27 Temmuz 2017 Perşembe

'Bütün Devletler Teröristtir' Sefilliği

Böyle bir yazı kaleme almak gündemimde yoktu. Dikkatimi ve mesaimi Evrim Teorisine yönelik saldırılara karşı yapacağımız işlere vermiştim. Köşedeki yazımı da yine bu konuya ayıracaktım. Haftaya kaldı ve şimdi yazacağım mesele üzerinde durmak bir zorunluluk haline geldi.

Cerahat patladı

Cumhuriyet gazetesi çalışanı Ahmet Şık mahkemede yapılan sorguda savcının “Katil devlet demişsiniz” sorusuna “Az söylemişim, seri katildir. Siyasal görüşüm dünyadaki tüm devletlerin terör örgütü olduğudur. Dersim’de katliam yapan, Ermenileri soykırıma uğratan, Berkin’i öldüren devlettir. Doğrusu devlet seri teröristtir” yanıtını verdi. Bu cevap kendisini “solcu” olarak gören haber sitelerinde manşet yapıldı, öne çıkarıldı. Söz konusu açıklamaları okur okumaz sosyal medya hesabımız üzerinden çeşitli eleştiriler yönelttik ve bu fikrin sefaletini ortaya koymaya çalıştık. Çok kısa bir sürede örgütlü bir saldırıyla karşı karşıya kaldık. Mesele büyüdü ve sahte solcular hakaret yarışına girdi. Bir kesim ise susmayı yeğledi. Çünkü Ahmet Şık onlar için AKP’ye karşı mücadelenin mızraklarından biriydi. Ne kadar karşıdevrimci ve ipe sapa gelmez fikir söylerse söylesin eleştirilmesi bu süreçte doğru olmazdı. Suskunlukla geçiştirmek en makul çözümdü.

Aslına bakarsanız sorun ne Ahmet Şık ne de bu olayın gelişimi. Sorun sahte solun cerahatinin patlamasıdır ve gördüğümüz iğrenç manzaradır. Şık vb.leri bizim için bir vesiledir.

Her devlet aynı mı?

Devlet, insanlığın istikrarlı biçimde üretim fazlasına yönelmesiyle birlikte toplumsal bir farklılaşmaya doğru gitmesi, bu farklılaşmanın sınıfsal bir niteliğe bürünmesi ve en önemlisi hâkim sınıfın silahlı bir tekel kurmasıyla birlikte tarihin sahnesine çıkan en örgütlü kurumdur.

Üretimi düzenleyen, bu etkinliğin güvenliğini sağlayan, ideolojik hegemonyayı tesis eden en güçlü araç. Devletler yönetici sınıfların niteliğine, çağlara, tarihsel dönüm noktalarına, yaptığı saldırgan siyasetlere ya da maruz kaldığı tehditlere göre farklılaşıyor. Bu bakımdan devlet ne bütün çağlar için kutsanacak ne de bütün çağlar boyunca yerin dibine batırılacak bir araç. Dahası devlet, devrimciler için stratejik bir dönem boyunca yeni değerlendirmeler yapılmasını gerektirecek temel siyasetleri belirlemek için de iyi izlenmesi ve anlaşılması gereken bir örgütlenme biçimi. Elbette dünya sisteminden bağımsız olarak değil, en başta onu hesaba katarak.

İngiliz sömürgeciliğinin, ABD emperyalizminin, Alman ve İtalyan faşizminin devleti olduğu gibi Robespierre’in, Lenin’in, Atatürk’ün, Mao’nun, Castro’nun önderliğindeki devletler de var. Bu nedenle bütün devletler aynı, bütün devletler terörist ve katil diyemezsiniz. Derseniz örneğin Hitler’in faşist makinesini paramparça eden Stalin’in önderliğindeki SSCB’nin bunu neden yaptığını açıklayamaz, düşünsel olarak sefil bir duruma düşersiniz.

Bütün devletler teröristtir demek ABD’yi aklamaktır

Emperyalizmin nihai amacı milli demokratik devrimlerini tamamlayamayan ezilen dünyanın milletlerini devletsiz bırakarak sınırsız bir sömürü sağlamaktır. Bu eğilimin karşısındaki en büyük engel yok edilmek istenen devletin (kim yönetirse yönetsin) en başta ordusu, iktisadi ve siyasi kurumlarıdır. Ergenekon tertipleriyle TSK felç edilmeye çalışılmış ve vatanseverler zindanlara atılmıştı. Açılım politikalarıyla devletin niteliği ciddi bir tahribata uğradı. 15 Temmuz Türkiye’nin devlet varlığının ipinin çekilmek istenmesinin doruk noktasıydı. Tüm bunların bir anlamı var.

Afganistan, Irak, Libya ve Suriye örnekleri gözümüzün önünde. Devletiniz yoksa ayaklar altında kalırsınız, dağılırsınız, sürülürsünüz, mülteci olursunuz. Devlet düşmanlığı bu nedenle ABD emperyalizminin ezilen dünya devletlerini dağıtma stratejisiyle uyumludur. Bu stratejiye fikrî olarak meşruluk katar ve en önemlisi bunu muhalif bir maskeyle yaparak sizi saflarına asker olarak yazdırır.

Şık’ın yaptığı gibi Türk devletini terörist ve katil olarak yaftalamak da aynı kapıya çıkar. O saatten sonra “ama ABD de terörist” demenin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü bu siyasetler zaten ABD’ye ve onun sadık uşağı PKK’ya aittir. Dolayısıyla yaptığınız gösteri kafasız yobaz “solcu”ların yüreğini soğutabilir fakat ABD emperyalist devletinin siyasetlerinin aklanması gerçeğini değiştirmez. Çünkü konu pratiktir ve yukarıda adını saydığımız devletler de emperyalizm tarafından katillikle ve terörizmle suçlanarak saldırıya uğramış ve büyük acılara boğulmuştur.

Tartışma teorik mi?

Devletin ne olduğuna ilişkin tartışma sadece teorik değildir. Hatta teori kısmı ikincil plandadır. Bu tartışma bizzat siyasetin göbeğindedir. Nitekim Ahmet Şık da meseleyi aynı kavrayışla koymakta ve katil saydığı Türk devleti için şunları söylemektedir: “Ermenileri soykırıma uğrattı, Dersim’de katliam yaptı.” Alın size siyaset! Naif arkadaşlarımız ya da konunun kapatılmasını savunan bazı kesimler durumun üzerinden atlamak ya da önemsizleştirmek için tartışmanın siyaset dışı olduğu gerekçesini öne sürüyorlar. Çok da “takılmamak” gerektiğini düşünüyorlar.

Kazın ayağı öyle değil. Türk devletinin soykırımcı olduğu iddiası ve bunun kampanyasının Ermeni tehciri ve Dersim isyanının bastırılması üzerinden yürütülmesi emperyalistlerin en inatçı siyasal stratejilerinden biridir. Nesnelliğe gözlerinizi kapatmakta özgürsünüz ama o nesnellik siz görmezden geldiniz diye ortadan kalkmaz. Hükmünü bütün ağırlığıyla yürütür. Zaten bu başlıkların üzerinde durulup devlet düşmanlığı yapılması da AB gibi kurumlara dolaylı çağrıdır.

Ermeni soykırımı yalanına karşı dik durmayan, Dersim İsyanının ezilmesini savunamayan bir solculuk zavallı duruma düşer.

Ahmet Şık’ı eleştirmek AKP’yi mi güçlendiriyor?

Bir fikri eleştirmek için acaba bana ne derler diye düşünülmez. Hele bir devrimci ve bilimsel sosyalistin aklının ucundan bile geçmez bu. Ya da bir fikri boylu boyunca eleştirmek için acaba AKP’yi mi güçlendireceğim diye de düşünemezsiniz. Tersinden bakalım. Örneğin müfredatta yapılan gerici değişikliklere karşı mücadele ederken ya da Evrimi savunurken “ben acaba şu siyasal odağı mı güçlendiriyorum/zayıflatıyorum” diye düşünmezsiniz. Sizin programınız, siyasetleriniz vardır ve onu savunursunuz. Bu nedenle Şık’ın dillendirdiği fikirleri eleştirmek sadece devrimciliği güçlendirir. Tıpkı diğer örnekte olduğu gibi…

Mahalleye teslimiyete hayır

Devletin varlığını savunmak, onu tam bağımsız yapmak için mücadele etmek ve çağdaşlık bayrağını yükseltmek en önemli görevimizdir.

Bilimsel sosyalistler gerçeği söyleyecekler ve bu noktada “mahalle” yobazlığına teslim olmayacaklardır.

Devletlû slogan

Son olarak… Ahmet Şık’ın mahkeme bitiminde söylediği “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganının sahibi de yine Şık’ın soykırımcı ilan ettiği, zamanın devletini yöneten İttihat ve Terakki Fırkası. Mahalledeki “solcu” yobazların belki işine yarar, akıllarına sokarlar.

Emrah MARAŞO
aydinlik.com.tr / 27.07.2017