PKK,
Ankara Çubuk’ta, Tuzluçayır’da ve Dikmen’de yapılan çeşitli toplantıların
sonucunda 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice
ilçesinin Fis köyünde Kürdistan İşçi Partisi ismi
ile kuruluşu ilan edilmiş Marksist, Leninist bir terör örgütüdür. Kendisinin
dışında hiçbir örgüte tahammülü olmayan, totaliter, elitist ve tek tipçi
zihniyete sahip olan bu örgüt, Türkiye’de, 12 Eylül 1980 darbe öncesinden,
Suriye’ye gidinceye kadar Doğu ve Güneydoğu’da faaliyet gösteren birçok Kürtçü
sol örgütü ve yöneticilerini rejimin de yardımıyla yok etmiştir. Hatta sadece
muhalif örgütleri ve yöneticilerini değil, kendi içindeki muhaliflerin de
kimilerini öldürmüş, kimileri de yurt dışına kaçarak PKK’nın infazından
kurtulabilmişlerdir. Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi ise, 15 Ağustos
1984’de Şemdinli ve Eruh
baskınıyla başlatmıştır. Kuruluşunda, daha sonra Suriye’deki
faaliyetlerinde ve Abdullah Öcalan’ın paketlenip 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye
teslim edilmesinde –ulusal ve uluslararası- istihbarat örgütlerinin özellikle
de MİT’in, Suriye Muhaberat’ının, MOSSAD’ın ve CIA’nın yardım ve desteği
azımsanmayacak ölçüde olmuştur. Bu yardım ve destek, halen de devam etmektedir.
PKK’nın Türkiye’deki eylemleri, 1998 yılına
kadar iç savaşı aratmayacak tarzda devam etmiş ve on binlerce insan ölmüş, 350-400 milyar dolar civarında –hatta
daha fazla- ekonomik kayba neden olmuştur. 15 Eylül
1998’de TSK Kara Kuvvetleri
Komutanı Org. Atilla Ateş sınır bölgesine yaptığı ziyarette ‘artık tahammülümüz kalmadı’ tarzında
yaptığı konuşma üzerine Suriye ile 15 Ekim’de ‘Adana Protokolü’ imzalanarak Abdullah Öcalan’ın sınır dışı edilmesi
kararlaştırılmıştır. Ayrıca bu ‘protokol’
gereğince sınırda Türkiye’ye yönelik PKK kaynaklı terör faaliyetlerine de izin
verilmeyeceği imza altına alınmıştır. Nitekim bu ‘protokol’ çerçevesinde
Abdullah Öcalan sınır dışı edilerek çeşitli ülkelerde dolaştırıldıktan sonra
bazı şartlarla 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye
teslim edilmiştir.
KCK, PYD’Yİ DE, PKK’YI DA KAPSAYAN ÇATI BİR
ÖRGÜTTÜR
PKK, fırsatçı, pragmatist ve ilkesiz bir örgüttür. Kendisi
için hedefe götüren her yol meşru ve mubahtır. Bu nedenle süreç içerisinde
değişik şekiller ve isimler almış, her ülkeyle ilişki kurmuş ve yardım
almıştır. Bu nedenle Marksist, Leninist bir örgüt olmasına rağmen Kapitalist ya
da Faşist gördüğü ülkelerle rahatlıkla ilişkiye geçebilmiştir. Nitekim
kuruluşundan beri başta ABD olmak üzere diğer emperyal ülkelerle ilişki kurmuş
ve o ülkeler adına –Suriye hariç- Kürtlerin yaşadığı diğer üç ülkede de
tetikçilik yapmıştır. Kobani dolayısıyla emperyalist ülke olarak gördükleri ve
1984’den beri savaştıkları Türkiye’den ya da ABD’den yardım istemeleri ve
almaları bu nedenle yadırganmamalıdır. Hele ‘Biji
Obama’, ‘Yaşasın Başkan Obama’ diye
slogan atmaları hiç yadırganmamalıdır. Aslında, Abdullah Öcalan da ilkesiz ve
pragmatisttir. Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğinde Türkiye
yetkililerine ‘bana müsaade edin size hizmet edeyim’ tarzındaki
yalvarışları herhalde henüz unutulmuş değildir.
PKK, KCK ismini alıncaya kadar
değişikliklere uğramış ve çeşitli isimler altında eylemler gerçekleştirmiştir.
Bütün bunlara rağmen 2000’li yılların başında özellikle 11 Eylül saldırılarının
dünya kamuoyu üzerindeki etkileri ve Türkiye’nin diplomatik girişimleri
neticesinde PKK, ABD’nin ve AB’nin terör örgütleri listesine alınmıştır. Bu
süreçte özellikle AB terör örgütleri listesine gireceğini anlayan PKK, 10 Nisan
2002 yılındaki 8. Kongre’sinde ismini KADEK (Kürtçe: Kongreya Azadî û Demokrasiya Kurdistanê, Türkçe: Kürdistan
Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) olarak değiştirmiş ve faaliyetlerini bu
isim altında devam ettirmiştir. Bu isim altında faaliyet göstermesi çok uzun
sürmemiş, Öcalan’ın talimatıyla Temmuz 2003 tarihinde
KADEK isminin değiştirilmesi kararı alınır. Bu çerçevede Ekim 2003 tarihinde KADEK kendisini fesheder ve yerine
“Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA-GEL)” adı
altında yeni bir yapılanma meydana getirilir. Örgüt tarafından 20 Mart 2005 Öcalan’ın görüşleri doğrultusunda yeni
bir örgütlenme modelini ifade eden Kürdistan
Demokratik Konfederalizmi-Koma Komalen Kürdistan
(KKK) yapısı ilan edilmiştir. KKK
aslında, Aralık 2004’de ‘Türkiye Demokratik Ekolojik Toplum Koordinasyonu’ TÜDEK’in faaliyete geçirilme teşebbüsünün başarıya
ulaşmaması üzerine ortaya çıkmıştır. Bu yapının Türkiye ayağı ise Kürdistan Demokratik Konfederalizmi/Türkiye
Koordinasyonu (KKK/TK) olarak
nitelendirilmiştir. Kongra-Gel Genel Kurulunun 25 Mayıs 2007 tarihli oturumunda ise KKK
Sözleşmesi’nde değişikliklere gidilmiş ve değişiklik sonrası sözleşme, “KCK Sözleşmesi” olarak ilan edilmiştir. İşte KCK yapısının temeli de
17 Mayıs 2005 tarihinde kabul edilen bu sözleşmeye dayanmaktadır. Bunun anlamı
ise, terör örgütünün KCK’yı KKK’nın
devamı olarak gördüğüdür.
Bu sözleşmede KCK
yapısının kurucusu Abdullah Öcalan
olarak gösterilmektedir: “Koma Civakên
Kurdistan (Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi) kurucusu ve Önderi, Abdullah
Öcalan’dır. …Yürütme Konseyi Başkanını görevlendirir. Temel konulara ilişkin
Yürütme Konseyi kararlarını onaylar.” Dolayısıyla
KCK yapılanması, emir ve talimatlarını Abdullah Öcalan ve PKK’nın lider
kadrolarından almakta ve her fırsatta Abdullah Öcalan’ın önderliğine vurgu
yapılmaktadır.
30 Haziran-5 Temmuz tarihleri
arasında Kandil’de
yapılan 9. Kongre-Gel Genel Kongresinde PKK ya da PKK’yı da kapsayan KCK’nın (Kürdistan
Topluluklar Birliği-Koma Civakên Kurdistan) üst yönetimi değişmiştir. Bu
kongreye Kürdistan’ın dört parçası (İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den) ile yurt
dışından 162 delegenin katıldığı Genel Kurul’da KCK sistemi yeniden ele
alınarak KCK Genel Başkanlığı, Genel Başkanlık Konseyi ile Eşbaşkanlık’tan
oluşan yeni organların oluşumuna gidilmiştir. 9. Genel
Kurul’da Abdullah Öcalan oybirliğiyle yeniden KCK Genel Başkanlığı’na
seçilmiştir. KCK Yürütme Konseyi
Eşbaşkanlığına Cemil Bayık ve Besê Hozat (Tunceli’li olup asıl ismi Hülya Oran),
seçilirken, iki kadın ve iki erkekten oluşan toplam dört yardımcı da seçimlerle
belirlenmiştir. Ayrıca KONGRA GEL Eşbaşkanlığına ise
Hacer Zagros ile Remzi Kartal seçilmiştir.
Cemil Bayık ile Bese Hozat’ın Eşbaşkanı olduğu KCK Yürütme Konseyi 35 kişiden oluşmaktadır. Son Kongreyle
yeni oluşturulan Genel Başkanlık Konseyi’nin
ise 6 kişilik kadrosu bulunmaktadır. Bu 6 kişilik kadro Abdullah Öcalan’ın
yardımcıları olarak onu temsil görev yapacaklardır. Genel Başkanlık Konseyi, yetki olarak
KCK Yürütme Konseyi’nin üzerinde bulunmaktadır. Abdullah Öcalan’ı temsil edecek
6 yardımcısı, yani “Genel Başkanlık
Konseyi” üyeleri, KCK’nin iki Eşbaşkanı, Cemil Bayık ve
Bese Hozat,
ayrıca Murat
Karayılan, Mustafa Karasu, Sozdar Avesta ve Elif Pazarcık’dan
oluşmaktadır.
Yeniden yapılanan KCK’nın asıl amacı, 4 ülkeyi (İran, Irak, Suriye ve Türkiye)
kapsayacak şekilde Birleşik Kürdistan
Devleti’ni kurmaktır. Bu nedenle Kürtlerin yaşadığı dört ülkede de
örgütlerini kurmuş ve faaliyet göstermektedir. İran’da silahlı mücadelesini
geçici de olsa durdurmuşsa da Türkiye’de halen devam ettirmekte, Suriye de ise
Esad rejimi sayesinde alan hakimiyeti kurarak ‘Demokratik Özerklik’ ilan etmiş,
Irak’ta ise ayakta kalmaya çalışmaktadır. Bu ülkelerde halkı organize ederek
‘Devrimci Halk Savaşı’nı başlatmak için İran’da
PJAK (İran Kürdistan Özgür Hayat Partisi), Irak’ta PÇDK (Irak Kürdistan Çözüm Partisi), Suriye’de PYD (Suriye Kürdistan Demokratik Birlik Partisi), Türkiye ‘de ise PKK (Türkiye Kürdistan
İşçi Partisi) olmak üzere teşkilatlanmıştır. Bu örgütlerin üzerinde ise, egemen irade ve
buyurgan güç olarak KCK bulunmaktadır. Nitekim KCK ile ilgili olarak
Avrupa’daki lider kadrosundan, ‘Kürdistan Halk Meclisi – Kongra-Gel’in –bir
zamanlar- başındaki Zübeyir Aydar
ile Neşe Düzel Taraf gazetesinde 05
Nisan 2010’da bir röportaj yapmıştır. Bu röportajda Neşe Düzel’in “KCK nedir?” sorusuna Zubeyr Aydar şöyle cevap vermiştir:
“Bizim genel hareketin bir toplamıdır KCK.
Türkçe karşılığı Kürdistan Topluluklar Birliği, meclisler birliği gibi bir şey.
Bir meclisi var. Bu meclis Kongre-Gel’dir. Bir de Kongre-Gel’in içinden
seçilmiş yürütme konseyi var. Ben şu anda onun üyesiyim. Eskiden her şey
PKK’ydı. Şimdi her şey KCK. KCK, PKK’nın üstünde bir birimdir. PKK, KCK adı verilen
hareketin içinde sınırlı bir bölüm.”
Benzer bir şekilde, Diyarbakır Belediye
Başkanı Osman Baydemir de konuk
olduğu bir televizyon programında PKK ile KCK arasındaki organik ilişkiyi “KCK, PKK’dır” şeklinde ifade etmiştir.
Dolayısıyla KCK, “bir sivil
toplum yapılanması değil, içine PKK’yı da alan bir çatı terör örgütüdür;
dağdakilerini, şehirdekilerini, Kandil’dekilerini ve Avrupa’dakilerini
kapsamakta ve hepsinin üzerinde egemen bir terör örgütüdür. Bir devlet
yapılanmasını esas almıştır. Abdullah Öcalan, devlet
başkanlığına, Cemil Bayık Başbakanlığa, KCK Yürütme Kurulu Bakanlar Kurulu’na,
Kongre-Gel de parlamentoya tekabül etmektedir. İllerde, ilçelerde, kasabalarda ve Köylerde teşkilatlanma KCK
Sözleşmesine uygun olarak yapılmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da KCK
mahkemeleri oluşturulmuş ve halk bu mahkemelerde yargılanmaktadır. Dolayısıyla
devlet dairelerinde ve özellikle de Belediyelerde makamlar yine KCK sözleşmesine
göre belirlenmektedir. KCK’nın Türkiye’deki örgütlenmesi tam anlamıyla paralel
bir devlet örgütlenmesidir. Kısacası KCK’nın kendi yasama, yürütme ve yargı
organları bulunmaktadır.
BDP’nin (şimdilerde HDP’nin) seçimi kazandığı Belediyelerde, bir halkın seçtiği, bir
de KCK’nın tayin ettiği yetkililer bulunmaktadır. KCK’nın tayin ettiği
yetkililer, halk tarafından seçilmiş belediye Başkanlarının da üzerinde bir
yetkiye, bir konuma sahiptirler. Seçilmiş Belediye Başkanlarını hiçbir
inisiyatifleri bulunmamaktadır. Hatta gerektiği zaman seçilmiş belediye
başkanları KCK mahkemelerinde yargılanıp cezalandırılmaktadırlar. Yerine göre
bir temizlik işçisi bir belediye başkanını sorgulayarak cezalandırabiliyor.
Nitekim geçmişte Diyarbakır eski Belediye Başkanı Osman Baydemir bu şekilde
sorgulanmış ve ceza verilmiştir. Hatta kendi aralarında hakir görmek için
Baydemir’den bahsederken ‘Osman Ciguli’si’ diyorlar. BDP’li siyasetçilerle
ilgili bölümler ise düşündürücü. Çünkü BDP’liler adeta KCK elinde esirler.
Hiçbir inisiyatifleri yok. Bu durum zaman zaman yaptıkları densiz açıklamaları
da izah ediyor aslında. KCK’nın atadığı ve görünüşte temizlik işçisi olan şahıs
bir milletvekiline, hatta grup başkanvekiline ‘emir’ veriyor. Uymazsa
cezalandırıyor. Nasıl konuşacağından tutun da nerede ne yapacağına kadar her
şeyi onlar belirliyor.
Kısacası KCK; PKK’yı, BDP’yi, PYD’yi (Irak’ta Kürdistan Demokratik Çözüm
Partisi-PÇDK, İran’da Kürdistan Özgür Hayat Partisi-PJAK da dahil olmak üzere)
ve diğer bütün organizasyonları içine alan konfederal bir devlet yapılanmasının
adıdır. Dolayısıyla KCK, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de örgütleri de kapsayan
“Büyük Birleşik Kürdistan”ın hemen bütün organlarını kapsayacak tarzda
tasarlanmış paralel bir devlet organizasyonudur. KCK Yürütme Konseyi Başkanı,
PKK ve diğer bütün silahlı gruplara, alandaki diğer örgütlenmelere hükmeden
yapının başında bulunmaktadır.
Ali Kaçar - 26 Kasım 2014