Bilim, doğaya ilişkin
bilgi koleksiyoncusu değildir. Toplanan verilerden bir genellemeye gidilmeli;
verilerin ardında yatan fiziksel süreç hipotezlere,hipotezler de
matematiksel biçimlere dökülmelidir. Matematik, doğada gözlenen bir süreci
betimlemede kullanılmalıdır.
Ticaret ve buna bağlı olarak da bilimin canlanması için
gerekli dürtüyü İslam fetihleri sağladı. M.S. 613 yılında Muhammed ‘kitabını
indirmeye’ başladığında Bizans İmparatorluğu Arabistan sınırları üzerindeki
denetimini yitirmiş kağıttan bir kaplan görünümündeydi. İsa’nın tersine
Muhammed hemen hemen tam bir politik boşluğa denk geldi. Böylece, büyük bir
olasılıkla etkilenmiş olduğu Monophysite dünya görüşünü, onların toplumsal
adalete ilişkin görüşlerini yaymaya başladı.
BİLİM VE TİCARET BİRLİKTE CANLANDI
Bu toplumsal adalet görüşleri, imparatorluk sınırları
içindeki tüccar kesimin acılarını dindirmek amacıyla oluşturulmuştu. Vergi
toplayıcılarının, tefeci ve benzer kesimlerin baskıları kırılmış, kişisel
servetin bir bölümünün inanan fakirler yararına kullanılmak üzere toplumsal
servete dönüştürülmesi yönünde zorunluluk dayatılmıştı. İslamın bu tinsel
anlayışı, yıkılmakta olan İmparatorluğun yıkıcı ve ezici tinsel anlayışından
daha üstündü ve orman yangını gibi yayılarak kendine kolayca yandaş bulmaya
başladı. Muhammed’in Arap kabileleri birleştirme çabası 632 yılında başarıyla
tamamlandı. Sonraki on yıl içinde Müslüman ordular İmparatorluğun ordularını
yenmeye başladılar. 636 yılında Suriye’yi, bir sonraki yıl da Irak’ı ele
geçirdiler. Daha sonra Mezopotamya ve Mısır düştü. İmparatorluğun emeğine
yabancılaşmış olan kesimi Müslümanları kurtarıcı olarak kucaklamaya başladı. En
büyük destek de Monophysite’lerden ve diğer anti-imparatorluk gruplarının
başını çektiği isyankar gruplardan geliyordu. Yeni yöneticiler vergileri üçte
bir oranında bazen de yarı yarıya indirdiler. Akdeniz’de ticaretin canlanışı ve
zenginlik başladı. Bu değişimlerle birlikte bilime verilen destek de canlandı.
MÜSLÜMAN BİLGELERİN UYGARLIĞI
800’lü yıllarda Müslüman dünyasının özeği İran’a kaydı.
Monophysite ve diğer Hıristiyan bilgelerle ortaklaşa çalışan Müslüman bilgeler,
Yunan uygarlığından arda kalan bilgileri ve Hint uygarlığının birikimlerini
özümsemeye başladılar. Batı Avrupa karanlık çağdan kurtulmaya çalışırken 1000’li
yıllarda Arap uygarlığı doruk noktasına ulaştı. Çağdaş bilimsel yöntem ilk kez
biçimlendirildi.
Bilimsel yükseliş döneminin en önemli kişisi, batıda
Al-Hazen olarak bilinen İbni-el Haytam’dır. El Haytam, özellikle optik
çalışmalarda John Philloponus’u aştı. Eski dönemin doğa felsefesinde kullanılan
spekülatif yöntem yerine nicel ölçümlerin yapılabileceği sistematik ve
yinelenebilir deneyler yaptı ve bu ölçümlerden matematiksel olarak formüle
edilebilen hipotezler geliştirdi. Bu hipotezler değişik deneylerin ardında
yatan fiziksel ilişkilerin öngörülebilmesini sağladı. Eğer öne sürülen hipotez
ölçümlerle uyuşursa, önerilen fiziksel bağıntıdan yeni ölçümlerin öngörülerini
sınamak üzere yeni deneyler tasarlanabilirdi.
Bilimsel yöntemin temel düşünceleri yaşama geçmişti.
Bilim, sistematik gözlem ve ölçümlerle başlar, ancak orada durmaz. Bilim,
doğaya ilişkin bilgi koleksiyoncusu değildir. Toplanan verilerden bir
genellemeye gidilmeli; verilerin ardında yatan fiziksel süreç hipotezlere,
hipotezler de matematiksel biçimlere dökülmelidir. Matematik, doğada gözlenen
bir süreci betimlemede kullanılmalıdır. Platocu felsefede veya günümüz
evrenbiliminde yapıldığı gibi, matematik, “herşeyin altında yatan gerçeklik”
olarak sunulmamalıdır. Hipotezin değeri özgün mantığıyla değil, değişik
ölçümleri öngörebilme yeteneğiyle ölçülmelidir.
Bu yöntemi kullanan el Haytam Batlamyus’un optik
öğretisini çökertmiş ve yeni bir optik biliminin çerçevesini oluşturmuştur. El
Haytam kullandığı nicel ölçümlerle Batlamyus’un mantıksal olarak türettiği
yansıma ve kırılma yasalarını ve insan gözünden çıkan “görme ışınları”
görüşlerini çürütmüştür.
YER-CENNET ÇELİŞKİSİNİ ÇÖZEMEYİNCE...
İslam düşünürlerinin bilimde büyük aşamalar kaydetmesine
karşın İslam rönesansı 1100’lü yıllarda sönmeye başladı. 10. Yüzyıl düşünürleri
o dönemin dünya görüşüne önemli saldırılarda bulunmalarına karşın daha ileri ve
anlaşılır bir seçenek görüş oluşturamadılar. Yakından tanıdıkları John
Philloponus’un yaptığı gibi gözlemsel bir yöntem geliştirdiler; ancak hiçbiri
Philloponus’un yaptığını yapıp, yani, Yer ile cennet arasındaki çelişkiyi
vurgulayıp ikiliği (düalizmi) yadsıyamadılar. Geliştirdikleri bilimsel yöntem
sorunları derinlemesine sorgulayamadı. Bu sorunlar, hem Müslüman doğuda hem de
Hıristiyan batıda dinsel tutuculukla yakından ilişkili sorunlardı. Müslüman
imparatorluklar da tıpkı Avrupa’nın feodal devletleri gibi dinsel hiyerarşiye
sıkı sıkıya bağlı olarak kurulmuştu. Müslümanlar ticareti ve belli ölçülere dek
manüfaktürü yüreklendirmiş olmalarına karşın, politik erki toprak sahiplerinin
ellerine bırakmıştı; toprak sahiplerinin politik erki de güçlü halifelerin
elindeydi.
BİN YIL ÖNCEKİ KÖKTEN DİNCİLER
Köleleri ve köleleşmiş olan köylülerin emeğini sömüren
zengin toprak sahipleriyle, özgür emek temelinde gelişen tüccar ve
manifaktürcüler arasında bitmek tükenmek bilmeyen şiddetli çatışmalar oluyordu.
Sonunda halifelerin gücü Osmanlıların eline geçti. Osmanlılar da yeni yeni
filizlenmekte olan ticaret ekonomisi ve onun desteklediği bilimsel kuruluşları
dağıttı. Kökten dinciler İbni Sina gibisinden değerli filozofları Kur’an’a
karşı çıkmakla, ona saygısızlık etmekle suçladılar. Bu gelişmeler sonunda ne
yazık ki, kendi kendine yeterli bir bilimsel kurum oluşturma çabaları boğulmuş
oldu. Yeni ve bilimsel bir dünya görüşü oluşturma çabası bundan sonra Batı’ya
kayacaktı.
İBNİ SİNA’NIN JEOLOJİ ÇALIŞMALARI
El Haytam bilimsel yöntemi geliştirme çalışmalarını
sürdürürken diğer İslam düşünürleri de eski dünya görüşlerini çürütmeye başladılar.
Filozof, tıp bilgini ve biliminsanı olan İbni Sina, Yer’in oluşumuna ilişkin
çeşitli yaradılış söylencelerini bir kenara koyarak jeolojik oluşumlar üzerine
çalışmalar yürüttü. Bu çalışmaları sonucunda, bugün su üstünde bulunan tüm kara
parçalarının bir zamanlar su altında
bulunduğu ve depremler sonunda suların üstüne çıktığı gibisinden doğru bir
sonuca ulaştı.
AYDINLIK / 19.12.2014
Hiç yorum yok :
Yeni yorumlara izin verilmiyor.