1 Temmuz 2017 Cumartesi

TKP Ortamının Sefaleti

Günümüzde dünyanın hiçbir yerinde saf anlamda sınıf hareketi yok. “Saf anlamda” derken, sanayi işçilerinin kendiliğinden ya da kendinde bilinç geliştirerek giriştikleri ekonomik ya da siyasi grevleri, genel grevleri, mitingleri, yürüyüşleri kastediyorum. Duvar yıkıldıktan sonra kapitalist sınıflara korku salan, dalgalar halinde gelişen kitlesel işçi hareketleri görülmedi. Bunun pek çok sebebi var: Üretim süreçlerinde ileri teknoloji kullanımı büyük ölçekli fabrikaların küçük üretim birimleri halinde dağılmasını sağladı, sendikaların işlevi azaldı, geleneksel devrimci önderlikler dağıldı, etnik ve dinî ayrışmalar bütün sınıfları kendi içinde böldü.

Fakat öte yanda, küreselleşme sürecinde neoliberalizmin emekçi sınıfların arasına katarak proleterleştirdiği orta sınıfların; doktor, mühendis, iletişim uzmanı, öğretmen, öğretim üyesi gibi meslek erbabının, dağınık ve bölünmüş işçi sınıfıyla birlikte sisteme meydan okuduğu pek çok kitle hareketi oldu. Geleceğin devrimci mücadelelerini belirleyecek olan, ABD’den orta ve güney Avrupa’ya, Latin Amerika’dan Türkiye’ye kadar yayılan bu kitle hareketleridir.

Tarihsel olarak sosyalistler sınıf mücadelesinin yatıştığı, dönemsel kitle hareketlerinin kalıcı etkiler yaratmadığı durumlarda ayrışırlar, bozuşurlar; aralarındaki ideolojik mücadele şiddetlenir. Kitle hareketlerinin yükseldiği dönemlerde ise farklı sosyalist hareketler ortak mücadele etme, hatta birleşme eğilimi gösterirler.

Türkiye’de sosyalistlerin ayrışma hatlarına baktığımız zaman geçmişte kaldığı sanılan Millî Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim anlayış ve stratejilerinin alttan alta etkisini sürdürdüğünü görüyoruz. Emperyalizme karşı tam bağımsızlığı sosyalizmin önşartı olarak gören devrimciler ile bağımsızlığa önem vermeden sınıfa karşı sınıf çizgisi izleyen gruplar var.

Bu ikinci çizginin somut koşullardan, hatta gerçeklerden koparak bir tür ortodoks/saf sosyalist varoluşla halkın neredeyse tamamını yabancılaştırarak kendisini siyaseten dar bir alana hapsedip orada var olma eğilimi göstermesi, Türkiye Komünist Partisi ortamının, bütün parti ve gruplarıyla birlikte içine düştüğü sefil durumu açıklamaktadır. Eylemsizlik içinde bölünme ve içe dönük ajitasyon daima sefaletle ve iflasla sonuçlanır.

Son olaylar, bina basmalar, kadınları dövmeler, satırla el koparmalar vs. 2014’ten beri bu ortamın yaşadığı sefaletin son perdesidir. Bugüne kadar sol içi pek çok bölünmeyi kitaplardan öğrendik, uzaktan gözlemledik ve bizzat içinde yaşadık. Fakat böyle bir tuhaflık görmedik. Neden bölündüklerini ne halka, ne diğer sosyalistlere ne de kendilerine açıklayabildiler.

Parti’nin merkez yönetim organlarında işleyiş bozuklukları olabilir, Haziran Ayaklanması’nın ayrıştırıcı etkisi olabilir, Kürt sorununun içinden çıkılamamış olabilir. Böyle durumlarda sorunlar bütün delegelerin ve üyelerin katılımıyla konferanslarda tartışılır ve kongrede karara bağlanır. Fakat bu arkadaşlar şiddet ve karışıklık olur korkusuyla kongreye gidemediler; açık ortamlarda hesaplaşamadılar; birbirlerinden korkarak ayrıştılar ve kendi partilerini kurup bana çok anormal ve yüzeysel gelen kuru bir ajitasyon ve kapalı salonlarda sergilenen marşlı kızıl bayraklı müsamere tarzında âyinlerle kendi tabanlarını bir arada tutmaya çalıştılar.

Böyle kriz zamanlarında liderlik, anlaşmazlık konularını tüketecek tartışma ortamları yaratmayı ve tartışmaları tarafların hakkını hukukunu gözeterek yönetmeyi gerektirir; taraflar görüşlerini savunurlar ve kongrenin iradesine teslim olurlar. Ayrı partiler kurup kutsal isim mücadelelerine girişmek, birbirini dövmek, orayı burayı basmak, bütün sosyalist solu etkileyebilecek provokasyon ortamları yaratmak kendini lider zanneden dar kafalı küçük burjuva konformistlerin marifetidir.

Bu partilerin tecrübesiz, sekter, tabana hınç ve nefret duyguları aşılayan bütün sözde liderlerinin istifa etmesi ve ortamın bir dizi konferansın ardından gideceği kongreden tek parça halinde çıkmaya çalışması belki bir kurtuluş olur. Çoğunu yakından tanıma fırsatı bulduğum, “kadro” denilen bilinçli, bilgili, kararlı genç insanların yoldaşlık duygusuyla emeklerine sahip çıkmaları gerekir. “Sana ne!” demeyin; bu türden sefalet bütün solu etkileyeceği ve çok daha vahim sonuçlara yol açabileceği için artık hepimizin sorunudur.

Yavuz ALOGAN
Aydınlık/13.06.2017