“Kürt, Kürtler, Kürt halkı, Kürdistan, çözüm, açılım, süreç, diyalog” ve nihayetinde “barış!..”
PKK, yalnızca kazanım elde etmek amacıyla şiddeti dayatması sırasında kullanmadı bu sözcükleri!..
Örgütün, şiddet eylemlerine başladığı 1984 yılından bu yana ilçeleri, köyleri, mezraları basması, “bebek”, çoluk-çocuk demeden on binlerce masum yurttaşı katletmesi sırasında da aynı söylemler vardı...
Ve PKK, devletin örgütü 6 kez bitirme noktasına getirmesinin ardından; sözde “ateşkes” ve “eylemsizlik” söylemlerinin içerisinde de binlerce kez kullandı bu sözcükleri...
Üstelik örgüt, yine çöküşe sürüklenmişken, 2012’den itibaren siyasal iktidar aracılığıyla, “çözüm” iddiasıyla devletle masaya oturtulurken bile aynı sözcüklere sığındı...
Evet; yurttaşların kendi etnik yapısına sahip çıkması insani bir hak... Demokratik her ülkede; devletlerin, toplumun farklı etnik yapılarından gelen yurttaşların sosyal, siyasal ve de en önemlisi kültürel haklarıyla ilgili adımlar atması da özgürlükçü bir anlayışı temsil eder...
‘Açılım’a kurşun!
Peki; yanlış ya da doğru, en azından “şiddetin bitmesi iddiasıyla”, Kürtçe coğrafi isimlerden devletin kanalı üzerinden Kürtçe televizyon yayınına kadar, sosyal, siyasal ve kültürel bir dizi adım atılırken PKK ne yapıyor?..
Ne yazık ki, “PKK vurdukça devlet taviz verir” stratejisini benimseyen örgüt, o alışılmış kanlı planından bir türlü vazgeçmiyor; Yani, “şiddeti dayatarak kazanım elde etmek...”
PKK; 30 yıldır, devlete, ekonomiye, TSK ve emniyete, bürokrasiye, altyapıya, eğitim ve sağlık yatırımlarına, Kürtlere, tüm Türkiye’ye ve de ısrarla kendine verdiği çok büyük zararlara rağmen, “şiddet eşittir kazanım” stratejisinden bir türlü vazgeçmiyor...
Üstelik örgüt, bu hatalı yöntemden uzaklaşmayarak, şiddetin boyutunu “açılım” çabaları sırasında bile yükseltirken, TSK’nın aylar süren hava operasyonlarının ardından Kandil Dağı’ndaki denetimini de çok büyük oranda kaybetti...
PKK, yurt içindeki kırsal alanlarda da hareket kabiliyetini önemli ölçüde yitirince, en sonunda kitleleri devletle karşı karşıya getirme beklentisiyle, Öcalan’ın 1984’te Suriye’de belirlediği hedefe sığındı... Yani, “uzun süreli halk savaşı!..”
‘Halk savaşı’ mı bu?..
Peki, MİT’in bile önceden bildiği “kentlere yığılan patlayıcılar” ve daha bir kaç ay önce Sabah gazetesine manşet olan “şehirlerde depolanmış 20 bin silah”la yaz başında “intifada” eylemlerini başlatan PKK, en az 13 ilçede yürüttüğü “özyönetim” eylemleriyle aslında nereye varmayı hedefliyor?..
Siyasi uzantısı HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde barajı aşmasını fırsat bilen PKK, Suriye’de “Cezire” bölgesi ile Kobani arasındaki askeri ve siyasi deneyimiyle, Kanton’la oluşan “özerklik” planını Türkiye’de de yaşama geçirmeye çabalıyor...
Ancak kitlelerin PKK’dan giderek uzaklaşması nedeniyle, “uzun süreli halk savaşı” stratejisini, halkla birlikte değil halkın arasına gizlenerek yaşama geçirmeye çalışan örgüt, işte bu dönemde de, yazının en başında sıralanan sözcüklere sığınarak etkili olmaya çalışıyor;
“Kürt halkı, Kürdistan, açılım” ve nihayetinde “barış!..”
Terörün yarattığı afet!..
Ancak; “halk uğruna”, “Kürdistan” düşü, sosyal, siyasal ve kültürel “haklar için mücadele” ettiğini öne süren PKK’nın, AKP hükümetiyle “açılım” çabaları sürerken, aniden “eylemsizlik” kararından vazgeçmesi ve şiddeti kentlere yayma planı tamamen tersine dönüyor...
Ne yazık ki, son 4 ayda ortaya çıkan yıkım, örgütün eylemlere başladığı 1984’ten bu yana PKK’ya ve sözde haklarını savunduğu Kürt yurttaşlarla Güneydoğu bölgesine verilen sosyo- ekonomik zararın en az bin katı...
Bırakın “özyönetim” iddiasıyla terörün harap ettiği diğer 12 ilçe merkezini, sadece Diyarbakır’ın ortasında, cami ve kiliseleri yakılan, evleri örgüt karargahı haline getirilerek harabeye dönüşen, işyerleri ve okulları açılmayan, göç yüzünden giderek bir viraneyi andıran Sur’daki şiddetin vahim tablosu bile PKK’nın kendi tabanına nasıl zarar verdiğini göstermeye yetiyor... İşte El Cezire’nin medyaya dün yansıyan gözlemlerinin özeti;
“Sokağa çıkma yasağının sürdüğü Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 300 işyeri kapandı, 5 bin kişi işten çıkarıldı. Bankalarda vadesi dolan 70 milyon lira kredi için yasal takip başladı, karşılıksız çek oranı yüzde 16 arttı...”
Kürtlerin imdadı!..
Diyarbakır Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Alican Ebedinoğlu’nun aşağıdaki sözleri ise PKK’nın kuşattığı Diyarbakır’ın ortasından bir “imdat” çığlığı anlamına geliyor;
“Hükümetin acil tedbir alması gerekiyor. Toplamda 10 bin kişi işsiz kalabilir. 100 bin kişi küçük esnafın yanında çalışıyor, esnaf biterse yanındakiler de işsiz kalacak. Bölgenin Soma ve Reyhanlı gibi âfet bölgesi kapsamına alınmasını istiyoruz. Ardından çözüm süreci ve müzakereye geri dönülmesi gerekiyor. Bölgeye dönük bir ekonomik destek paketi düzenlenmeli.”
Sözün özü şudur; devlet taviz verdikçe, devlete daha fazla boyun eğdirmeye çalışan PKK, “şiddeti dayatarak kazanım elde etmek” stratejisini de iyice yitirmeye başladı...
Çünkü bir dönem köy basarak katliamlar yapan örgüt, artık kent merkezleri savaş alanına çevirerek, oy topladığı kitleleri de daha fazla vuruyor...
Güneydoğu’da “özyönetim” iddiasıyla örgüt karargahları haline getirilen ilçelerden en az 300 bin kişinin göç etmesi ve “hendek-işgal, direniş-çatışma” stratejisinin zararları nedeniyle yurttaş tepkisinin büyümesi, PKK’nın “uzun süreli halk savaşı” planını da sona erdiriyor...
Bu durum aynı zamanda, “örgütü en etkili olarak halkın tepkisi bitirir” tezini de bir kez daha haklı çıkarıyor...
Mehmet FARAÇ- Aydınlık/ 18.12.2015