyetçilerle işbirliği yapıyorsunuz. Milliyetçiler kafasız adamlardır. Kolay kullanılır. Oysa ki solcularla işbirliği yapsanız bugün çok farklı halk hareketleri olabilir.

- Ergenekon, Balyoz vb. tertiplerini hala savunuyorlar mı?

-Savunuyorlar. Söyledikleri özetle şöyle: “Ergenekon, Balyoz ve diğerleri tertip değildir. Vatanseverler, darbecilerin üzerine gitmişlerdir. Bu gibi operasyonlarla Türkiye rahatlamış ve ‘açılımlar’ dönemine girmiştir.”

-“Açılım” sürecine destekleri sürüyor?

-Tabii, tabii. “2010 referandumu sivil anayasayı tescillemiştir. ‘Açılım’a destek olmuştur. Kürt açılımı sırasında analar ağlamamıştır. ‘Açılım’ Türkiye’yi çok rahatlattı. Bizler o dönemde canla başla çalıştık. AKP ‘açılım’ dönemlerinden iyi yararlansaydı Batı üzerine böyle gelmezdi. Belki de 15 Temmuz olmazdı” diyorlar.

-Başka neler söylüyorlar?

-Bu arada ilginç tartışmalar da yaşadım. Tunceli’de görev yapmış olan Muharrem P. uzun uzun Tunceli’deki çalışmalarını anlattı. Dersim isyanını incelediklerini, Avrupa’daki Alevi dernekleriyle birlikte sempozyumlar düzenlediklerini belirtti. “Dersim tartışması”nı Türkiye gündemine kendilerinin soktuklarını savundu. Dönemin AKP’li bakanlarının çalışmaları konusunda kendilerini takdir ettiklerini ifade etti. “Sık sık Zafer Çağlayan bizi çok iyi tanır” diyorlardı.

“Seyit Rıza, Seyh Sait... Bunlar Cumhuriyetin zulmüne uğrayan evliyalardır. Dün onlara zulmedenler bugün hizmete zulmediyorlar” diyorlardı.

-Hrant Dink’in öldürülmesi hiç gündeme geldi mi?


-Geldi. MİTçi Selim ve Sezai K., Hrant Dink’in öldürülmesi ile ilgili tartışmalarda hep konuyu geçiştirmeye çalıştılar. “O dönem şartları öyle gerekiyordu. Açılım döneminde zaten onun diyeti Ermenilere ödendi” ifadesini kullandılar.

Beraber kaldığımız isimlerden biri de 4. Sınıf Emniyet Müdürü Sezai K. idi. FETÖ tutukluları itiraz metinlerini ve mahkemelere verecekleri dilekçeleri onun onayından geçiriyorlardı. Bu kişi Ergenekon kumpasında İşçi Partisi’ne yapılan kumpaslarda görev almış. Yaptıklarıyla da övünüyordu. “Sizin dosyalarınızın hepsi önümden geçti. Hepiniz hainsiniz” diyordu.

İşçi Partisi ile ilgili sahte delil üreten ekiple de bağlantılı. Konuşmalarında bunu gizlemiyordu. Koğuştakilere ByLock’un delil olamayacağını söyleyerek moral vermeye çalışıyordu.

-Koğuştaki polislerden başka kimler vardı?

-5-6 kişilik bir grup vardı. Bunlar uzun yıllar İstanbul’da Ali Fuat Yılmazer’in denetimi altında görev yapmışlar. Bu isimlerin örgütün kritik isimleri olduğu anlaşılıyordu. Ortak özellikleri örgüte sıkı sıkıya bağlı olmaları ve FETÖ’nün emniyet ayağının kritik isimlerinden Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek’i kahraman olarak görmeleri.

Cezaevi yönetiminden istedikleri tek kitap Said-i Nursi ve Ferthullah Gülen’in kitapları. “Üstat” olarak niteledikleri Said-i Nursi’ye toz kondurmuyorlar. “Biz AKP ile Said-i Nursi’de buluşmuştuk. Onlar ihanet etti, ulusalcıların peşine takıldı” diye eleştiriyorlar.

-Hapisteki FETÖ tutukluları Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu hakkında ne düşünüyorlar?

-Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’na sitem ediyorlar. Onların sesi gür çıksaydı kendilerinin şu anda hapiste değil dışarıda olacaklarını ifade ediyorlar. Şu tepkiyi veriyorlar:

“Abdullah Gül bizim sayemizde 7 sene Cumhurbaşkanlığı yaptı. Biz Ergenekon, Balyoz ve diğer operasyonları yapmasaydık Gül Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturamazdı. İndirilirdi. Davutoğlu’nun durumu da aynı. Biz günü geldiğinde en çok dostlarımızın sessizliğinden hesap soracağız.”

-Gül’le tamamen kopmuşlar mı?

-Gül’e sitem etseler de hala l’den umutlular. Bazen sabahları birisi söz alır “Gece rüyaya yattım, Gül Cumhurbaşkanı adayı oluyor” derdi. Sohbetlerde Cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül ve Levent Gültekin’in adını sayarlardı.

-Fırat Kalkanı Harekatı’na ne diyorlar?

-Fırat Kalkanı Harekatı’na Rusya ve Suriye ile birlikte başlandığını, bunun Amerika’ya sırtını dönmek ve meydan okumak olduğu düşünüyorlar. Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı ile büyük hata yaptığını vurguluyorlar. Bunun TSK’yı bitireceğini ifade ediyorlar. Sık sık harekatın tam bir fiyasko olduğunu dillendiriyorlar. Genelde Türk Ordusu’nun başarıları küçümseniyor. Güneydoğu’daki PKK’ya yönelik operasyonu da “dağ taş bombalanıyor” diye anlatıyorlar.

Türkiye’nin ABD-İsrail Koridoruna silahla müdahalesine karşılar. “Sorun silahla değil masada çözülür” diye konuşuyorlar.

Koğuşta kendini 25 yıllık MİT çalışanı olarak tanıtan biri de vardı. Selim adındaki kişi koğuştaki polis memurlarını toplayarak sürekli bir şeyler anlatıyordu. Polisler de onu dinliyorlardı. Anlattığı olaylardan biri şöyle:

“1994 yılında Yenimahalle’de gece nöbetçisi iken televizyon izliyordum. İlerleyen saatlerde bir cin geldi ve üzerime saldırdı. Ben de Hocaefendimizin bir duasını birkaç kez okudum. Cin kaçtı. Ben bunu cemaatten olan üstlerime rapor olarak yazdım. Teşkilatta adım ‘cinleri yenen adam’ olarak çıktı.”

Fethullah Gülen’in Washington Post’a yazdığı makaleyi çok önemsemişlerdi. “Hoca bize mesaj veriyor, kurtulacağımızı söylüyor, ama bazı arkadaşlar anlamıyor itirafçı oluyor” diye kızıyorlardı. “Dünyanın en büyük gazetesi Hocamızı muhatap alıyor, bunlar fark etmiyor” derlerdi.

Ben hapisteyken Sözcü gazetesine operasyon gerçekleştirildi. Tabi koğuşta bu konu da gündeme geldi. Şu değerlendirme yapıldı:

“Sözcü kendini savunurken neden biz FETÖ’cü değiliz diyor. Neden herkes FETÖ’cü olmadığını ispatlamaya çalışıyor. Sözcü’ye operasyon iyi oldu. Yesinler birbirlerini. Ortalık ne kadar karışırsa biz buradan o kadar çabuk çıkarız.”

-Kaçaklar için değerlendirmeleri ne?

-Daha önce de tutuklanıp serbest bırakıldığını öğrendiğim Ahmet K. isimli şahıs dikkatimi çekmişti. Çok rahattı. Yunanistan’a kaçan askerler için “Onlar kahraman askerlerdir. Türkiye bunu eninde sonunda anlayacaktır. Yakında bizler de çıkacağız, onlar da kahraman gibi dönecekler” ifadesini kullanmıştı.

Hapisteki FETÖ’cüler de yurt dışına kaçanları kahraman olarak niteliyor. Önümüzdeki dönemde örgütü toparlayacak kişiler olarak görüyorlar.

İsmet ÖZÇELİK
18-22.07.2017-Aydınlık