6 Temmuz 2017 Perşembe

Deli Gaffar'ın Notları: Rojava “Devrimcileri”: IŞİD ile Beraber, IŞİD’e Karşı…

ISIS – Rafael Barros, ABD – Akrilik-ahşap


Tam Rojava devriminden yeni bir kahramanlık öyküsü daha ısıtılıp “devrimci” kamuoyunun kafasına gözüne fışkırtılmıştı ki Rusya’dan gelen bir haber bütün ambiyansı yerle bir etti: Rusya’nın bugüne dek hiç yalan söylememiş dışişleri bakanı Bay Lavrov’a göre “YPG/PKK, Suriye hükümetine karşı IŞİD ile anlaşmıştı”! (1)

Bizim sol cenahta şimdiye dek yürüyen tartışma “ABD silahlarıyla IŞİD’e (ya da barbarlığa karşı) mücadele olur mu” şeklinde idi. Rusya’dan gelen havadisle, af buyurun, örekenin çatal tarafı sap gibi ortaya çıktı: meğer bizim “devrimciler” zaten IŞİD’e karşı falan da savaşmıyormuş, bütün mevzu Beşar Esad’ın devrilmesiymiş!  “Sol” kamuoyu saf saf Amerikan silahı mevzuunu tartışadursun, PKK ve yanındaki “devrimciler” çoktan IŞİD’le kolkola girmişler bile.

Nitekim son bir kaç günün olayları gösterdi ki ABD komutasındaki IŞİD ve YPG/PKK koalisyonu, asıl düşman olarak görülen Suriye ordusuna karşı saldırı halindeler. Beşar Esad ülkesinin bütünlüğünü sağladıkça Suriye tablosu netleşiyor: Tıpkı ÖSO’nun Katar ve AKP’nin piyonu olması gibi, YPG ve IŞİD de ABD’nin karadaki piyonları olmaktan başka bir anlam taşımıyorlar. Belirli bir anda birbirleri ile savaşmaları onların aynı merkezden, Pentagon’dan yönetildikleri gerçeğini değiştirmiyor.

Silahı Amerikan, gücü Amerikan, dili Amerikan


150 bin kişilik halk savunma gücü Haşdi Şabi Suriye sınırına kadar IŞİD’i temizlemiş, Esad yardım isterse Suriye’ye de girecekler. YPG bu işe ne dese beğenirsiniz: “İran yayılmacılığına karşı tedbir almak lazım”.(2) Pes doğrusu! Memleketini Amerikan icadı IŞİD’ten kurtarmaya çalışan Iraklı halk gücüne “İran yayılmacılığı” diyebilmek için en az Amerikalılar kadar Amerikancı olmak gerekir.

PKK’nin durumu açık. Sözleri, yaklaşımları, Amerikan bayrakları ve Biji Obama sloganları Amerikan piyonu olmaktan herhangi bir utanç duymadıklarını gösteriyor.

Peki bizim “solculara” ne diyelim? İçlerinden en aklı başında sandıklarımız bile emperyalistlerin maşalarına karşı doğru düzgün bir tavır alamıyor,  bir kısmı Amerikan bayrağı altında “devrim destanı” yazarken, öbür kısmı onlara “suskun destekçilik” yapıyor.

Sol mahallemiz çok basit, çok sade soruları bile tehditlerle,hakaretlerle veya en iyi ihtimalle duymamazlıktan gelerek geçiştiriyor. Öyle olmasa bu rezillik böyle aleni bir şekilde devam edebilir mi? İşte buyrun birkaç basit soru, memleketin “muhalif” kanadının duymamazlıktan geldiği son derece basit ve sade sorular.

Basit bir soru: ABD şeytan mı değil mi?


Misal, ben, kendimi bildim bileli, ABD’nin kötü bir güç , hatta tüm kötülüklerin babası olduğunu,  düşünürüm. Bunun için de her zeminde ve her koşulda ona karşı dururum. Görüşüme göre sadece PKK’nin ABD’ye paralı askerlik yapması değil, Türkiye’nin ABD ile müttefik olması da yanlıştır, NATO bir suç örgütüdür, ondan gelebilecek hiç bir yardım kabul edilmemelidir.

Rojava devrimcileri bu konuda böyle düşünmüyor olmalı ki ABD emir komutası altında savaşmaktan rahatsızlık duymuyorlar. Üretilen yanıtların çoğu baştan aşağı zırva. İki cümleden birinde Lenin’in Marx’ın bir sözüne takla attırarak hala “en komünist” olduklarını gösterme peşindeler.  En masum bulduğum gerekçe şu: “Rojava ABD silahı almasa IŞİD tarafından yok edilir, denize düşen yılana sarılır, ne yapsınlar.”

Tamam o zaman, demek ki yılana sarılan başkalarını da eleştirmemeniz gerekir. 

Mesela, Türkiye burjuvazisi komünistlerden kurtulmak için ABD’ye sığınmış, ona bağlı subaylara 12 Eylül darbesini yaptırmıştı. Ne yapsalardı adamcağızlar, devrimcilerin gelip onları yok etmesini mi bekleselerdi? Aynı şekilde, mesela 28 Şubat’tan sonra yok olmamak için Amerika’ya sığınan islamcılar, bugün ABD’ye sığınmış olan Fetullah Gülen, Vietkong’a karşı Amerikalılardan destek alan sağcı Vietnamlılar, Güney Kore, Mao’dan canını kurtaran Çan Kay Şek, bir zamanların en gözde faşisti Manuel Noriega, Afganistan’daki “mücahitler”, El Kaide… Bunların hepsi bir ölüm kalım savaşı verdiklerine göre “yılana sarılıp” Amerika ile ortak olmuş olabilirler.

Demek ki bu kafayla bakınca artık kimselere ABD piyonu falan deme hakkınız yoktur. Uşaklar uşakları, uşaklıkla eleştiremez!

Basit bir soru daha: İyi devrimci ölü devrimci midir?


Örgütlerin söylemlerine bakacak olursak en kahraman devrimciler, ölmüş olanlar. Nerede ve hangi bayrağın altında öldükleri veya ölümleri ile “devrime” ne gibi bir katkı yaptıkları pek de tartışılmıyor. Sanki insan canı kolaylıkla geri getirilebilen bir şeymiş gibi örgütler gençlere hedef olarak “ölmeyi” gösteriyor. Şayet dava için ölmek dava için yaşamaktan daha önemli bir şeyse el kadar bebeleri şehitliğe davet eden dincileri de eleştirmemeniz gerekir.

Üstelik dinciler size göre daha tutarlı görünüyorlar, onlar hiç değilse asıl mükafatın öbür dünyada olduğuna inanıyorlar. Sizse güya bu dünyadaki bir saadet ve özgürlük için savaşıyorsunuz. Bu kadar çok özgürlükten söz edip aynı anda ölümü bu denli övmek tuhaf bir durum çıkarıyor ortaya, sanki sadece ölenler özgür olabiliyormuş gibi acayip bir formül.

ABD bayrağı altında ölmeyi bu denli yüceltip gençlere reklamını yaparken hiç mi sorumluluk hissetmiyorsunuz? ABD’nin askere alma bürosu gibi çalışmak devrimciliğe yakışır mı? Kendi evlatlarınızın bu şekilde ölmesini kabul edebilir misiniz? Ya da siz kendiniz, ne duruyosunuz, Rojava’da bu kadar ciddi bir dava, “insanlığın ölüm kalım savaşı” olduğuna göre çoktan orada olmanız gerekmez miydi?

Basit bir soru: Beşar Esad katil mi değil mi?


Müttefikiniz (hatta komutanınız) ABD’ye göre Esad halkını katleden bir canidir.(3) Avrupa devletlerine göre de öyledir, AKP’ye ve onun genel başkanına göre de öyledir. PKK’ye yakın tüm yayın organları da aynı doğrultuda yayın yapmaktadır: Esad katildir!

Peki sizce? Size göre de ülkesini bölmeye çalıştığınız Esad bir katil midir? Şayet Esad bir katilse mesela ona koşulsuz destek veren Fidel Castro nedir? Hep onun yanında yer alan Chavez’in Venezüellası nedir? Samimi olmak istiyorsanız en önce o Küba bayraklarını indirmeniz, Che tişörtlerini rafa kaldırmanız gerekir.

Basit bir soru: IŞİD barbar mı değil mi?


IŞİD’e karşı savaşınızı “barbarlığa karşı medeniyetin savaşı” olarak kutsuyorsunuz. Avrupalı dostlarınız sağ olsun, batının sokakları bu kutsal savaşın reklamlarından geçilmiyor. Güzel.

E peki o zaman IŞİD’e neden güvenli koridor açıyorsunuz? Barbarların Rakka’dan Palmira’ya gittiğinde  barbarlıktan vazgeçeceklerini mi düşünüyorsunuz? Yoksa mesela barbar Alevi, Arap ya da Türkmen öldürüken barbar olmuyor, size dokununca mı barbarlaşıveriyor?

Basit bir soru daha: Kürtlerin yaşamı değerli mi değil mi?


Kürtlerin mutluluğu için devrim yapacaksınız ya hani, siz bu işlere girişmeden önce, yani Suriye’nin “katil Esad” tarafından yönetildiği zamanlarda iyi kötü bir hayat yaşayan Kürtlerin şimdi yarısından çoğu sürgün, on binlercesi yaşamını yitirdi. Sizin Kürdistan özgürlük mücadeleniz başladıktan sonra imkanı olan Kürtler soluğu Türkiye’de veya Avrupa’da alıyor!

Hiç öyle “IŞİD’e karşı öz savunma” hikayelerine geçmeyin. Suriye’nin ayağı kaydırılırken Ankara’yı su yolu yapmıştınız. Davutoğlu’nun Şam’da namaz kılma planları ağzınızın suyunu akıtıyordu,ah bize de bir parça düşer mi acaba’ diye ellerinizi ovuşturuyordunuz. Sonunda Kürtlere bir felaket armağan ettiniz. Şimdi bütün suçu AKP’ye yıkıp sıvışmanız pek mümkün görünmüyor.

E peki Kürtler ne yapsın?


Ne halk düşmanı PKK ne de onun ardına takılmış çakma solcular bu sorulara tutarlı yanıtlar veremezler. Sonunda, size dönüp, sanki buna dair hiç bir çözüm öneriniz yokmuş gibi, küçümseyici bir tavırla “e o zaman Kürtler ne yapsın” diye sorarlar.

Şöyle kibarca yanıtlayalım:

Eğer Türkiye’deki Kürtlerden söz ediyorsanız onların çoğunluğunun -PKK sayesinde- beklentileri pek gerilemiş durumda. PKK tarafından dayatılan öz yönetim macerasından sonra bu biçare insanlar, “Tek evimiz başımıza yıkılmasın da özgürlük falan eksik kalsın” deme noktasına geldiler.

Suriye’dekilerin ise gerçek bir dertleri var: IŞİD tehdidi. IŞİD’le savaşmak için desteğe ihtiyaç duydukları kesin. E peki neden bu desteği özellikle Amerikan’dan alıyorlar? Kürtler, Suriye hükümet güçleri ile beraber de savaşabilirler, hem o zaman Rusya da doğal müttefikleri olur. İstedikleri silahları vs. onlardan alırlar. Üstelik bu konuda Rusya bir kaç kez açık çek verdi.

Demek ki ABD ile bu sıkı fıkı ilişkinin sebebi bir zorunluluk değil tercihtir. Çünkü Rusya Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda net. Suriye’nin bölünmesini istemiyor. ABD’nin derdi ise -zaten kendi aparatı olan- IŞİD falan değil, ne pahasına olursa olsun, gerekirse onbinlerce Kürdü de öldürerek Suriye’yi bölmek ve ikinci bir İsrail yaratmak istiyor. İşte PKK/YPG’nin iştahını kabartan plan budur.

Kürtlerin ABD’nin askeri olmaktan başka seçenekleri de var. Ancak PKK/YPG bu seçenekleri görmek bile istemiyor. Bunun yerine kendi ikballeri için tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Kürtleri felakete sürüklüyorlar. ABD ile bu yakın ittifak orta vadede Kürt halkına sadece daha fazla dert getirecek, bunu görmek için müneccim olmaya gerek yok.

Dönelim bizim çakma solculara…

Onları artık Kadıköy, Beşiktaş kahvelerinde bile dinleyen kalmadı. Rojava devrimi martavalları giderek daha az alıcı buluyor. Palavralara inanan azaldıkça, kızgın pazarcılar misali sağa sola saldırıp daha da keskinleşiyorlar. Feysbuk, tivitır sayfalarında daha çok slogan atıp daha fazla PKK bayrağı paylaşıyorlar. Onların bizim aklımıza ihtiyacı yok, ümitsiz vakadırlar, kendi akılları her zaman en doğruyu göstermektedir. Temennimiz bizden de Kürtlerden de uzak durmalarıdır, onlardan gelecek hayır Allah’tan gelsin.

Deli Gaffar
09.06.2017


(1) https://tr.sputniknews.com/rusya/201705311028690545-lavrov-isid-kurtlerle-anlastigina-dair-guvenilir-veriler-var/

http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40112653

(2) https://tr.sputniknews.com/ceyda_karan_eksen/201705311028698233-abd-iliski-ypg-oncelikleri-degisti/

(3) YPG ve Türkiye kökenli bazı “devirmci” örgütlerin de içinde bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin Rakka operasyonunun başkomutanı Birleşik Ortak Görev Gücü adına Amerikalı general Stephen J. Townsend’dir