21 Ocak 2016 Perşembe

Düşünmek vakti

Bazı durumlarda tek bir tuğla çekildiğinde bütün duvar çöker. Yugoslavya’da mesela, Hırvatistan ve Slovenya çekildiğinde bütün duvar çökmüştü. Çekoslovakya’da aynı şey sessizce oldu. Kosova, iç karışıklığın ardından önce Birleşmiş Milletler, daha sonra da AB denetiminde “bağımsız” oldu. Elbette orası Avrupa, emperyalist kapitalizm kendi anayurdunu Soğuk Savaş’tan sonra düzene soktu, kendi sistemiyle bütünleşmeyen ülkelerin sosyalizm ya da bağımsız ulus devlet olma iddialarını ortadan kaldırdı.

Ülkemiz sosyal doku ve tarihsellik bakımından Ortadoğu’nun bir parçası. Şimdi düveli muazzama “demokratik özerklik” adı altında bir tuğlayı çekerek bizi yıkmaya çalışıyor. Burada güçlü bir ulus-devlet değil, emperyalizmin sosyalistlerden araklayarak dönüştürdüğü “insan hakları” anlayışına uygun, etnik ve dini özerk yapılardan oluşan, tarihini inkâr etmiş, silahlı kuvvetlerinin NATO kapsamında paralı asker gibi kullanılacağı, işgücü ucuz, teknolojisi geri, eğitimi sıfır, halkı hurafelerle ve etnisite yanılsamasıyla uyuşturulmuş, idaresi çok parçalı, her parçanın bir diğeriyle didiştiği bir özerk bölgeler yapılanması istiyor.

Peki, bu iyi bir şey mi?

Mesela bu bir demokrasi mi? Ya da bizim elli yıldır özlemini çektiğimiz, nice canlar feda ettiğimiz “Tam Bağımsız Türkiye” idealine uygun mu? Küresel sermayenin egemenliği altında böylesine çok parçalı bir yapıdan sosyalizme geçmek mümkün mü? Sosyalizmi falan bir yana bırakın, dini ve etnik olarak bölünmüş, her biri diğerine karşı kışkırtılmış bir yapının hangi parçasında sosyalist bir parti, “dergi çevresi” ya da buna benzer bir şey olarak kendi varlığınızı sürdürebileceksiniz? Otuz altı etnik gruptan, iki mezhepten, bilmem kaç tarikattan birine mensup olarak kendi geleceğini arayan birine sosyalizmi, hatta sınıfların varlığını, tarihi, coğrafyayı nasıl anlatacaksınız?

Takunyalı Führer on üç yıllık iktidarında taşralı tüccar sınıfı zihniyetiyle, gericiliği yaymaktan, kendi çevresini zengin ve güçlü kılmaktan başka hiçbir kaygı taşımadı. Tarihsel boyutta baktığımızda geçici bir fenomendir; kendisine verilen görevi tamamladı, araziyi (yani ülkemizi) müstevlinin siyasi emelleri doğrultusunda bölünmeye, işgale, küresel sermayenin köleliğine hazırladı. Emperyalizm, görevini tamamlayanları, akılsız başına Başkanlık Tacı’nı koyup biraz daha akıllandırsa da yerinde tutmaz. Sonrası önemli.

Demek ki zurnanın zırt dediği yerdeyiz. Bakın PKK bir yandan şiddeti ülkenin batısına yaymaktan söz ediyor; İspanyol İç Savaşı, Stalingrad falan diyerek en aptal duygularını sömürdüğü zır cahil neşeli sosyalistlere “demokratik (!) cephe”, işbirlikçi vatan haini bir kısım CHP yöneticisine ise ittifak öneriyor. PKK’nin işbirlikçi savaş ağalarına bazı sosyalistlerin ve kendisini sosyal demokrat sananların böyle bir umut verebilmiş olmaları çok vahimdir; bizim zaafımızdır.

Hesaplaşma çok büyük olacak. Tarihte duygusallığa yer yoktur. Bir süre sonra kimse kimseyi uyarmaz, gözünün yaşına bakmaz. O yüzden safları oluşturmak için düşünmek vaktidir.

Yavuz ALOGAN- Aydınlık/05.01.2016