AYDINLIK;
24.07.2014
Fethullahçı Gladyo’nun suç dosyası kabarık
Operasyonlarla birlikte gözlerin çevrildiği Fethullahçı Gladyo’nun suç dosyası oldukça kabarık. TSK’ya karşı Gladyo merkezi olması hedeflenen Emniyet içinde örgütlenmeye başlayan F Tipi yapılanma, 2000’li yıllarla birlikte TSK’ya, milli yapılara ve şahsiyetlere yönelik tertiplere imza attı.
Türkiye 2 gündür F tipi yapılanmanın emniyet
ayağına yapılan operasyonu konuşuyor.
Operasyonda, aralarında Yurt Atayün, Ali Fuat Yılmazer, Ömer Köse
gibi F tipi örgütün önemli polis şefleri gözaltına alınırken, gözler Ramazan Akyürek,
Mutlu Ekizoğlu,
Tufan Ergüder
gibi çok sayıda isme çevrildi. Casusluk ve yasadışı dinleme olarak iki ayrı
soruşturma yürütülen örgütle ilgili Danıştay,
Hrant Dink suikastları, Ergenekon, Balyoz, Şike, Poyrazköy, Odatv, Devrimci Karargah
gibi tertiplerdeki rolleri, Kozmik
Oda’ya girilmesi ve ABD
Büyükelçiliğinde verilen brifingler de gündeme geldi.
TSK’NIN ETKİSİZLEŞTİRİLMESİ: ABD, 1980’li
yıllardan itibaren, Ortadoğu’ya yönelik saldırgan politikalarına hız verdi.
Türk Ordusu içindeki gladyo unsurlarının adım adım tasfiye edildiği süreçte
Özal’dan sonra Çiller müttefikliğinde Emniyet güçlendirilmeye başlandı.
Özellikle Çiller Özel Örgütü ve Fethullahçı polislerin yerleşmeye başladığı
Emniyette, Cumhuriyetçi ve Milliyetçi polisler tasfiye edilmeye başlandı. Emniyet adeta Gladyo örgütlenmesinin Türkiye’deki merkezi haline
getirildi.
ABD bir taraftan TSK’ya karşı
psikolojik harbi artırırken, diğer taraftan da Emniyet’teki Fethullahçı
unsurlar üzerinden örtülü operasyonlar gerçekleştirdi. Ancak örgüt 28
Şubat’ta bütün gerici unsurlarla birlikte büyük darbe yedi. F tipi örgütün
lideri Fethullah Gülen, DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından “CIA ajanı”
olduğu vurgulanarak hazırlanan iddianamenin ardından ABD’ye kaçmak zorunda
kaldı.
HABLEMİTOĞLU SUİKASTI: Fethullahçı polislere karşı
yürüttüğü mücadele ile bilinen Doç. Dr.
Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 tarihinde evinin önünde öldürüldü.
Hablemitoğlu öldürülmeden önce Fethullahçı polislerin Emniyet
içindeki örgütlenmesini anlattığı “Köstebek”
isimli kitaba çalışıyordu. Aydınlık,
13 Temmuz 2014 tarihinde manşetinden
önemli bir iddiayı gündeme getirdi. İddiaya göre, Hablemitoğlu, suikasttan önce son olarak cemaatin Türkiye imamı Mustafa Özcan ile
görüşmüştü. Haberde Özcan’ın Hablemitoğlu’na “Köstebek’i basmaması” için yüklü
bir miktarda para teklif ettiği yazıyordu.
DANIŞTAY SALDIRISI: 17 Mayıs 2006’da avukat Alparslan Arslan tarafından
Danıştay 2. Dairesine gerçekleştirilen silahlı saldırıda Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin şehit olmuş, aralarında daire
başkanı Mustafa Birden’in de yer aldığı 4 üye ise yaralanmıştı. Zekeriya Öz başta olmak üzere Özel Görevli Savcılar, saldırıyı, sözde Ergenekon
Terör Örgütü eylemi olarak göstermek için çabaladılar.
Olaya ilişkin davaya bakan Ankara 11. Ağır
Ceza Mahkemesi, 13 Şubat 2008’de davayı karara bağladı. Yargıtay 9. Ceza
Dairesi sanıkların Ergenekon sanıklarıyla irtibatının araştırılmadığı
gerekçesiyle 17 Aralık 2008 tarihinde bu kararı bozdu. Zekeriya
Öz, 11,12,13
Şubat 2008 tarihlerinde savcı Mehmet Ali Pekgüzel ile
birlikte Sincan Cezaevinde Danıştay cinayeti sanıklarının tanık olarak
ifadesini aldı. Savcıların ayrıca Osman Yıldırım’ın gizli tanık olarak da ifadesini
aldıkları ortaya çıktı. Yıldırım hem sanık hem tanık hem de gizli tanık
olarak aynı davaya yer aldı. Daha sonra Alparslan Arslan’ın Gülen cemaatiyle
olan bağlantısı ortaya çıktı. Arslan, Fethullah Gülen’in yeğeni Kemalettin Gülen’in
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden arkadaşıydı. Dava Ankara’da
görülürken, Arslan’ın
Danıştay üyelerinin resimlerinin bulunduğu gazeteyi kendisine Gülen’in
verdiğini söylemesi üzerine Gülen, Arslan’ın akli dengesinin yerinde olmadığı
gerekçesiyle dilekçe verdi.
BİRDEN’E GÜLEN TEHDİDİ
Gülen’in
Danıştay 2.Dairesi’nin kamu kurumlarında başörtüsünü yasaklayan kararından
sonra, 2. Daire Başkanı Mustafa Birden’i
evinden telefonla arayarak küfrettiği de gündeme geldi. Gülen’in Arslan’a, hakim Birden’in adresini ve telefon numarasını da verdiği ileri sürüldü.
AKYÜREK’İN DANIŞTAY ZİYARETİ
Aydınlık 6 Temmuz’da, Ramazan Akyürek’in Danıştay
saldırısından bir gün önce Danıştay’a gittiği iddiasını manşetine taşıdı.
Hrant Dink cinayetiyle ilgili sorumlular tespit
edildi
Oktay Yıldırım
Yasin Hayal bu işi tek başına yapmadı. Erhan Tuncel
ile Trabzon Emniyeti arasındaki
ilişki kayıtlara geçmeden kesildi. Yılmazer ve Akyürek soruşturulmalı
Rakel Dink’in mektuplu
başvurusu (25.04.2007) üzerine bizzat Başbakan’ın onayıyla üç başmüfettiş
tarafından hazırlandı Başbakanlık Teftiş
Kurulu Raporu. 10 Ekim 2008 tarihli...
Daha önce İçişleri
Bakanlığı Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan raporlar incelendi, herkesin
ifadeleri alındı, bütün kayıtlar incelendi ve bütün kusurlar tespit edildi.
Yapılan yargılamada en önemli belge oydu.
KUSURLARI İSİM
İSİM YAZDILAR
Raporun en çarpıcı
bölümleri her kamu görevlisinin kusurlarının tek tek açıklanması...
Yasin Hayal bu işi tek başına yapmadı, Erhan Tuncel
yardım etti, cesaretlendirdi.
Erhan Tuncel ile Trabzon Emniyeti arasındaki ilişki kayıtlara geçmeyen nedenlerle
kesildi.
Erhan Tuncel ve Trabzon Emniyeti arasındaki ilişki, gizli bilgileri paylaşacak kadar
samimiydi. Bu da yasa ve yönetmeliğe aykırı.
Trabzon İstanbul’a “olayı takip ediyoruz, gelişmeleri bildireceğiz” dedi ama hiçbir ek
bilgi vermedi.
İstanbul Emn. Müdürlüğü de İstihbarat Daire Başkanlığı’nı (Yani Sabri Uzun’u) gerektiği gibi bilgilendirmedi.
Trabzon
Emniyeti bilgileri Valilik ve Jandarma ile paylaşmadı. Görevini ihmal etti.
Celaleddin
Cerrah kınama cezasını gerektirir
şekilde sorumluluklarını yerine getiremedi...
Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan
Akyürek hakkında soruşturma açılmalı
ve gerçekler ortaya çıkarılmalı...
Erhan Tuncel ile polis arasındaki ilişki müfettişleri çok şaşırtmıştı ve muhbir olarak
çalışan Erhan
Tuncel ile polis arasındaki ilişkinin
nasıl bittiğini bir türlü anlayamıyorlardı.
Tutanaklarda yazılana
ise inanmıyorlardı. Ortada kaybolan deliller, silinen telefon kayıtları
vardı...
Müfettişler, Yasin Hayal ile hem
Erhan Tuncel’in
hem de başka bazı polis muhbirlerinin irtibatını tespit etmişlerdi. Ve
kamuoyuna sürekli “milliyetçi” diye
pompalanan Yasin
Hayal, polis tarafından Selefi-Vehhabi olarak fişlenmiş ve bu
gerekçeyle dinlemeye alınmıştı.
YA PLANLAYAN
VE ÖRTBAS EDENLER?
Kamuoyu bunları bilmiyordu. Yıllarca ortalık bir toz bulutuyla kaplandı.
Onu milliyetçiler öldürmüştü, Ergenekoncular işin azmettircisiydi hatta gerekli
zemini de onlar hazırlamışlardı.
En sıcak bilgileri Hrant’ın Arkadaşları denilen grup veriyordu,
onlara göre bu dava Ergenekon ile
birleştirilmeliydi. Nedim Şener, yazdığı kitapta cinayetin arkasındaki emniyet istihbarat
izlerini belgeleriyle ortaya koyduğu halde, bu tespitinin tam tersi bir şey
daha söylüyordu: “Dava Ergenekon ile
birleştirilmeli.” Bu sanki bir zorunluluktu, yerine getirilmesi için emirler verilmiş bir görevdi,
bir modaydı... Herkes ne kadar liberal ve bilgili olduğunu kanıtlamak için
Hrant’ı öldürenlerin arkasında Ergenekon olduğunu söylemek zorundaydı.
Ne vardı da bunu
söylüyorlardı? Mesela Ergenekon
sanıklarından biri ile Erhan Tuncel arasın
da bir bağlantı mı vardı? Ya da Yasin Hayal ve tetiği çeken Ogün Samast ile...
Erhan Tuncel Emniyet İstihbarat
Daire Başkanı’na Ağabey
diyecek kadar yakındı ama Ergenekon sanıkları içinde var mıydı bir ağabeyi?
Olmasa da olurdu.
Nasıl olsa olağan şüpheliydi onlar, içlerinden bazıları Hrant Dink hakkında
dava açmamış mıydı? Mahkemeye gelip davaya müdahil olmak istememişler miydi?
Hepsi Atatürkçüydü üstelik. Statükoyu savunuyorlardı yani. Daha ne olsundu...
Böylece
cinayeti işletenlerin patikada bıraktığı izler el birliği ile silindi. Yeni
izler bırakılmaya çalışıldı. Yapay izler... İşin ucu mutlaka bir tarafından
askere de uzatılmalıydı.
Oysa cinayete
adı karışan herkesin bir şekilde BBP- Alperen Ocakları ile bağlantısı vardı.
Aynı zamanda polis ile de bağlantılıydılar. Bunlar biliniyordu. Toz bulutunun
içinde ört-bas edildi.
SABRİ UZUN
OPERASYONU ANLATTI
Bugün Sabri Uzun’un anlattıkları Başbakanlık
Teftiş Kurulu raporunda birer birer yer alıyor.
Ama o rapor hep
gizlendi. Evet, resmen bir operasyondu. Bunu biz söylemiyoruz, Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri
Uzun söylüyor. Bakın önce onu özetleyelim:
‘Hrant Dink öldürülecek’ raporunu benden gizledikleri gibi
İstanbul’dan da gizlediler. Raporu Trabzon’dan gönderen kişi Ramazan Akyürek’tir. Raporu
bizden saklayan birim İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü’dür.
O zaman C Şube Müdürü de Ali Fuat Yılmazer’dir.
Bu rapor bana sunulmadı. Rapor hakkında hiçbir bilgi verilmedi. Daha sonra da
yetkili kurumlarını, MGK’yı, Başbakanlığı, yüksek yargıyı, Cumhurbaşkanı’nı,
ulusalcı bir yapılanma olduğunu ve bu ulusalcı yapılanmanın anayasal kurumlara
karşı çete eylemlerine başvurduklarına inandırmak için bir taraftan bazı
eylemleri gerçekleştirecek kişilere yol verdiler. Hrant
Dink cinayeti de bu olaylardan biridir. Hatta başlangıcıdır. Tabiri caizse bir
üzüm salkımının sapıdır. Diğer operasyonlar bu sapa bağlı tanelerdir. Dink
cinayeti diğer operasyonlar ve soruşturmalar için fünye görevi görecekti. Bu
fünyeye bağlı patlayıcılar ise Ergenekon, Balyoz, Odatv, Fuhuş ve Casusluk,
Amirallere Suikast, Şike, 28 Şubat operasyonlarıdır...”
Peki, bütün bu
iddiaların odağındaki Ali Fuat Yılmazer buna
ne cevap verdi? “O evrakın İstihbarat Daire Başkanlığında işlem gördüğü sırada Sabri
Uzun’un yerine Daire Başkanlığına vekâlet eden kişi Necmettin Emre’dir. Bu kişi
şimdi Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı. Yani hükümetin paralelci
cadı avındaki tetikçi müfettişlerin başıdır...”
Haydi bakalım... Ama
bu kadar kolay değil, ortada bir rapor var... Rapora ayrıntılarıyla devam edeceğiz.