“Ağır bedeller
ödenerek kazanılan laiklik” bizi bu “ağır bedeller”in ne olduğunu araştırmaya
itmeli. Günümüzde ister Türkiye’de isterse dünyanın herhangi bir köşesinde
olsun laiklerle dinciler arasında süregelen savaşımlar özünde sınıf
savaşımlarıdır.
ABD burjuvazisi tarih sahnesine yönetici sınıf olarak
çıkarken kendi düzeninin ilkelerini yazmıştır. Bu ilkeler, oldukça çarpıcı,
dürüst ve anlaşılır bir biçimde dile getirilmiştir: “Emperyalist devletimizin
ilkeleri anketlerle veya çoğunluk oyuyla belirlenmemiştir. Size çizdiğimiz
sınırlar içinde bizi eleştirebilir, sisteme karşı görüşlerinizi dile
getirebilirsiniz ancak şunu unutmayınız ki, kapitalist toplumda devlet burjuva
devletidir, ‘tüm burjuvazinin ortak sorunlarını çözen bir komite’den başka bir
şey değildir. Bizim devletin adalet, demokrasi ve haklar konusundaki standartı
burjuva standartıdır. Bu saptamayla, kapitalist toplumda politik demokrasi
biçimlerinin olduğunu, işçi sınıfı da dahil olmak üzere değişik partilerin
değişik grupları, temsil ettiğini yadsımıyoruz. Ancak, liberal demokratik
politik kuruluşlar kapitalist sistemimizin sınırları ve kısıtlamaları içinde
işlevseldir. Eğer bu sınır ve kısıtlamaları zorlarsanız demokrasiyi askıya
alırız”.
Biyoloji gibi bir Fen Bilgisi dersinde, evrim kuramına
seçenek ve onunla eş zamanlı olarak “Creation
Science” (yaradılış bilimi) adı altında bilimle ilgisi olmayan teoloji okutmaya
kalkarsanız, mahkemenin belirlediği bilirkişi kuşkusuz “Creation Science” denen
şeyin bilimsel olmadığını bilimsel ölçütlerle belirleyecektir [1].
SİSTEMİ YIKMADAN ÖNCE İLK İLKELERİ YIKACAKSIN
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları kurdukları Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin ilkelerini “altı ok” ile simgeledi. “Bugünkü Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nde bu ilkelerden hangisi ayakta?” sorusunun yanıtını
burada aramayacağım!
MAHKEME KARARLARINDAKİ TARİHSELLİK
1993 yılında AİHM, Kokkinakis/Yunanistan davasında şöyle bir karar
alıyor: “Mahkeme, demokratik toplumların temel öğeleri arasında gördüğü
eleştiri özgürlüğünü, ‘karşıtların birlikteliği’ olgusu içersinde
değerlendirmektedir. ‘9. maddenin koruduğu biçimiyle düşünce, vicdan ve din özgürlüğü
Sözleşme anlamında demokratik bir toplumun temellerinden birini oluşturur.
Dinsel boyutuyla inananların kişiliklerinin ve yaşam görüşlerinin temel öğeleri
arasında yeralır. Ancak bu koruma, tanrı tanımazlar, bilinemezciler, kuşkucular
ve ilgisizler için de geçerlidir. Yüzyıllar boyunca ağır bedeller ödenerek elde
edilen böylesi toplumsal değerlerin ve çoğulculuğun sürdürülmesi gerekmektedir’
“[2]
Görüldüğü gibi, bazı mahkeme kararlarında da
bilimsellikten çok tarihsellik vurgulanıyor. “Ağır bedeller ödenerek kazanılan
laiklik” bizi bu “ağır bedeller”in ne olduğunu araştırmaya itmeli. Bir öneri,
Frederick Engels’in Peasant War in Germany adlı eseridir.
İlk bakışta Protestanlarla Katolikler, ateistlerle din
kesimi arasında süregelen bir din savaşımı gibi görünen bu dönemi, (Avrupa
Reformasyon dönemini) Frederick Engels, ‘Almanya’da Köylü Savaşımı’ adlı
eserinde tarihi materyalist açıdan inceliyor ve şu saptamayı yapıyor: “16.
yüzyılda dinsel savaşlar olarak anılan savaşlarda özdeksel (maddi) sınıf
çıkarları ön plandaydı ve bu savaşlar, daha sonra İngiltere ve Fransa’daki
çatışmalar da sınıf savaşlarıydı. 16. yüzyılda sınıf savaşları dinsel kisve
giymiş de olsa, çıkarlar, gereksinimler ve istekler kendisini dinsel bir
perdenin ardında saklamış da olsa, bu perdelemeler gerçek durumu değiştirmez ve
o günün koşullarıyla açıklanmalıdır”.
Aynı döneme ilişkin Thomas Kuhn da benzer bir saptama
yapıyor: “Artizan, tüccar ve manifaktürcülerin prens, asil ve krallarla yasalar
önünde eşitlik, protestanların katoliklere karşı tanrı önünde eşitlik için
verdiği savaşım kendisini Kopernik’in gök cisimlerinin doğa kuvvetleri
karşısındaki eşitlik savaşımında gösteriyordu.
Kısacası, günümüzde ister Türkiye’de isterse dünyanın
herhangi bir köşesinde olsun laiklerle dinciler arasında süregelen savaşımlar
özünde sınıf savaşımlarıdır.
Burjuvazi size, “bilimsel” ve “tarihsel” saptamalarla
“benim ilk ilkelerime sakın dokunmaya kalkmayın!” iletisini veriyor.
İNSANIN EVRİMİ
Yazgıcılığa ve kötümserliğe yer yok! Evren sürekli evrim
geçirmekte; öz örgütlenme gösteren özdek basit biçimlerden daha karmaşık
biçimlere doğru ilerlemekte; yaşam güzelleşmekte; insan, özgür istencinin
dürtüsüyle özgürlüğünün sınırlarını daha da genişletmektedir.
KAYNAKLAR
[1] Science, 215, 934-943, 19 Şubat 1982.
[2] Güney Dinç, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Göre
İnanç, Anlatım ve Örgütlenme
Özgürlükleri, İzmir Barosu Yayınları, Aralık 2005, İzmir.
AYDINLIK / 12.12.2014