Bu olaylardan hemen
sonra Bayezid, eniştesi olup adını hakim olduğu memleketten alan Karaman ile savaşa başladı. Bu
memleketin başkentinin ismi Karanda (Larende, bugünkü Karaman) idi.
Karaman (Beyi) kayınbiraderine tabi olmak istemediğinden, Bayezid yüzellibin
kişilik bir kuvvetle üzerine yürüdü. Karaman,
Kral Bayezid’in kendisi üzerine geldiğini anlayınca, memleketin en iyileri
olarak telakki ettiği yetmişbin kişiyle harekete geçti. Böylece Krala karşı
durmak istiyordu. Her iki ordu, Karaman Bölgesine ait olan Konia (Konya)
şehri önündeki ovada mevzilendiler. Birbirleriyle karşı karşıya gelince de,
savaşmaya başladılar. Bir günde iki muharebe yapıldı, fakat hiçbiri öbürünü
yenemedi. Her iki taraf gece için silah bırakışmayı kararlaştırdılar. Karaman bütün gece boru, nefir ve
davullarla büyük bir gürültü çıkararak uyanıklığını gösterip Bayezid’i yıldırmak istiyordu. Bayezid ise adamlarına sadece yemek
pişirmek için ateş yakmalarını sonra da söndürmelerini emretti. Geceleyin
otuzbin kişilik kuvvetini arkadan saldırmak göreviyle düşmanın arka hatlarına
gönderdi. Gün ışır ışımaz, Bayezid
hücum borusunu çaldırdı, otuzbin kişi, Kralın planladığı şekilde düşmana
arkadan saldırdı. Karaman, düşmanın
iki yönden hücum ettiğini anlayınca, kendi şehri Konya’ya kaçıp orada savunmaya
geçti. Fakat Bayezid ordugahını
şehrin önünde kurdu ve onu ele geçiremeden onbir gün süreyle kuşattı.
O zaman şehir ahalisi Bayezid’e bir heyet göndererek can ve
mallarını koruması şartıyla şehri kendisine teslim edeceklerini bildirdiler. Bayezid de bunu kendilerine vaad
edince, ahali ona, şehre hücum etmesini, kendilerinin şehri fethedebilmesi için
surlarda ona geçit açacakları haberini ilettiler.
Karaman, eniştesinin şehre girdiğini
görünce, muharipleriyle üzerine atılarak onunla şehir içinde çarpıştı. Şehir
ahalisinden küçük bir yardım görseydi, Bayezid’i
zorla şehirden sürüp çıkarabilirdi. Fakat hiçbir yardım alamayacağını anladı ve
kaçmak istedi.
Yakalanıp Bayezid’in önüne getirildi. O, “Neden bana tabi
olmayı kabul etmek istemedin ?” diye
sorunca, Karaman, “Çünkü ben de senin
gibi bir Bey’im” diye cevap verdi. Bayezid bunun üzerine çok öfkelendi ve
üç kere bağırarak, birinin Karaman’ı
alıp götürmesini bildirdi. Ancak üçüncü keresinde biri meydana çıkıp Karaman’ı yakaladı ve onu biraz arkaya
götürdü. Orada kafasını keserek Bayezid’in
yanına döndü. O, Karaman’ı ne
yaptığını sorunca “Kafasını kestim” dedi. O zaman Bayezid hiddetlendi ve bu adama da aynı şeyin yapılmasını emretti. Karaman’ın başının kesildiği yere
götürüldü ve onun da kellesi kesildi. Bunun yapılmasının nedeni, kudretli bir
beyi bu kadar çabuk öldürme hakkının kimsede olmadığını göstermekti. Bayezid, hükümdarın öfkesi geçene kadar
beklenmesi gerektiği fikrindeydi.
Bundan sonra Kral,
Karaman’ın başının bir mızrak’a geçirilerek her tarafta gösterilmesini buyurdu,
böylece beylerinin öldürüldüğünü duyan şehirdeki diğer kimseler daha çabuk
teslim olacaklardı. Nihayet Bayezid Konya şehrini adamlariyle işgal etti
ve başkent Larende önlerine gitti. Oradaki şehir sakinlerine artık
kendilerinin Bey’i olduğunu ve teslim olmaları gerektiğini bildirdi.
Bu emre uymazlarsa,
buna kılıç gücüyle zorlanacaklardı. O zaman ahali eşrafdan dört kişiyi
göndererek can ve mallarının korunmasını dilediler ve ona, eğer beyleri
gerçekten ölmüşse şehirde daha iki oğlu bulunduğundan Bayezid’in bunlardan
birini şehrin Bey’i yapması teklifinde bulundular. Eğer buna yanaşırsa ona
şehri teslim edeceklerdi.
Bayezid cevap olarak,
onların can ve mallarını koruyacağını, şehri alınca şüphesiz başına bir Bey
getireceğini, bunun ya Karaman’ın oğullarından biri veya kendi oğlu olacağını
bildirdi. Heyet ayrıldı. Şehir ahalisi Bayezid’in cevabını dinleyince, ona
şehri teslim etmemek istediler ve eğer beyleri ölmüşse geriye oğullarını
bıraktığını onlarla birlikte ya kurtulacaklarını veya öleceklerini söylediler.
Krala karşı kendilerini müdafaa ettiler. Bayezid bunların direnmesini görünce
daha çok asker, tüfek, kuşatma teçhizatı getirmelerini emretti.
Karaman’ın oğulları ve
anneleri bunu öğrenince, en iyi vatandaşlarını yanlarına çağırtıp onlara
dediler ki: “Görüyorsunuz ki Bayezid
daha kudretli olduğundan, biz sizi idare edemiyoruz, başınıza geçemiyoruz. Bizim
yüzümüzden sizlere zarar gelmesini istemiyoruz, böyle bir durum bize acı verir,
bunu yapmamanızı istiyoruz. Bu nedenle annemizle mutabık kaldık onun
merhametine sığınacağız.” Bu sözler, şehirlilerin çok hoşuna gitti. Böylece
Karaman’ın oğulları, annelerini ve şehrin en büyük eşrafını yanlarına alıp,
kale kapısını açıp dışarı çıktılar. Onlar orduya yaklaşınca anneleri, oğullarının
her biri bir kolunda olarak Bayezid’e doğru yürüdü. Bayezid hemşiresini
oğullarıyla birlikte görünce çadırından çıkarak onlara doğru yöneldi. Onlar ise
yere kapanıp, ayaklarını öptüler, af dileyip şehrin anahtarını teslim ettiler.
Kral bunun üzerine, yanındaki soylu kişilere onları kaldırmalarını emretti.
Daha sonra şehri aldı ve kendi beylerinden birini şehrin hakimi olarak atadı.
Kızkardeşi ile oğullarını başkenti Bursa’ya gönderdi.
“BAYEZİD'İN
SİVAS KRALINI KOVMASI"
Vaktiyle, Marsuang (Marsivan-
Merzifon) ülkesinin başkenti olan Amasya’da Mirachamad (Mir Ahmed ?) isminde bir hükümdar vardı.
Bu ülke Karaman’a
bitişikti. Mir Ahmed, Bayezid’in
Karaman ülkesini fethettiğini duyunca, ona bir haberci göndererek Sivas Kralı
Burhaneddin’in (Kadı Burhaneddin) haksız
olarak orada hükmettiğini, gelip kendilerinin bir şey yapamadığı Burhaneddin’i
ülkeden sürüp çıkarması dileğinde bulundu ve Bayezid kendisine, devleti içinde
başka bir yer verirse, ülkeyi ona devretmek istediğini bildirdi.
Bunun üzerine Bayezid,
oğlu I.Mehmed’i otuzbin kişilik bir
kuvvetle ona gönderdi. Bu kuvvet sayesinde Kral
Burhaneddin ülkeden kovuldu.
Sonra Mir Ahmed, teşekkür için yalnız şehri
değil bütün ülkeyi Bayezid’e teslim etti ve o da kenti, ilk savaşını başarı ile
sonuçlandıran oğlu Mehmed’e verdi.
Bayezid, Mir Ahmed’i
kendi devletine beraberinde götürerek ona başka bir toprak verdi.
BİLGİ NOTU:
Karamanoğulları Beyliği
veya Karamanoğulları Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti'nin ardından kurulan Karaman merkezli
beylik. Karamanoğlu Mehmet Bey, Türkçeyi beylik
sınırları içerisinde konuşulacak tek resmî dil ilan etmişti. Bu yönüyle
Karamanoğulları, Türkçeyi resmî dil olarak kullanan Anadolu'daki ilk Türk
beyliğidir. 13.
yüzyılda Karamanoğulları, Anadolu'daki
en güçlü Türk beyliği kabul ediliyordu. Bu yüzden Osmanlı Beyliği onlardan ilk başlarda uzak
durmuş, iyice büyüyüp güçlendikten sonra Karamanoğullarını kendisine
bağlamıştır (1487).
Karamanoğlu beyleri:
- Nûre
Sûfî Bey (1250?-1256?)
- Kerîmeddin
Karaman Bey (1256?-1261)
- I. Şemseddin Mehmed Bey (1261-1283)
- Güneri Bey (1283-1300)
- Bedreddin Mahmud Bey
(Mecdüddin) (1300-1308)
- Yahşı Han Bey
(1308-1312)
- I.
Burhanüddin Musa Bey (1312-1333)
- Alâeddin
Halil Mirza Bey (1333-1348)
- I.
Bedreddin İbrahim Bey (ikinci kez) (1348-1349)
- Fahreddin Ahmed Bey
(1349-1350)
- Şemseddin Bey
(1350-1351)
- Hacı
Sûfi Burhâneddin Musa Bey (1351-1356)
- Seyfeddin
Süleyman Bey (1356-1357)
- I. Damad
Alâeddin Ali Bey (1357-1398)
- II.
Sultanzâde Nâsıreddin Mehmed Bey (Gıyâseddin) (1398-1399)
- II.
Damad Bengi Alâeddin Ali Bey (1418-1419, 1423)
- Karamanoğlu II. İbrahim Bey
(1423-1464)
- Sultanzâde İshak Bey
(1464-1464]
- Sultanzâde
Pîr Ahmed Bey (1464-1469)
- Kasım
Bey (1469-1483)
- Turgutoğlu Mahmud Bey (1483-1487)
1450 yıllarında Karamanoğlu Beyliği