29 Temmuz 2016 Cuma

Nihat Genç yazdı: Gergedan g.tü suratlı liboşa cevabımdır

Hayatımın hiçbir döneminde hiç kimseyi mahkemeye vermedim, hiç kimseyi polise şikayet etmedim. Şahin Alpay, Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç ve nicesi gözaltına alınmaya başlanmasıyla, iki şey oldu, birincisi bu muhteremlerin sözümona liberal ‘kanka’ları köşelerinden ‘bunlar aydın insanlardır, benim de arkadaşım yakınımdır, doğru olmuyor beyler’ şeklinde arkadaşlarını savunan yazıları.

İkincisi, t 24 sitesinde gergedan .ötü suratlı Hadi Uluengin’in Oda TV, Nihat Genç ve Soner Yalçın’ın bu ‘aydınları’ linç ettiği ve bizim meczup olduğumuz ifadeleri.

Hazırlanın beyler, şenlik başlıyor.

Hayatımın hiçbir döneminde kimseye ‘şunları da tutuklayın’ diye gestapo direktifleri veren sözümona liberal aydınlardan olmadım, aksine, polis ve savcıların odalarında sahte Ergenekon şemaları sahte suçlama ve iftira bilgilendirmeleriyle ekrana çıkıp orduyu ve halkı sabote edenlerin karşısında durdum.

Soner Yalçın’ın okuduğu kitabın yanına düştüğü küçük bir not parçasından dahi linç edenler bakın nasıl yine yağ gibi su üstüne çıkıyorlar.

ODA TV’den on arkadaşımızı Türk basınını Ergenekon adına yöneten gizli derin yapı diye içeri atanlar ve ekranlarından fişfişleyenler ve bu haksızlığa yedi sene susanlar, kankaları içeri alınınca bakın nasıl sessizlikleri bozup cırlamaya başladılar.

Türk Ordusunun yüzlerce onurlu subayını hayvanlara porno kasetleriyle içeri tıkanlar ve fişfişleyenler ve Türk Ordusu’nu Amerikan ajanlarıyla tasfiye edilmesine ekranlarında nezaret edip Türk Ordusu’nun bir şeyhin eline verilmesine alkış tutanlar, kankaları gözaltına alınanca bakın nasıl insan hakları ve hukuk savaşçısı oldular!

T 24 sitesine önce şunu söylemeliyim, orada bulunan bilumum zevat, siz hiç hayatınızda kimseden para maaş almamış, hiçbir şeyhden para almamış, hiçbir patronun adamı olmamış bir yazarla ‘tanışma’ şansına sahip oldunuz mu?

Kırk yıllık yazarlık ve kankalık hayatınızın rezillik ve ihanetle karanlığa gömüldüğünüz bu son devresinde nihayet size bu onuru bağışlayacak bir yazar karşınızda!

Şahin Alpay, aydınmış, önce bu ‘aydın’dan başlayalım.

Konumuz: beyin ve fiziksel dış dünya.

Mesela oturduğunuz koltuğu nasıl algılarsınız, önce koltuğu görürsünüz, sonra koltuğa temas edersiniz, hem görüp hem temas edince, beyin onun bir koltuk olduğunu algılar.

Temas etmeseydiniz ve koltuğu görmeseydiniz beyniniz o koltuğu göremezdi.

Yani beynin bir şeyi fark etmesi için ona duyularla bir bilgi notu gitmesi lazım.

Şimdi siz, yirmi yıldır, oturduğunuz koltuğu görmemişsiniz.

Yirmi yıl beyniniz çıktığı ekranı görmemiş.

Yirmi yıl size maaş vereni görmemiş.

Şimdi beyniniz oturduğu mekanı ve ekranı yani ‘FİZİKSEL MEKANI’ yirmi yıl görmemiş ise bu nasıl beyindir, bu beyini taşıyan nasıl bir aydındır?

Her insan gibi aydınların da ‘beyinleri’ vardır. Mesela şu karşıki dağları gözlerinizle görürsünüz ve bu bilgi beyninize iletilir.

Bu nasıl bir beyin fiziksel dünyayla ilişkisi kesilmiş.

Körlüğü otuz uzun yıl sürmüş beyinsizlerin kırk yıl sonra duvara çarpmaları kadar normal ne olabilir.

Şimdi bu insanları şöyle mi savunacağız: ‘Bunlar ‘aydın’ insanlardır, bunların duvara çarpmasını mazur görün!”

Tam tersi bir aydın ‘gizlenmiş çabaları’ ‘gizlenmiş anlamları’ görmekle ve halkı duyurmakla görevlidir..

Mesela, yüzmetre yarışlarında atletler bazen erken çıkış yapıp diskalifiye edilirler, ki, biz ODA TV, Soner Yalçın, Nihat Genç ve nice yazar start sesini saniyenin yüzde biri aralığında duyduğumuz için DİSKALİFİYE edildik.

Ancak şu da var, atletler saniyenin yüzde biri aralığında start sesini duyamazsa yarışı kazanmaları mümkün değildir.

İftira belgeleri ve ajanlıklarla ilgili yüzlerce kitap yazıldı ve siz hala start almadınız, üstüne bütün bu olup bitenleri görmediğiniz için işgal savaşı patlamış, siz hala start almamışsınız.

Kardeşlerim, duyularınız (görme-duyma) engellenirse şakası yok hayatı biter.

Balyoz ODA TV operasyonlarıyla yedi uzun yıl topluma hakim olan ‘mutlak sessizlik’ neydi?

Ele geçirdikleri ekranlarda halkın duyma-görme yerlerini kim kesti?

Parazit yayın yapanlar kimdi?

Ve bugün Şahin Alpay’ı aydın ve özgürlük kahramanı ilan edip savunan kahraman arkadaşlar, Şahin Alpay’ı otuz yıldır yürüdüğü bu yanlış yolda, niçin ikaz etmediniz, niçin uyarmadınız, niçin bu çok sevgili özgürlük kahramanını eleştiremediniz!

Kardeşlerim, hergün yürüdüğünüz yol artık ezberinize alınmıştır, artık o yolda yürürken o yolu göremezsiniz.

Kimse size o yolun yanlış olduğunu söylememiş kimse sizi o yolda yürürken dürtmemiş size ‘hey arkadaş’ diye seslenmemiş ise, siz o yolu ezberden otuz yıl mutluluk ve rahatlık içinde gider gelirsiniz gider gelirsiniz.

Biz bu sütunlarda bu sözümona liberallere uçuruma düşmeden önce ‘gerçek dostluk’ yaptık ve ikaz ettik, şimdi kendilerini savunan timsahlar gibi uçurumdan düşmeden yaptık, aydın olmanın gereği de buydu, bizi kovma bizi cezalandırma bizi sansürleme bizi içeri tıkma gibi belaları lanetleri üstlenerek, bu uyarıcı ve ikaz görevlerimizi her gün yaptık. Biz uyarıcı görevimizi yedi uzun yıl yaptık onlar yedi uzun yıl sustular ve soylu komutanların içeri atılmasına ekranlardan alaycı kahkahalarla eşlik ettiler..

Kardeşlerim, bilimsel olarak ispatlanmıştır, bir şeye gözlerinizi dikip bakmak onu görmek anlamı taşımaz (dalgınlık).

Mesela şöför olsanız yüzlerce trafik kazasına sebep olur yargılanırsınız.

Ama şöför değil ‘aydın’ olunca bir ülkenin bir iç savaş işgal felaketini sebep olanları görmezden mi gelelim?

O ekranlara Şahin Alpay gibi insan türü değil bir yarasa bir kene çıksaydı orada olup bitenleri daha iyi görür tepki verirdi. Çünkü her canlı nesnel bir tepki verir.

Bu nasıl bir hipnoz bu nasıl bir beyin yıkanması, ki ‘tepki’ veren yerlerinize yirmi yıl ‘felç’ geliyor!

Yoksa sizin gözlerinizi bağlayan duyularınızı körleştiren Mesih’in kerameti mi?

Kardeşlerim, fiziksel dünyadan uzaklaşması ancak beyne kimyasal şırınga etmekle olur..

Suni kimyasal almış beyin fiziksel dünyayı görmez.

Ve kendi içinde hayali senaryolar üretmeye başlar.

Bu beyler yirmi yıl ekranlarında ‘hayali senaryolar’ üretti, peki, beyinlerine verilen şırınga kimyasal neydi?

Hiç kimse tutuklanmasın kardeşim, sorun Şahin Alpay’ı hapisten kurtarma meselesi değil, sorun, Şahin Alpay gibi beyni olduğunu iddia ettiğiniz adamlara hangi şırıngalar hangi kimyasal verildi, bu topraklarda her aydının sorması gereken, altından kalkması gereken bu sorudur!

Bu şırınga ve kimyasalı sormayan herkes bu ülkenin ve insanlığın ve uygar dünyamızın hainidir!

Şahin Alpay ve nicesi tutuklanmasın yargılanmasın, ancak, bu şırıngayı ve kimyasalı kankalarından hiç kimse hala merak etmiyor mu?

Şahin Alpay ve Eser Karataş ve Mehmet Altan ve Ali Bulaç ve Ahmet Turan Alkan ve Mümtazer Türköne ve Nazlı Ilıcak, bu insanlar ekranlarda kendi kendilerine konuşan deliler miydi?

Yani bu insanlar ekranda kendi kendilerine konuşan deliler değilseler, bize bir şey söylediler, bu halka yirmi yıl bir şey anlattılar, ne söylediler ne anlattılar, bunları yazıp çizmek söylemek hatırlamak insanlığa ve hayatımıza ve ülkemize ders çıkartmak hepimizin görevi değil mi?

Söylediklerinden hukuk kurumları da etkilendi halk da etkilendi algı da oluştu yalan iftira meşrulaştı ve toplumda mutlak bir korku hükümdarlığı kuruldu.

Mesela söyledikleriyle Türk Ordusu tasfiye edilip bir şeyhin eline verildi ve bu şeyhin gizli ajanları gün geldi Türk halkının silahlarıyla Türk halkını bombalarla öldürdü.

Kardeşlerim, aydın, aksine, görmeyi öğrenen-öğreten insandır.

Bu beyinsizlerin mahkeme edilmeleri tıbben caiz değildir ve önce beyinlerine bir sağlık raporu şarttır..

Mesela, bir masaya su bardağı konulmalı ve o su bardağını ellerine almaları söylenmeli, su bardağını görüyor hareket ettirebiliyor mu diye yani beyinleri fiziki dünyayla irtibat kurabiliyor mu diye tıbbi incelemeden geçirilmeli.

Ve ülkece şüphesiz her türlü haksızlığın hukuksuzluğun bu OHAL günlerinde karşısında durabilmeliyiz, ancak, bu insanların görme-dokunma-anlama frekanslarını kim bozdu diye sorabilmeliyiz?

Bu insanların beyne giden sinyallerini hangi fikir hangi telkin hangi gizli kasıt hangi gaflet hali bozdu diye insanlığın ve ülkenin selameti açısından merak etmeli sorular sorabilmeliyiz.

Ya da bu beyinsizlere kimler prizmatik-cemaatmatik gözlük takıp herşeyi ajan cemaatin gözüyle görmelerini sağladı..

Şimdi özgürlük diye insan hakları diye Şahin Alpay ve arkadaşlarını kurtarmaya çalışan kankalarına sesleniyorum, gerçekten tutuklanmasın, hep birlikte kurtaralım,  gerçek adil bir yargılama olsun, ancak, bu beyinsizleri savunurken ‘aydın’ demeyin…

Bu beyinsizlere ‘aydın’ diyorsanız sizler de aynı kimyasal karışımları otuz yıldır kullanıyorsunuz demektir.

Fiziki mekanlarda ve fiziki bir dünyada bu kadar olup biteni ‘görmeyen’ bu insanlar aydın mı yoksa sanal pokemanlar mı?

15 Temmuz gecesi Türkiye’yi işgal savaşında sekiz saat bombalayanlar sanal pokemanlar mı?

15 Temmuz gecesi ordu dağıldı, meclis bombalandı, 250’ye yakın silahsız insan öldürüldü?

Tamam bu arkadaşlar ya da diğerleri ‘yargılanmasın’, evet, yargılanmasın, peki ‘pokemanları mı?’ mahkeme edelim.

Hayali kumpas senaryolarla Türk ordusu ve medyasının binlerce adamını içeri attınız, Ege Ordusu’nda binlerce casus dediniz, en üst düzey komutanlara hayvan pornosu dediniz ve sonunda Türkiye’yi bir savaş yerine çevirdiniz?

Bütün bunlara sebep olanların beyin yapıları ideolojileri telkinleri hipnozları türk halkı medyası tarafından masaya yatırılmasın mı?

Gözaltına alınan arkadaş olunca ve arkadaşın titri ‘aydın’ olunca, işgal savaşı gibi muhteşem bir fiziksel gerçekliği, görmezlikten mi geleceğiz?

Gözaltına alınan sevgili kankalarınızın beyinlerine bakın, hepsi ‘robot’, hepsi aynı cümleleri kullanmış, hepsi halkı kandırmış, hepsi yalan söylemiş ve hepsi aynı merkezde aynı ‘algı’ içinde kullanılmış..

Şüphesiz ‘robotlar’ yargılanamaz.

Şimdi biz, Anadolu’nun Muş’un Siirt’in yoksul köylerinden 10-12 yaşında cemaatin beynini yıkadığı çocukları yargılayacağız, suçlayacağız, o yoksul sahipsiz kimsesiz cemaat tuzağına düşmüş çocukları vahşilikle suçlayacağız ve hatta o yoksul çocuklara müebbet hapisler vereceğiz, ama, bu çocukları yalan yanlış kumpas ve ajanvari telkinlerle yirmi yıl ekranlarda uyutan kandıran aydınları hiç hesaba çekmeyeceğiz.

Yine suçun büyüğü 12 Eylül’de olduğu gibi Anadolu’nun yoksul köylü çocuklarının üstüne mi yıkıldı?

Fişfişciler kumpascılar ajanlarla polis savcı odalarında gizli görüşmeler gizli direktiflerle çalışanlar yine ‘masum’ yine bu ağbiler ‘aydın mı?’ oldu!

Kankanıza sahip çıkmanız çok normal, çünkü çok yakınınızda her gün gördüğünüz tanıştığınız anılarınız olan bir insan.

O muhteşem ‘aydın’ sorusunu bir daha soralım: peki, bir aydın önce Muş köylerinin yoksul çocuklarına mı sahip çıkmalı, yoksa, birlikte mutlu kahkahalı eğlenceli geceler geçirdiği arkadaşına mı sahip çıkmalı!

Bir kez daha bu ülkenin acılarına yoksulluğuna sosyolojisine tarihine felaketlerine sahip çıkmayıp yangından ilk kurtarılacak şey kankalarını gören bu insanları, bu sütunlarda ömrümüz oldukça teşhir etmek, halkımızın ve boynumuzun her zaman dik ve onurlu durması için, hepimiz için insanlık ve memleket borcudur!

Memleket savaşa girmiş, siz hala hatır gönül yakinim peşindesiniz.

Nihat Genç
Odatv.com / 29.07.2016