19 Ocak 2016 Salı

Cuma Namazı, Aleviler ve Demirtaş



Geçen yılın önemli politik eylemlerinden biri Laik ve Bilimsel Eğitim Mitingi’ydi. Anımsarsanız, o mitinge HDP de destek vermişti. Mitingte taşıdıkları pankartın üzerinde şunlar yazıyordu: “yaşasın inançların özgürlüğü, halkların kardeşliği”.

Bu söz, HDP’nin laikliğe bakışını göstermesi açısından tipiktir. HDP, laiklik başlığını “dinin devlet işlerine karıştırılmaması” ya da “herhangi bir dinsel düşüncenin kamusal alanda ve toplumsal yaşamda baskı unsuru olmaması” şeklinde değil, bütün inançların özgür olması olarak algılamaktadır. Programı da siyasi söylemi de eylemleri de bu doğrultudadır.

Bu minvalde, gün geçmiyor ki HDP’nin dinciliğe sempatisini gösteren bir başka eylemi ortaya çıkmasın. Son vukuatımız, eşbaşkan Demirtaş’ın Cuma namazı hakkındaki sözleri. Sayın başkan kelimesi kelimesine şöyle diyor : “Cuma günü insanların ibadetini rahat yapabilmesi için zaman ayırması makul, mantıklıdır. Mantıksız olan aynı anlayışın cemevine düşmanca yaklaşmasıdır. Cuma’ya gitmek isteyenler ibadetini yerine getirsinler, buna itirazımız yok, destekleriz”

HDP’yi destekleyen, Demirtaş’ı düzgün bir lider olarak gören arkadaşlarımdan özür dileyerek, söylemek zorundayım : bu sözler beyefendinin cahilliğini değil, dincilerle kurduğu gönülbağını ve adeta sinsice örülmüş zımni bir işbirliğini göstermektedir.

İyi niyetle HDP’yi destekleyen dostlarım lütfen Demirtaş’ın sözlerini günlük siyasetin heyecanına kapılmadan okusunlar. Ne diyor bay Demirtaş?

Birincisi, devlet dairelerine cuma namazı izni konulmasını makul buluyor, destekliyor. Desteklediği şeyin laikliğin en temel kriterine, kamusal alanın dinsel kurallara göre düzenlenmeyeceği ilkesine aykırı olduğunu bilmiyor mu? Bilmiyor olamaz, belli ki bu sözler dil sürçmesi falan değil, şuurlu edilmiş laflar.

Demek ki HDP, laikliğe karşı girişilen bir hamleye açıkça destek vermektedir. Bu kısım pek de şaşırtıcı değil, çünkü yukarıda söylediğim, HDP’nin laikliği “inançların özgürlüğü” olarak tanımlama çabasına uygun düşüyor. Bu bakımdan misal, IŞİD’inki de bir inançtır, Diyanet’in savunduğu da ve diğerleri de. Bu konuda en gerici tarikatlar, islamcı teröristler falan hepsi HDP lideri ile aynı fikirdedir. Hepsi inançlarına özgürlük istemektedir. Anımsayacak olursanız, AKP rejiminin kuruluş mottosu da tam olarak “inançlara özgürlük” sloganıdır. 

Bay Demirtaş’ın bu sözlerini, HDP’nin “sünni alimlere” danışması, Said-i Nursi anmaları yapması, islam kongresi toplaması, 4+4+4 yasasına destek vermesi vb. etkinlikleriyle birleştirince, üstüne bir de içindeki islamcı unsurları koyunca ortaya çıkan manzara nettir:

HDP Türkiye’nin iki islamcı partisinden biridir, islamcı rejimin tesisine destek verme konusunda MHP’den bile isteklidir. Partilileri topluca Cuma namazına davet eden, Erbakancıları aratmayacak bir tarzda cami şovları yapmaktan çekinmeyen eşbaşkanları, laikliğe yönelik bugüne kadar gerçekleştirilmiş en ciddi hamleye açıkça destek vermektedir.

Gelelim Demirtaş’ın sözlerinin çok daha vahim olan ikinci kısmına. Bay başkan, Cuma namazı tatiline verdiği desteği Cemevine özgürlük talebiyle “makul” hale getirmekte, dinciliğini laiklere ve Alevilere pazarlamak için şık bir “inanç özgürlüğü” paketi yapmaktadır. İşte çirkinlik ve sinsilik tam olarak buradadır.

Cemevlerinin camilerle eşit statüye getirilmesi gibi en temel insan haklarıyla açıklanabilecek bir taleple cuma namazı düzenlemesinin ne ilgisi olabilir? Açık ki bu iki talep niteliksel olarak birbirinden hayli farklıdır. Alevilerin talebi, devletin ya da kurumların kendi inançlarına göre düzenlenmesi değil, sadece bir inanç olarak tanınmak ve eşit statüye kavuşmaktır. Cuma namazı düzenlemesi ise Alevilerin ve diğer tüm yurttaşların geriye kalan tek yasal güvencesi olan  laikliğin rafa kaldırılması demektir. Demirtaş’ın bu tutumu Davutoğlu’nun ya da diğer islamcıların namaz hamlesine kılıf bulma çabalarından bile mide bulandırıcı duruyor. Tüm marifeti Alevi kanı içmek olan bir rejimin tesis edilmesine, hem de Aleviler üzerinden gerekçe yaratıyor.

Olaylara soğukkanlı bir biçimde yaklaşmak ve gerçekleri görmek zorundayız. Hep söyledim, yine tekrar ediyorum : Türkiye’nin en önemli sorunu laiklik sorunu, başımızdaki en büyük tehlike islamcı faşizm tehlikesidir. Hepimiz pozisyonlarımızı buna göre seçmek zorundayız. Özellikle şu an yaşanan iç savaş ortamı yüzünden HDP’nin arkasında saf tutan irili ufaklı sol yapılar ve kimi Alevi örgütleri tavırlarını yeniden gözen geçirmelidir. Unutmayın, bu kanlı savaşı yaratanlar bir zamanlar masada oturup pazarlık yapan, bize de “siz karışmayın” diye parmak sallayan taraflardır. Yarın aynı adamlar yine bir pazarlık masası kurup başına geçerler ve bugün desteklediklerinizin o masada AKP’ye vereceği ilk hediye laiklik olur, biz de kendi felaketimiz için kullanıldığımızla kalırız. Bugünkü savaş halinde bile dinci düzenlemelere bu kadar teşne olanlar, yarın “süreç” yeniden başladığında neler yapalar varın siz düşünün.

Deli Gaffar
06.01.2016