Türkiye’de durum kötü ve
gittikçe de kötüleşiyor. Bu sadece, bir terörizm dalgası ortasında güvenlikte
ortaya çıkan bir bozulma değil. Kamu borçları dengede olabilir, ancak özel
sektör borçları kontrolden çıkmış durumda, turizm sektörü düşüşte ve dolaşımdaki paranın azalması vatandaşların
satın alma gücünü etkilemiş durumda.
Seçim sonuçlarından
bağımsız olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kontrolden çıktığına
dair genel bir kanı mevcut. Muhalifleri hapse atıyor, sol ve sağdaki gazetelere
el koyuyor, çılgın bir sultan hızıyla ya da halife olma hevesiyle saraylar inşa
ediyor. Son haftalarda, bir kez daha anayasa mahkemesini feshetmekle tehdit
etti.
Yolsuzluk çok yaygın. Oğlu
Bilal’in, İtalyan polisi tarafından skandal bir karapara aklama iddiasıyla göz
altına alındığında sahte bir Suudi diplomatik pasaport ile İtalya’ya kaçmış
olduğu bildiriliyor.
Cumhurbaşkanı’nın
çıkışları hem Türkiye’de hem de yurt dışında endişelere yol açıyor. İktidardaki
partisinin üyeleri arasında bile, onun artan paranoyası ile ilgili kulaktan kulağa
fısıldaşmalar oluyor. Bazı Türk yetkililere göre, bu paronaya öyle bir duruma
geldi ki, Cumhurbaşkanı havadan indirilen siyahlar içindeki adamların kendisini
hedef alacak operasyonlarını önlemek için sarayına uçaksavar füzeleri
yerleştirmeğe çalışıyor.
Türkler ve Türk ordusu,
Erdoğan’ın ülkeyi uçuruma götürdüğünün giderek daha çok farkına varıyor.
İlkönce hapisteki Kürt lider Abdullah Öcalan’a yeniden başlatılan müzakerelerle
meşruiyet kazandırarak ve ardından çatışmayı tekrar başlatarak Türkiye’yi çıkmaz
bir yola sürükledi. Bu yolda zafer şansı yok ve de facto parçalanma şansı çok yüksek.
Sonuçta, eğer Türkiye’de
1980’lerde ve 1990’ların başındaki gibi iç savaş tekrar başlarsa, Türkiye
Kürdlerinin, Irak ve Suriye’deki soydaşlarının şimdiki halde örnek oluşturan
durumlarından daha azıyla yetinmeleri için bastırılmaları zor olacaktır.
Erdoğan, uzun süre önce
Türk ordusuna diz çöktürmek istedi. İktidarının ilk on yılında ABD yönetimi ve
AB onu destekledi. Ancak bu destek, Erdoğan’ın en ateşli yabancı
savunucularının, onun çılgınlığa ve otokrasiye düşmesinin derinliğini fark
etmelerinden önceydi.
Bu veya şu sebepten, eğer
Türk ordusu Erdoğan’ı devirmeye yeltenir ve yakın çevresini parmaklıklar ardına
atarsa, bunu yapanlar paçayı kurtarabilirler mi ?
Savunmaktan öte, çözümleme
alanında yanıt “evet”tir. Bu noktada, seçim zamanı Obama yönetiminin,
demokrasinin yeniden inşası için net bir yol izlemeleri halinde herhangi bir
darbe liderini kınamaktan daha fazlasını yapacağı kuşkuludur.
Erdoğan, Mısır
Cumhurbaşkanı Mursi’nin sahip olduğu sempatiyi de oluşturamayacaktır. Mursi
devrildiğinde, onun demokrasiye bağlılığı halen tartışmalıydı.
Bu tartışma, Türk diktatör
için söz konusu olduğunda şu an için anlamsız. Ne Cumhuriyetçi ne de Demokrat
adaylar, önceki mevcut duruma bir dönüşü isteyerek ABD’nin prestijini tehlikeye
atarlar. Darbe karşıtlığını destekler gibi görünebilirler, ancak yeni yönetimle
çalışmaya devam edeceklerdir.
Darbe liderleri, Avrupalı
ve Amerikan insan hakları ve sivil toplum çevrelerinin, gazetecilerin olumsuz
eleştirilerini, tüm tutuklanmış gazeteci ve akademisyenleri derhal serbest
bırakarak, el konulmuş gazete ve TV kanallarını hakkı olanlara iade ederek
savuşturabilir.
Türkiye’nin Nato üyeliği
eylem için herhangi bir caydırıcılık oluşturmaz: Daha önceki darbelerden sonra,
ne Türkiye ne de Yunanistan NATO üyeliklerini yitirmişlerdir. Yeni bir liderlik
Türkiye Kürtleri ile içtenlikli bağlar kurabildiğinde, Kürtler de ikna olanlar
arasına katılabilir.
Avrupa ve Amerikan
kamuoyu, yolsuzluklarla ilgili bir
yargılamayı ve uzun süreli bir hapis cezasını kabul edebilecekken, Erdoğan’ın,
oğlunun ve damadının, Egemen Bağış ve Cüneyd Zapsu gibi anahtar yardımcıların
idam edilmelerine anlayış göstermeyebilecektir.
Erdoğan, dostlarının kendi
yanında yer alabileceklerini umabilir, ancak içerideki ve dışarıdaki
dostlarının çoğu onun gücünün cazibesine kapılmışlardır. Sarayının dışına
çıktığında, Saddam Hüseyin’in yargılanması sırasındaki çökmüş ve şaşkın görünüşüne
benzer bir şekilde, kendisini çok yalnız bulabilir.
Kehanette bulunmuyorum;
ancak Türk ordusunun Sisi’nin Mısır’daki oyun planını örnek alması durumunda
ciddi sonuçlara maruz kalmayabileceği olasılığının yanı sıra, Türkiye’de gittikçe artan ihtilafı dikkate
alarak, kimsenin yakın bir zamanda
Türkiye’deki sert politikanın daha da zorlu bir hale gelmesine
şaşırmaması gerektiğini söylüyorum.
MICHAEL RUBIN
NEWSWEEK / 24.03.2016
MaKALENİN ASLI İÇİN BKZ.
http://kaziminci.blogspot.com.tr/2016/07/will-there-be-coup-against-erdogan-in.html
Michael Rubin kimdir?
Michael Rubin, Amerikan muhafazakâr
kanadı NeoCon’ların önemli isimlerinden. Amerikan derin devleti CFR üyesi.
ABD’nin Irak işgalinden hemen öncesinde ve birinci yılında, 2002 ile 2004
yılları arasında Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon’a İran ve Irak konusunda
danışmanlık yaptı. Bağdat’ın düşmesinden sonra, 2003 ve 2004 yıllarında
Irak’taki Koalisyon İşgal Yönetimi’nde görev aldı. Şu an Amerikan Girişim
Enstitüsü (American Enterprise
Institute) adlı kuruluşta çalışmakta. Ayrıca Amerikan Donanması Askeri
Akademisi’nde öğretim görevlisi ve Amerika’da yayınlanan Middle East Quarterly
(Ortadoğu bülteni) dergisinin editörlüğünü yapmaktadır.
Yale Üniversitesi’nde, İsrail’de Kudüs
İbrani Üniversitesi’nde ders verdikten sonra, 2000 ve 2001 yıllarında Çekiç Güç
uygulaması sırasında Kuzey Irak’taki Süleymaniye, Selahaddin ve Dohuk
Üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak çalıştı.